TMMOB Makina
Mühendisleri Odası adına Kocaeli, Bursa ve
İstanbul şubelerinin ortaklaşa sekretaryalığı ve
Kocaeli Şubesi'nin yürütücülüğünde 09 –11 Nisan
2009 tarihlerinde TÜBİTAK Ulusal Metroloji Enstitüsü / Gebze’de
yaklaşık 700 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen II. Enerji Verimliliği
Kongresi'nin sonuç bildirgesi açıklandı.
Kongrede 2 Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe giren Enerji Verimliliği
Yasası'nın ve 2008 yılı içersinde yayımlanan 5 adet ikincil mevzuatın
kurumlar ve meslek odalarına yüklediği görevler, yasada mühendislerin yeri,
ikincil mevzuatlardaki eksik ve aksayan konularla binalarda, sanayide ve
ulaşımda enerji tasarrufu imkanları, dünya ve Türkiye'de enerji sektörünün
durumu, Avrupa Birliği enerji verimliliği politikaları, iklim değişikliği ve
Kyoto Protokolü, enerji planlaması, enerji verimliliğinin ekonomisi, enerji ve
çevre, arz tarafında verimlilik ve alternatif enerji kaynakları, enerji
verimliliği uygulama ve yerli teknolojileri, ilgili kurum ve kuruluşlarla
birlikte masaya yatırılmıştı.
II. Enerji Verimliliği Kongresi sonuç bildirgesinde, öncelikle enerjiden
yararlanabilmenin bir insan hakkı olduğu vurgulanıyor ve bu çerçevede "Enerji
politikalarının üretimden tüketime kamusal çıkarları gözeten bütüncül bir
yaklaşımla ele alınması ve yönetilmesi esastır" deniliyor. Bildirgede, ETKB
tarafından arz güvenliği için gerekli önlemlerin alınmasının ve kriz durumları
için uygulanabilir acil eylem planları hazırlanmasının önemine işaret ediliyor
ve enerji yatırımlarına lisans verilirken 'Enerji Talep ve Yatırım
Tahminleri'nin esas alınması, yeni santral projelerinin ithal hammadde
bağımlılığının düşürülmesini öngören hedef ve politikalara uygun olması
isteniyor.
Sonuç bildirgesi şöyle:
* Enerjiden yararlanmak çağdaş bir insan hakkıdır. Bu nedenle, enerjinin
tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir
bir şekilde sunulması temelinde; enerji politikalarının üretimden tüketime
kamusal çıkarları gözeten bütüncül bir yaklaşımla ele alınması ve yönetilmesi
esastır. Bu amaçla ülkemiz gerçekleri de göz önüne alınarak, kaynakların
rasyonel kullanımını sağlamak üzere planlama, düzenleme, eşgüdüm ve denetleme
faaliyetleri için ciddi ve uygulanabilir bir stratejiye ihtiyaç vardır. Bu
stratejinin hazırlık çalışmalarına üniversiteler, bilimsel araştırma kurumları,
meslek odaları ve uzmanlık derneklerinin katılım ve katkıları sağlanmalıdır.
* ETKB tarafından arz güvenliği için gerekli önlemler alınmalı ve kriz
durumları için uygulanabilir acil eylem planları hazırlanmalıdır. Bu acil eylem
planlarının bel kemiği Talep Tarafı Yönetimi olmalıdır.
* Enerji yatırımlarına lisans verilirken, ulusal ve kamusal çıkarları
gözeten ve toplumsal yararı esas alarak hazırlanmış olan Enerji Talep ve Yatırım
Tahminleri esas alınmalı, ithal kömür ve doğal gaz yakıtlı yeni santral
projeleri, elektrik enerjisi üretimi içinde ithal kaynakların payının
düşürülmesini öngören hedef ve politikalara uygun olmalıdır.
* Mevcut enerji sisteminin altyapısını değiştirmek yoğun çalışmaları
gerektirmektedir. Ancak, ülkemizin Kyoto Protokolü’ne taraf olması nedeniyle
ileriki yıllar için yapılacak talep tahminleri ve enerji planlamalarının; düşük
karbon, yerli kaynak, yenilenebilir enerji, yerli teknoloji, daha çok istihdam
ve maksimum enerji verimliliği ölçütleri çerçevesinde analiz edilerek yapılması
gereklidir. Bugünden itibaren enerji talep tahminleri karbon yoğunlulukları ile
birlikte kamuoyuna duyurulmalıdır.
