b>Geçtiğimiz hafta, Yapı-Endüstri Merkezi'nin konuğu olarak ülkemize gelip, 28 Nisan'da "Tasarım ve Yenilik" başlıklı bir konferans sunan Ian Ritchie ile bir röportaj yaptık. Mimariye, mimarlık tarihine, şehirlere ve kültüre bakışını sorguladık. Ian Ritchie, günümüzdeki imgeye dayalı mimari yaklaşımlardan rahatsızlık duyuyor. Mimarinin, sosyal değerleri desteklemesi gerektiğini düşünüyor. Geleceğe yönelik mimari ve toplum tasavvurunda, az enerji kullanımına yönelik yenilikçiliği savunuyor.
Projelerinizin çoğunu Avrupa'da, özellikle İngiltere ve Fransa'da yaptınız. Başka bir yerde proje yapmayı düşünür müydünüz? Ve tasarım yaklaşımınızda farklılıklar olur muydu?
Evet. Tüm inşa edilen işlerimin Avrupa'da olduğu doğru. Amerika, Ortadoğu ve Japonya'da da projeler tasarladık, ama o projeleri hiçbir zaman inşa edemedik. Bence, her proje eşi olmayan bir tasarım içerir, ki bu da zaten bana göre bizim işlerimizin ayırt edilememesinin de sebebi. Bence, binalarımızdan birine bakıp, Ian Ritchie binası demek oldukça güç. Emin olamazsınız. Sebep de çok basit. Koşullar, zaman ve yer farklı. Projelerin nasıl aynı olabileceklerini düşünemiyorum. Mesela, İstanbul'da bir bina inşa edeceğimi varsayalım. Atmosferi, alanı, kültürü ve içeriği hissetmek için burada kalırdım. Ve sonuç olarak, tüm bu düşünüş projede görünürdü.
Günümüzde uluslararası projeler yapmanın kriteri nedir?
Benim kendi kişisel kriterim proje için 4 saatten fazla yolculuk yapmamak. Bu çok basit bir sebep. Tüm zamanımı tren istasyonlarında ve uçaklarda geçirmek istemiyorum.En önemli sebep ise potansiyel müşterinin kalitesi. Eğer müşteri ile rahat hissetmezsem, başka biri ile çalışmasını söylerim. Eğer müşteri ve daha sonra endüstri ve yapı sektörü ile işleyen bir ilişkiniz yoksa, proje bir kabus olur. Ben bunu bir üçgen olarak görüyorum ve bunu bağlayan çizgileri de "güven çizgileri" olarak adlandırıyorum. Sonuçta, önemli olan bina ve bina yoluyla problemler çözülür, kişiliklerle değil.
İngiliz ve Fransız mimarlığını günümüz Dünya Mimarlığı içinde nasıl görüyorsunuz?
Benim mimar olarak çalıştığım dönem çok ilginç. Mezun olduğum dönemde, büyük bir güven vardı. Peter Rice'ın mühendisliğini yaptığı Pompideu Fransa'ya yeni bir ruh getirdi. Ben de Peter Rice ile Arup'da iki sene çalıştım. Bu yeni ruh, strüktürde devrimi getirdi. Jean Nouvel, Dominique Perrault gibi bir nesil mimar bundan etkilendi. Fakat, tasarımın bu teknik yönü, "imge" olarak ele alındı. Ben, hiçbir zaman teknik imge yaratmak için, teknik tasarım yaptığımı düşünmüyorum, Fakat, malzemeyi, strüktürü, teknolojiyi anlamayı, mimarlığı oluşturucu olarak gördüm. Ama bunu Foster'ın ya da Jean Nouvel'in teknoloji imgesi yaratması gibi yapmadım. İngiliz mimarlığında da Fosters, Rogers gibi bürolara mühendisler destek verdi ve strüktür, çok güçlü bir ifade haline geldi. Bana göre, bu şahit olunan, neredeyse bir Neo-Gotik'ti.
High-tech benim için hiçbir zaman ilginç bir düşünce olmadı. Biz daha çok Arts and Crafts'taki gibi teknolojiyi işledik. Bu da daha çok Fransa'da etkili oldu.
İngiliz Mimarları nasıl görüyorsunuz?
