Aralık ayı başında Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da yapılacak iklim
zirvesi, dünyanın geleceği için çok önemli. 2012’de süresi sona erecek Kyoto
Protokolü’nün yerine yeni ve etkin bir sözleşmenin bu zirvede kabul edilmesi
gerekiyor. Küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin önlenmesi, bu zirveden
çıkacak sonuca göre mümkün olabilecek. Türkiye’nin Kopenhag’da lider bir rol
üstlenmesi ve tüm dünya ülkelerine öncülük etmesi, hem dünyanın geleceği için
hem de önümüzdeki yıllarda dünya siyasetindeki konumunu belirlemesi açısından
son derece önemli.
Dünyamız gittikçe ısınıyor. Bunun en önemli nedeni karbondioksit.
Karbondioksitin atmosferde yoğun şekilde bulunması sera gazı etkisini yaratıyor
ve bu da dünyamızın aynı bir sera (veya daha yakın bir örnekle, yazın güneşte
bırakılan araba) gibi ısınmasına neden oluyor. Konuya iyi tarafından bakalım:
Buna biz sebep oluyoruz. “Bunun neresi güzel, dünyanın katili olduğumuzu
söylüyorsun” demeyin. Güzel olan taraf, bu soruna biz sebep olduğumuz için, eğer
istersek onu yine biz çözebiliriz. Kyoto, küresel ısınmayı durdurmak için
atılmış küçük bir adımdı. Önemi içeriğinden değil, ilk adım olmasından
kaynaklanıyordu. Ne demişler, “başlamak bitirmenin yarısıdır”. Biz henüz iklim
değişikliği sorununu yarılamaktan çok uzağız ama umuyoruz Kopenhag’da bu yolda
büyük bir adım daha atacağız (her ne kadar hazırlık çalışmalarının yapıldığı
Bangkok’tan çok sevindirici haberler gelmese de).
Son kuşak biziz!
Kopenhag zirvesinin bir önemi de, bizim kuşağımızın iklim değişikliği
konusunda harekete geçme şansı olan tek kuşak olması. Bizden önceki kuşaklar,
küresel ısınmayla tam olarak yüzleşmemiş ve sonuçlarını göremedikleri için çok
ciddiye almamışlardı. Sorunun varlığı ve muhtemel etkileri tam olarak
hesaplanmamıştı. Bizden sonrakiler de (eğer biz bir şeyler yapmazsak) ellerinden
artık bir şey gelmediği için hiçbir şey yapamayacak. Çünkü küresel ısınma
dizginlenemez bir boyuta ulaşacak. Buna karşın biz, küresel ısınmanın farkında
olan ve eylemleriyle bunu durdurma kabiliyetine sahip tek kuşağız. Tam olarak şu
anda harekete geçmeliyiz. Yarın çok geç olacak. Bunu bilim insanları söylüyor.
Şu anda 1,5 derece artan küresel sıcaklık eğer 2,5 derece daha artarsa, artık
geri dönülemeyen eşik aşılmış olacak. Ve geri besleme denilen, küresel ısınma
nedeniyle ortaya çıkan unsurların (buzulların erimesi, okyanus akıntılarının
değişmesi, denizlerdeki oksijen miktarındaki değişim, metan yataklarının açığa
çıkması, vb.) yeniden küresel ısınmaya neden olması sonucunda durdurulamayacak
bir döngü oluşacak. Ve kaçınılmaz olarak dünya üzerindeki canlıların büyük
çoğunluğunun soyu tükenecek. Ancak bugün, şu anda harekete geçersek bunu
durdurma şansımız var. Yeter ki isteyelim!
Bunu istemek ne demek? Evet, ampulünüzü değiştirmek, daha az elektrik
harcayan çamaşır makinesi almak vb. çabalar çevreye duyarlı olduğunuzu gösterir.
Ama bu şekilde küresel ısınmayı durduramayız. Çünkü bunun asıl sorumlusu, son
tüketiciler değil, devletler! Asıl sorumlu devletlerin üretim ve tüketim
siyasetleri, ulaştırma politikaları. Siz ne kadar kullanmadığınız odanın
ışıklarını söndürseniz de Yatağan termik santrali milyonlarca ton karbonu havaya
salmaya devam ettiği sürece küresel ısınmayı durduramazsınız. Siz ne kadar eve
dönerken iş bilgisayarınızı kapatsanız da karayollarında milyonlarca araba
karbon salmaya devam ederken, çocuklarınızın geleceği için daha güzel bir dünya
hayal edemezsiniz. Sorun sizde değil, sorun devletleri yönetenlerin kafasında.
Türkiye’nin sorumluluğu
Kopenhag’da bütün hükümetlerin çok cesur davranması ve ekonomiyi bir kenara
koymak pahasına da olsa dünyanın geleceğini düşünerek sorumlu hareket etmesi
gerekiyor. Bu hükümetlerden biri de bizim hükümetimiz. Hem de en önde gelen
sorumlulardan biri olarak. Türkiye, şimdiye kadar hiç küresel ısınma tehlikesi
yokmuş gibi hareket etti ve bu “bilinçli cahilliğinin” sonucunda 1990-2007
yılları arasında karbon salımını yüzde 118 artırarak bu alanda dünya birincisi
oldu. Bu yetmezmiş gibi, yapılması öngörülen 47 kömürlü termik santral, 10
çimento fabrikası ve 12 karayolu da sırada bekliyor. Bunların yapılması halinde
birincilik kürsüsünden inmeyeceğimiz kesin.
“E ne güzel işte, gelişiyoruz” diyenlere şunu hatırlatmak lazım: Bu
birincilik, dünyayı yok ediyor. Yarın göreceğimiz değil, bugün görmeye
başladığımız felaketler (eşi benzeri olmamış seller, kuraklıklar, fırtınalar,
vb.) bize sorumluluğumuzu hatırlatıyor. Türkiye karbon salım artışlarında değil,
karbon salımını azaltışta birinci olmalı. İşte asıl o zaman dünyaya öncü oluruz.
Bunun için hükümet Kopenhag’da cesur davranmalı. Kopenhag’dan kaçmamalı, bilakis
orada öncü rol üstlenmeli. Atmosferdeki karbondioksit miktarının 350 ppm’e
inmesi için diğer ülkeleri ikna etmeye çalışmalı. Ülke içinde de yenilenebilir
enerji üretimine destek verilmeli. Yeni termik santral yapılmamalı, varolanlar
da kademeli olarak kapatılmalı. Ulaşım politikası, petrol tüketimini körükleyen
karayolu odaklı olmaktan hızla uzaklaştırılmalı, yeni karayolları ve 3. köprü
gibi projeler derhal terk edilmeli ve demiryoluna ağırlık verilmeli. Hedef,
karbon salımında 2050’de 1990 değerlerine göre yüzde 80 azaltım olmalı. Bu, hem
dünya için hem de küresel ısınmadan en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacağı
öngörülen Türkiye’nin kendisi için gerekli. O yüzden, hep beraber hükümete
seslenelim: Hükümet, Kopenhag’dan kaçma, daha fazla karbon saçma!
Serkan Köybaşı / Yeşiller Partisi, Beyoğlu İlçe Örgütü Eş
Koordinatörü
|