* Türkiye gibi kalkınmakta olan ülkelerde, küresel iklim değişikliği
problemiyle mücadelede en etkili ve en ekonomik araç enerji verimliliğinin
artırılması, enerji yoğunluğunun azaltılması ve enerji tasarrufudur.
* Ülkemizde enerji verimliliği potansiyelinin tüketime oranı en az % 25
olup, değer olarak yaklaşık 25 milyon TEP’tir. Bu potansiyel rakam 50.000 tam
zamanlı işi tanımlamakta, bu rakamın 2–3 katı daha fazla yan işlerle birlikte
istihdamın 150.000’lere ulaşabileceğini söylemek mümkündür. İşsizliğin özellikle
teknik öğrenim görmüş gençler arasında büyük sorun olduğu günümüzde,
yaygınlaştırılacak enerji verimliliği uygulamaları çok değerli bir istihdam
kaynağı olabilecektir.
* Enerji sektöründe süregelen ve sorunlara çözüm getirmediği ortaya
çıkan kamu kurumlarını küçültme, işlevsizleştirme, özelleştirme amaçlı politika
ve uygulamalar son bulmalı; mevcut kamu kuruluşları etkinleştirilmeli ve
güçlendirilmelidir. Yetişmiş ve nitelikli insan gücümüz özelleştirme
uygulamaları ve politik müdahalelerle tasfiye edilmemelidir. Enerjinin üretimi
ve yönetiminde insan kaynağımızın eğitimi, istihdamı, ücreti v.b. konular enerji
politikalarının temel bir unsuru olarak ele alınmalıdır.
* Genel olarak enerji yatırımlarda, özel olarak elektrik enerjisi üretim
yatırımlarında çevreye zarar verilmemesi temel bir ilke olmalıdır. Kömür yakıtlı
santrallerde akışkan yataklı teknolojiler kullanılmalı, mevcut santrallerde baca
gazı arıtma tesisleri ve elektro filtreler ivedilikle kurulmalıdır. Hidrolik
santral ve regülatör yapımında da çevrenin korunması esas olmalı baraj
yerlerinin seçiminde su altında kalacak bölgelerin, tarihi eser ve kültürel
varlıklar içermemesine özen gösterilmelidir.
* Özel sektör tarafından yapılan enerji yatırımlarının kamusal çıkarları
gözeten bir anlayışla mali denetimin yanı sıra, teknik olarak da denetlenmesine
imkan veren düzenlemeler bir an önce yürürlüğe konmalıdır.
* Enerji açısından dışa bağımlı olan ülkemizde enerjinin verimli ve
etkin kullanımı ulusal hedefleri olan bir politika haline getirilmelidir.
Kanunun yayınlanmasının üzerinden 2 yıl geçmiştir. Hazırlığının da 3 yıl sürdüğü
düşünüldüğünde Türkiye 5 yıldır enerji verimliliği konusuna yoğun ilgi
göstermekte ise de tasarruf anlamında somut sonuçlar henüz elde edilememiştir.
Öngörülecek tasarruf hedeflerine ulaşmak için, gerekli düzenlemeler bir an önce
yürürlüğe konulmalı ve bu yöndeki faaliyetlerin yaygınlaştırılması için gerekli
adımlar bürokrasi içinde kaybolmadan uygulanmalıdır.
* Sanayi, bina ve ulaşım sektörlerinde istatistiklerin toplanması ve
göstergelerin belirlenmesi gerekmektedir. Hedeflerin belirlenmesinde, yapılan
çalışmaların planlanmasında ve etkinliğinin ölçülmesinde temel alınan rakamların
doğru ve bilinçli olarak belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu nedenle TÜİK en kısa
sürede ilgili kuruluşların desteği ile bu çalışmaları yapacak şekilde
güçlendirilmelidir.
* Sanayi, bina ve ulaşım sektörlerinde enerji verimliliği faaliyetlerini
düzenleyen 5 adet ikincil düzenleme(yönetmelik) ilgili kurumların önemli
gayretleri ile yayımlanmıştır. Ancak tüm bu düzenlemelerin (yönetmeliklerin);
anlaşılmaz, yorum ihtiyacı olan, çelişkili ve uygulamaları yavaşlatacak
bölümlerinin bu alanda faaliyet gösteren kuruluş ve profesyonellerden alınacak
geri beslemeler çerçevesinde gözden geçirilmesi zorunludur. Ayrıca bu yeni
mevzuatın öngördüğü yeni koşullar, cezalar ve imkânlar konusunda da tüm
tarafların ve halkın bilinçlendirilmesi, bu yeni şartlar çevresinde bazı iyi
niyetli olmayan fırsatçı yaklaşımların ilgili kuruluşlarca izlenerek gerekli
önlemlerin alınması da oldukça önemlidir.