Zaha, farklı bir kültürden geliyor. Onun yaklaşımı imgenin "manipulasyon"una dayalı; grafik ve imge dillerini kullanıyor; çizim teknikleri, mekan, çizgi ve yüzey çarpıklıklarını işliyor. Bu çarpıklık da, kendisine mimarlığın sınırında bir yer belirliyor. İlk kitabımda, "Yeni Konstrüktivistler"-Eisenman, Tschumi, Zaha üzerine yazmıştım. O zaman çok fazla bina inşa edememişlerdi. Onlarınki farklı bir mimarlık; fakat, şehri ve sosyal içeriği de ele almalılar, soyutlanmış binalardan ziyade, konutlar ve şehirleşme üzerine eğilmeliler. O zaman mimarlık yeni buluşlara doğru gidebilir.
Bu yıl, Royal Academy'de yaptığınız konuşmada, toplum ve gelişime değiniyorsunuz. Toplum ve gelişim tanımlarınızdaki kriterler nedir?
Dün, 1994 Pylon(Elektrik direkleri) projesini anlattım. Özellikle bu proje ile "gelişim" fikrini araştırmam gerektiği sonucuna vardım. Geçmiş 10 yılda Batı dünyasında değişiklikler oldu. 20. Yüzyılın başından itibaren bizi geliştiren olguları sorgulamaya başladık. Bilim ve teknolojiye tüm cevapları bıraktık, ama artık bu cevapları sevmiyoruz. Artık, tüketiciliğe gülmeliyiz. Teknolojiye gülmeliyiz. Mimarlar ahlaki, çevresel, sosyal değerler getirmeli; tüketiciliğe para değil. Bunu yapmazsak, anonim bir mimarimiz olacak; soğuk ve insancıl olmayan. Çünkü, binalar değerleri olmayınca, bir mesaj vermeyecekler. İstanbul'da Hilton ve Ritz'e bakınca gelen tek mesaj "Ben para yapıyorum." Çoğu binanın hiçbir katkısı yok. Bence artık hayır demeliyiz. Mimarlar daha güçlü bir sese sahip olmalı; manifesto gibi. Sorumuz yalnızca stil değil, mimarlığın değeri olmalı. Zekasıyla duyarlı mimarlar olmalı. Günümüzde bunlardan yeterince var mı? Bilmiyorum.
Diğer disiplinlerin bir binanın yaratıcı sürecindeki rolleri ve dereceleri nedir? Yazılarınızda, felsefeye değiniyorsunuz. Felsefe hangi yönlerden yaratıcı süreci destekliyor?
Ben felsefeci değilim, bir amatörüm. Örneğin, geçmişte, "boş-zaman" üzerine Aristotle ve Plato'ya geri giden araştırmalar yaptım. Boş zaman için mekansal farklılıklarımız var mı? Gerçekten boş zamanımız var mı? Boş zaman için yaratmadığımıza karar verdim. Başka bir şey yerini dolduruyordu. Bu gibi arka planlardan dolayı, felsefeye önem veriyorum. Form ve strüktür oluşturmada analitik düşünceye yardım ediyor. Mimarlığı, başka disiplinlerin yardımı olmadan yapmak imkansız. Örneğin aile yapısını anlamadan. Fakat, bir mimar olarak, hepsini tek başınıza yapmanıza imkan yok; farklı kişilere ihtiyacınız var, şairden antropologa kadar. Fakat, çoğu mimar bu süreyi ayırmıyor.
Günümüz mimari imgelerinin sembolik içerikleri ve etkilerinin büyüklüğü konusunda ne düşünüyorsunuz?
İmge içeriğin önüne geçiyor. İnsanlar sadece imge ile mutlular. Dolayısıyla, mimari de imge halini aldı. 1984'de aralarında Peter Rice ve Peter Cook'un da bulunduğu 4 mimarı ofisime davet ettim ve onlara işlerimizi imge ile karakterize etmezsek, mimari komisyon kazanabilir miyiz diye sordum. Dördü de, iş almak için, projede imge ile bir karakter oluşturulması gerektiğini söyledi. Ben bunu yapamam; beynim durur. Dolayısıyla, benim için zor bir alan gibi görünse de iyi durumdayız. İşlerimize geri baktığımda, imge hiçbir zaman son amaç olmamış.
Röportajın tümüne Ian Ritchie Haber Dosyası'ndan ulaşabilirsiniz.
|