ICOMOS’un Düşündürdükleri Dönemin Mimarisi 20. Yüzyıl Sorumluluğu
Birikimini Değerlendiremeyen Ortam Türkiye toplumu, biraz her konuda, birikimini değerlendiremeyen, kendine güvenmeyen bir toplumdur. Her zaman her şeye yeniden başlamak gibi bir huyu vardır. Ülkedeki yayınlara baktığımız, hele okuduğumuz zaman, birbirini izleyen bir düşünce ve tasarım birikimini yakalamak güçtür. Ama, yaklaşık on beş yıldır Mimarlar Odası’nın her iki yılda bir yinelediği ve son elli yılı içine alan bir Ulusal Sergi ve ödüllendirme kurumlaşmıştır. Seçimler Jürilerce yapılmakta ve mimarlık ortamınca kabul görmektedir. Herbirimizin düşüncesine tam olarak uymasa da bir değerlendirmedir. Kuşkusuz, neyin korunacağını bilmek öncelikle önemlidir, çünkü seçim toplumun, bu durumda ortamın kimliğinin aynasıdır. Seçen, seçtiğiyle kendisini anlatır. Türkiye’nin 20. Yüzyıl Mimarlık Mirası Var mıdır? Yukarıda sözkonusu ettiğimiz tablo gerçek olsaydı, durum vahimdi. Bir toplumun sanatındaki bu fakirlik, bu karmaşa, insanların ne istediğini bilmediğini, bilecek düzeye gelmediğini, neyin iyi olduğunu anlamadığını, belki de aramadığını yansıtır. Sedad H. Eldem, 1931 yılında ilk Mimarlık Dergisinin ilk sayısında, mimarın topluma karşı büyük sorumluluk taşıdığını, çünkü halkın iyi şeyler istediğini, fakat neyin iyi, neyin olmadığını bilmediğini söyler. Bu sade sözler, Sedad Bey’in de önemli rol aldığı mimarlık yaşamımızın büyük dramını anlatır. Toplumun bilinçlenmesi için önce mimarın, hele hele yayıncının sorumluluğu büyüktür. Yapılan yayıncılık bazı bilgiler taşımakta, fakat bir düşünce ortamı oluşturmamaktadır. Kendini tanımayan ortamın bilinçlenmesi beklenemez. Tarihle, çağdaş uygarlıkla yüzeysel ilişkiye giren mimariye karşı çıkamadık, soysuzluğu ayıklayıp atamadık. Kendi dünyamızı aydınlatmak becerisini gösteremiyorsak, bize bu derbederlik meheldir!
|