* Kanun ile enerji verimliliği konusunda faaliyetlerin yaygınlaştırması
hedeflenmiştir. Yönetmelikte belirtilen ve yetkilendirilmiş kurumlar için şart
koşulan laboratuar yatırım bedelinin 1 milyon TL düzeyinde olması nedeniyle
kolayca yapılamaması söz konusudur. Bu ön koşulun varlığında, kurumların
yetkilendirilmesi güçtür. EİE tesislerinde toplam yatırım tutarı 2 milyon dolar
olan ve bir başka ülke tarafından gerçekleştirilmiş bir yatırım model olarak
alınarak yönetmeliğe yerleştirilen laboratuar zorunluluğunun, bu çalışmaların
yurt çapında yaygınlaştırılmasını yavaşlatabileceği dikkate alınmalıdır. Ayrıca
eğitim ve etüt faaliyetleri için kanunda öngörülmüş yatırımlar bilinçsizce
yapıldığı takdirde Türkiye için bir kaynak kaybı olacaktır. Bu nedenle ilk önce
kurumsal ve kişisel yetkinliklerin artırılması amaçlanmalı, ciddi yatırım
gerektiren hususlar için geçiş dönemleri tanımlanmalıdır.
* Türkiye’de son yıllarda TTGV, TSKB gibi kuruluşlarca çok sayıda
finansman destek programı tanıtılmaktadır. Bunların iyi kurgulanması ve düşük
maliyetli borçlanma imkânı sağlanması ile enerji verimliliğini ve yenilenebilir
enerji kullanımını artıracak yatırımların daha kısa bir zaman diliminde
gerçekleşmesi mümkün olacaktır. Küçük Projelerin kolayca desteklenmesi için
prosedürlerin basitleştirilmesi ve bankaların istedikleri garantiler için
destekleme fonları oluşturulması yararlı olacaktır.
* EİE tarafından 5 milyon TL gibi bir bütçe, Proje Destekleri ve Gönüllü
Anlaşma destekleri için ayrılmıştır. Bu teşviklerin kullanılabilmesi için sanayi
kuruluşlarında yeterli deneyim henüz kazanılmamıştır. Sanayi kuruluşlarına
sadece para desteği değil bilgi ve danışmanlık desteği de sağlanmalıdır.
Bankalardan veya finansman kuruluşlarından alınacak proje destekleri fizibilite
hazırlanması için de kullanılabilinirse, enerji verimliliği yatırımları daha
etkili ve hızlı olabilir. Benzer şekilde KOSGEB destekleri yatırımın bir kısmını
karşılayacak şekilde verilebilirse, bu desteklerle, belirlenen enerji
verimliliği önlemlerinin hayata geçmesi daha kolay olabilirdi. Uygulamalardaki
enerji verimliliğine etkilerin hesaplanmasından sonra bu desteklerin
değerlendirilmesi ve buna göre yeni düzenlemelerin yapılması zorunludur.
* Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından bina sektörümüze yönelik
olarak başlatılan çalışmalar bu alanda önemli iyileştirmeler sağlayacaktır. Bina
Enerji Performans Yönetmeliği ülkemizde daha verimli bina stoku yaratılması için
önemli bir adım olmuştur. Ancak yönetmelik kapsamında daha gerçekçi ve kontrollü
bir uygulama ortamı açısından yapılması gereken birçok çalışma vardır. Bu konuda
deneyimli odalarımız ve sektör dernekleri ile yapılması gereken faaliyetler
bundan sonra daha da artırılarak sürdürülmelidir. Bakanlıkça ön çalışmaları
tamamlanan Ulusal Yapı Denetim Sistemi Yazılım Projesi de ülkemiz için oldukça
değerli bir proje olma özelliğine sahiptir. Proje çalışmalarına sektördeki tüm
bileşenlerinin katılım ve desteği kazanılarak projenin yürütülmesinde başarı
sağlanmalıdır.
