u, Kent Yazıları’nın sürekli gündem konularından olagelmiştir. “Yazın içemediği suda, kışın boğulan ülke” başlığı ile başlayan seride, kontrol altına alınamayan ve değerlendirilemeyen sular ile kentlerin ilişkisi, suyun bilinçsiz kullanımı Kent Yazıları’nın sık ele alınan konularındandır.
Ankara’nın ve Anadolu topraklarının içine düştüğü dikkat çekici kuraklık ve susuzluk, bugün için de kaçınılmaz olarak gündem konumuz.
Ankara kentinin belirli bölümleri bir haftadır susuz. Giderek kutsal toprakların sahip olduğu çöl iklimine sahip olmaya başlayan Ankara’nın yaşadığı sorunların giderilmesine yönelik çabalar da giderek bu iklimlerde yaşayan anlayışa uygun hale gelmeye başladı. Yağmur duaları, suyu tükenmek üzere olan Ankara’da, susuzluğun giderilmesi için Büyükşehir Belediyesi tarafından geliştirilmiş olan en “somut çözüm”.
Çözümün Tanrı’ya havalesi, diğer yandan sorunların ortaya çıkmasının da Tanrı’ya havalesini getiriyor kaçınılmaz olarak. Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek’in, uzun süre saklandığı yerden çıkıp kendini gösterdiği TV kanallarında söylediği, sorumluluğun kendisinde olmadığı, yaşanan kuraklığın Tanrı’nın takdiri olduğu yönündeki açıklamaları da bunun en güzel örnekleri.
Aslında Başkan Gökçek, duanın yanı sıra susuzluğa karşı başka çok ciddi önlemler de geliştirmiş ve bunları seri halde açıklamıştı. “Okulların geç açılması”, “Ankaralıların yaşanan susuzluğu fırsat bilip annelerini görmeye gitmesi ve birkaç ay köyünde kalması”, “toplu halde tatile çıkılması”, “az banyo yapılması” bunlar arasında dikkat çekenlerdi. Yaşanan susuzluğun nedenleri arasında ise Tanrı’nın takdirinin yanı sıra başka bazı etmenlerin de var olduğu ortaya çıktı bu süreçte.
Başkan Gökçek’in, her şeyin iç yüzünü gösteren müthiş gözlükleri ile bakınca, Ankara’da yaşananların sorumluları da şıp diye anlaşılıyordu. DSİ tarafından yapılan bazı açıklamalar, yazışmalar ve geçmiş yıllarda yapılmış ve belediye tarafından uygulamaya sokulmamış projeler tersini söylese de, Gökçek’in gözlükleriyle bakınca başlıca sorumlunun DSİ olduğu şıp diye anlaşılıyordu.
Aslında belediye beceriksizliğinin en “su götürmez” kanıtı olan son on beş gün içinde yaşananlarda, Başkan Gökçek tarafından suçlananlar arasında iki de belediye yer aldı. Asıl sorumlu olması gereken Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin tertemiz ve suçsuz olduğunu açıklayan Gökçek, isim vermeden iki belediyeyi suçladı.
Bunlardan ilki Gökçek’in koltuğunda gözü olan(!) partilisi, şelaleci başkan Turgut Altınok’un Keçiören Belediyesi, diğeri ise veliaht Gökçek’in gelecekte başkan olmaya hazırlandığı CHP’li Çankaya Belediyesi. Sanıyorum ki Keçiören Belediyesi; olur olmaz yerlerde Gökçek’e rağmen şelalelerden akıttığı sular nedeniyle, Çankaya Belediyesi de başkan Gökçek’in yaşanacak susuzluğu erken görüp önlem amacıyla ortadan kaldırmak istediği(!) Kuğulupark gibi çok su harcayan parkları korumaya çalışması nedeniyle suçlular arasında.
Yaşanan bu geçici susuzluk, Başkan Gökçek’in tahtını sarsmak için kullanıldı ve abartıldı. Bazı hainler, kentte salgın hastalıklar başlayabileceği yönünde spekülasyonlar ile halkı kandırmaya çalışırken, bu bölücülerle işbirliği içindeki doktorlar ve solcu başhekimler de ameliyatları durdurarak halkın sağlığı ile oynadılar. Ancak hepsi bizzat Başkan İ. Melih Gökçek tarafından deşifre edildi ve açıklandı.
Suyun tasarruflu kullanılmasını sağlayamayan belediye yönetiminin çözüm olarak geliştirdiği su kesintileri ise bir başka partilisi belediyenin provokasyonu ile rezalete dönüştü. Ulu Başkan Gökçek’in açıklamalarına göre Yenimahalle Belediyesi’nin ağır makineleri tarafından çiğnenen ana su boruları, her kesinti sonrasında verilen su ile patladı ve susuzluktan kırılan Ankara, suya doydu; içilemeyen içme suyu sel olup kenti bastı. Gecenin bir yarısı televizyon kameralarına, suyun içinde “Helal olsun Melih Gökçek’e, sözünde durdu, Ankara’ya denizi getirdi” diye seslenenler de kuşkusuz Ankara’yı karıştırmak isteyen ve halkla başkan arasına nifak sokmak isteyenlerdi.
Patlamalar sonrası günlerce susuz kalan Ankara’da, ana boruları kızdırmadan, patlatmadan ilerleyecek biçimde su verilmeye başlandı. Ancak geçen bir haftayı aşkın süredir su alamayan çok sayıda konut, bugün bile susuz. Yaşananlardan sonra tüm Ankara, ‘Şimdi ne olacak’ sorusuna yanıt arıyor. Soru, kısa vadede birkaç ay içinde yaşanacak olanların yanı sıra gelecek yıllarda Ankara’yı ve tüm Anadolu’yu nasıl günlerin beklediğini de içeriyor.
Ankara’da suya ayrılması gereken kamusal kaynaklar, gereksiz alt geçitlere, dağıtılan toplara, oyuncaklara, futbolculara, susuz yaz aylarında dağıtılan kömürlere ayrılınca; kentte artan su tüketimini ve artan kuraklığı dikkate alan yatırımlar yapılmayınca, bugünkü tablo kaçınılmaz olarak ortada.
Hem Gökçek’e oy verip hem de ‘Ankara’da sular nereye gitti’ diye şaşkın şaşkın soranların, 60 günde 70 günde yapımcı firmaları zengin eden alt ve üst geçitlere, otobüsten halkın kafasına fırlatılan oyuncaklara, seçim öncesi dağıtılan erzak kutularına, kömür torbalarına, su bekleyen ve kuruyan binlerce ithal ağaca, refüjde inşa edilen ve arabesk konserlerle açılışı yapılan, ancak hiçbir zaman çalışmayan çarşılara, ASKİ kaynaklarıyla su deposu yerine yapılan ve parti toplantıları dışında işe yaramayan spor salonlarına, kentin spor kulüpleriyle inatlaşmak için kurulan futbol takımlarının soyunma odalarına bir de bu gözle bakması gerek...
Diğer yandan, yönetim eksikliği ve ihmali sonucunda ortaya çıkmış olan bu tablonun, özelleştirmeler için gerekçe yapılması, önümüzdeki yılların beklenen gelişmesidir. Ankara’da EGO’da yaşananların bir benzeri, yakın zaman içinde gündeme getirilecek ve Ankara’da ve diğer kentlerde suyun özelleştirilmesinin önü açılmaya çalışılacaktır. Devletin sosyal niteliklerinin zayıflatılması ve halkın daha pahalı su içmesinin yanı sıra sular, kamusal kaynakların özel sektöre aktarılmasının yeni bir aracı haline getirilecektir.
|