* Bina ihtiyacının doğaya uyumlu, dengeli ve kaliteli bir şekilde
karşılanmasının yapı sektörünün doğal çevre üzerindeki etkilerinin bina
ölçeğinde değerlendirilmesi amacıyla dünyada LEED, BREAM gibi çeşitli
sertifikasyon sistemleri ortaya çıkmıştır. Türkiye’de de sınırlı bir tanınırlığı
olmasına karşın yapılan veya projelendirilen binaların çevre dostu olduğu ve
enerji tasarrufuna önem verildiğini göstermesi bakımından, yeşil bina statüsü
kazandıracak böyle bir sertifikasyon uygulanmaktadır. Türkiye’nin benzer bir
ulusal sertifikasyon sistemini geliştirmesi, sıfır emisyonlu veya düşük enerji
tüketimli binaların yapımının yaygınlaştırılmasına yol açacaktır.
* Çok yüksek enerji tüketimlerine yol açan eski bina stokunda enerji
verimliliğinin artırılması zorunludur. Bu nedenle Kat Mülkiyeti Kanununda yeni
düzenlemeler yapılmalı, yerel yönetimlerde döner sermaye fonlarının yaratılması
için yenilikçi yaklaşımlar ortaya çıkarılmalı ve konuyla ilgili birçok değişik
önlem ilgili kuruluşlarca irdelenmeli ve bu konuda yeni yasal düzenlemeler
yapılmalıdır.
* Belediyeler ve il genel meclisleri, bina ve ulaşım sektöründeki enerji
verimliliği tedbirlerinin planlanması, uygulanması ve denetlenmesindeki en
önemli aktörlerdir. Yeni mevzuatta adı hemen hiç geçmeyen yerel yönetimlerin
diğer bütün ülkelerde olduğu gibi bu konuda görev ve sorumluluk almasına yönelik
yeni bir yasa hazırlanmalıdır. Yerel yönetimlere uygulamalardaki
başarısızlıkları için yaptırımlar getirilirken, yapacakları çalışmalar için de
mali ve teknik kaynaklar yaratılmalıdır.
* Yeni toplu konut alanları için özellikle TOKİ tarafından yapılan
konutlarda öncelikle yenilenebilir enerji kaynaklarından (Güneş, Jeotermal,
Biokütle v.b.) yararlanma konusu öncelikli olarak değerlendirilmeli, doğalgaz
kullanılması durumunda kojenerasyon ve bölgesel ısıtma sistemlerinin
kullanılması yerel yönetimler ve merkezi yönetim tarafından teşvik kapsamına
alınmalıdır. Bununla birlikte bölgesel ısıtma ve soğutma sistemleri daha cazip
ve yaygın hale getirilmelidir.
* Türkiye’de özellikle büyük şehirlerimizde trafik problemi artmaktadır.
Yolcu taşımacılığının % 95’i, yük taşımacılığının % 91’i karayolunda
gerçekleşmektedir. Buna karşılık, denizyolu demiryolu gibi diğer verimli taşıma
yöntemlerinin kullanımı için yeterli inisiyatif gösterilmemektedir. Bütçenin
yaklaşık 1/5’inin, satış fiyatlarında çok yüksek oranlı vergilerden karşılanması
nedeniyle yakıt tüketimi adeta teşvik edilmektedir. Diğer yandan ulaşımda
verimliliği düzenleyen yönetmelik ise Belediyeler Kanunu’ndan kopuk olduğu için
tavsiye el kitabı niteliği taşımaktadır. Bu nedenle yönetmelikteki belediyelere
ilişkin hususların 03.07.2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu’na
yansıtılması gerekmektedir.
* CAFE (corporate average fuel economy–birleşik ortalama yakıt
verimliliği) standartları, ABD’de 1975’ten bu yana uygulanan ve binek araçlar ve
hafif yük taşıtlarının yakıt ekonomilerini iyileştirmeyi hedefleyen bir
programdır. Türkiye otomotiv endüstrisinin özellikleri dikkate alınarak, CAFE
benzeri bir standart yürürlüğe konulmalıdır.
* Elektrik üretimi içinde doğal gazın payı bugünkü % 50’lerden kademeli
olarak önce % 40’lara,daha sonra % 30’lara ve nihai olarak % 25’ler düzeyine
mutlaka düşürülmelidir. Elektrik üretiminde hidroliğin payının % 25, kömür ve
doğal gazın payının % 55–60, rüzgar-jeotermal-güneş-biyoyakıt v.b. yenilenebilir
enerji kaynaklarının payının % 15–20 olmasını hedefleyen politikalar
uygulanmalıdır.
* Sanayi sektörlerinde kojenerasyon konusu mutlaka göz önüne
alınmalıdır. Bu konuda geçmişte yapıldığı gibi verimsiz ünitelerle ülkenin bir
çöplük haline gelmemesi için gerekli düzenlemeler; meslek örgütleri ve
kojenerasyon derneklerinin katkıları ile hazırlanarak en kısa sürede
uygulanmalıdır. Sadece güç üretimi yapan mevcut çevrimlerin ekonomik ömürleri
dolunca, kojenerasyon çevrimlerle değiştirilmeli ve enerji yoğunluğu düşük
teknolojilere izin verilmeli, teşviklerin önemli kriterlerinden biri bu
olmalıdır.
* Gerçekleştirilmeyi bekleyen önemli boyutta yenilenebilir enerji
yatırımlarının projeden başlayarak gerekli teçhizatın ülke içinde üretilmesi,
tesislerin bakım ve onarımının yapılması ve işletilmesinin yol açacağı katma
değer, teknolojik yetkinlik ve ciddi istihdam yaratma olanakları ülkemiz lehine
değerlendirilmelidir.
* Kurulu gücümüzdeki atıl potansiyelin puant saatlerde değerlendirilmesi
ve rüzgar/güneş gibi değişken kaynaklardan daha çok yararlanılması amacıyla,
pompajlı hidroelektrik santral uygulamaları başlatılmalıdır. Böylece, farklı
yüksekliklerdeki rezervuarlar arasında suyu taşıyarak pik saatlerdeki talebi
karşılamak için elektrik depolamaya imkan veren bir üretim uygulaması mümkün
olabilecektir. Benzer olarak enerji depolaması için TÜBİTAK tarafından yürütülen
çeşitli tip batarya geliştirme çalışmaları desteklenmelidir.
* Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminin yaygınlaşması için
AR-GE çalışmalarına ihtiyaç vardır. Bu yönde yasal altyapı, uygun ve finans
kaynakları mevcuttur. Ancak devlet, özel sektör ve araştırma kuruluşları yeni
teknolojilerin gelişmesi, yaygınlaşması için sıkı işbirliği içinde olmalı ve
yürütülen çalışmalar desteklenmelidir.
* Küresel ısınma ile mücadelede öne çıkan hidroelektrik, rüzgâr ve güneş
enerjilerine yönelik kullanılan ekipmanın yerli üretiminin geliştirilmesi, bu
amaca hizmet edecek uygun ortamların yaratılması gerekmektedir. Böylece enerji
ekipmanında dışa bağımlılık azaltılacaktır.
* Hidrojenin enerji sektöründe kullanımında hızlı bir gelişme
beklenmektedir. Ancak yakıt pilli araçların yaygınlaşması için mevcut dağıtım ve
bakım sistemlerinde köklü değişikler gerekecektir. Bu nedenle başta TÜBİTAK
olmak üzere bu konudaki AR-GE çalışmalarına aralık vermeden devam edilmeli
araştırma kuruluşları arasında işbirliği yapılmalıdır.
* Türkiye enerji üretim tesislerinde kullanılan elektromekanik
ekipmanların önemli bir bölümünü yurt içinde imal etme imkanına sahiptir.
Santrallerin kuruluş safhasında, ekipmanların kredi sağlayan ülkelerden temin
edilmesini şart koşan anahtar teslimi ihaleler ile yerli malzeme oranını
artırmak mümkün görünmemektedir. Bu ancak çoklu paket ihalede sağlanabilir. Bunu
yapabilmek için de yeterli sayı ve vasıfta mühendise ihtiyaç vardır. Her paketin
kapsamının tam belirlenmesi ve paket içindeki malzeme şartnamesi iyi
hazırlanmalıdır. Enerji yatırımlarında yerli makine ekipman kullanımını teşvik
eden strateji ve politikalar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı, üniversiteler, TÜBİTAK, meslek örgütlerinin katılımıyla
belirlenmeli ve uygulanmalıdır.
* Yaklaşık 22 yıldır güvenli bir şekilde çalışmakta olan Hirfanlı
santrali 4. ünitesi örneği göstermiştir ki, hidro-elektrik santrallerin her
türlü elektrik ve mekanik teçhizatının yurt içinde yapılması mümkündür. Hele bu
santral 1979 şartlarında yapıldığına göre 2009 yılında yapılamaması için hiçbir
engel bulunmamaktadır. Yeter ki, kendi üretken gücümüze ve becerimize inanalım.
Aksi takdirde Türkiye 180.000 Gwh’lık ekonomik hidrolik potansiyelimizi enerjiye
çevirebilmek için daha uzun yıllar beklemek durumunda kalacaktır.
|