BR> Maden histerisi toprağı siyanüre
buladı
Prof. Dr. İsmail Duman TEMA Vakfı Bilim
Kurulu üyesi, İTÜ öğretim görevlisi. Türkiye’de madenlerle ilgili yanlışları,
yapılması gerekenleri bize o anlatıyor. Ancak önce bilmeniz gereken bir şey var:
“2001’de Kaliforniya Üniversitesi’nde yapılan bir yayında şöyle deniyor: Maden
dışsatımının ulusal gelirdeki payı arttıkça, Birleşmiş Milletler Kalkınma
Programı tarafından ortaya konulan ‘İnsani Gelişme İndeksi’ azalıp yoksulluk
sınırının altında yaşayan nüfusun oranı artıyor. Doğal kaynaklara bağımlılık
arttıkça, erken yaşlardaki çocuk ölüm oranı artıyor, ortalama yaşam süresi
azalıyor, yolsuzluk oranı ve gelir eşitsizliği tırmanıyor, her 5 yıllık dönem
için iç savaş yaşama riski yüzde 23 artıyor”.
-
Madenlerle ilgili sorunlar Türkiye’deki çevre sorunları arasında nasıl bir yer
kaplıyor?
- Türkiye’de çevre sorunlarının elbette çok kaynağı
var. Sanayi kuruluşları deşarj ve emisyon açısından nispeten etkin
denetlenebiliyor. Enerji üretim işletmeleriyse bir tür “iltimas” görüyor. 2023’e
kadar 2000 yeni HES’in hayata geçirilmesi bu topraklardaki en büyük çevre
felaketini yaratacak. Eşdeğer bir çevre tahribatı da, korkarım madencilikten
kaynaklanacak.
- Maden çalışmalarında yapılan en büyük yanlışlık
ne?
- Madencilik ve endüstri iki ayrı sektör. Bu aktiviteleri
kontrol eden, denetleyen çevresel yasalar ve sınırlamalar da farklı. Endüstrinin
tabi olduğu çevre kuralları, madenciliğin tabi olduğundan çok daha katı.
“Entegre Madencilik” kavramı, tam bir kandırmaca. İlkçağdan itibaren uygulanmış
“çözelti madenciliği” kavramı, suda çözünebilir tuzlardan, asitte çözünebilir ve
siyanürde çözünebilir minerallere doğru sınırları çiğneyerek genişletildi. Bu,
hidrometalurjik/hidrokimyasal endüstri proseslerini, haksızca madencilik
bünyesine sokuşturarak onları sıkı çevresel yasalardan kaçırmayı amaçlıyor. İşin
vahimi maden kanununun “ocak başı işlem” yapılırsa alınacak vergiyi yarıya
düşürmesi. Madenciliğin sadece cevher çıkarmaktan ibaret olan kısmı, doğru
çalışıldığı takdirde çevreye sınırlı zarar verir. Ancak yasayla teşvik edilen
kırma, öğütme, manyetik ayırma gibi yerinde zenginleştirme işlemleri özellikle
açıkta yapıldığı için toz oluşumu, ağır metal saçılımı, gaz emisyonu, kimyasal
işlem görmüş toksik atıkların oracıkta bırakılması yoluyla çevreye telafisi
olmayan zararlar veriyor. Madenciler, sıkça kullandıkları “madenler bulundukları
yerde çıkarılır” savıyla “topraktan maden çıkarma” ile “madenden metal
çıkarmayı” kasıtlı olarak birbirine karıştırıyor ve böylece “doğa”nın kendisini
dev bir açık hava metalurji-kimya işletmesi olarak kullanmayı hakmış gibi
görüyor.
- Nerelerde, ne gibi çalışmalar yapılıyor?
- Son 15 yılda ülkemizde ciddi boyutta bir maden “histerisi”
patlak verdi. Türk insanı çokuluslu altın tekellerinin peşi sıra Anadolu’nun her
karış toprağına kazma vuruyor. Oysa madencilik sektörünün gayri safi milli
hasılamızdaki payı yüzde 1-1,5. Başta Ege olmak üzere Artvin’den Erzincan’a,
Tunceli’ye kadar toprak siyanüre bulandı, bulanmak isteniyor.
-
En çok hangi bölge bundan mustarip?
- Kaz Dağları, delik deşik
edilme tehlikesiyle karşı karşıya. Topraktan alınanları geri getirmek artık
mümkün olmayacak. Açıkta kullanılan siyanürün en büyük tehlikesi kendisi değil,
Ege topraklarında çok bulunan, arsenopirit dediğimiz mineral içinde zararsız
halde duran arsen’i mobilize etmesi. İzmir’in sularında niye birdenbire arsen
oranı yükseldi? Son yıllardaki en yanlış uygulama Manisa’nın Turgutlu
ilçesindeki Çaldağ’da yapılmak isteniyor. Tarım getirisi Çukurova’nın 1.5 katı
olan ve dünyanın en verimli 7 büyük ovası arasında sayılan Gediz Ovası’nın ve
ünlü Sultaniye üzümünün idam fermanı olacak bu girişimde 30 milyon ton lateritik
nikel cevheri 18 milyon ton sülfürik asit kullanılarak yıkanacak. Bu açık havada
yapılacak. 30 milyon ton cevhere ulaşmak için 151 milyon ton posa çıkarılıp
dağın eteklerine yığılacak. Kullanılacak kireç taşından ve cevher yığınlarındaki
karbonat minerallerinden çıkacak karbondioksit 15 yıl boyunca her saat 42 ton
kömür yanmasına eşdeğer olacak. Güzelim tarım havzasına orta halli bir termik
santral kurmuş gibi bir şey bu. Bitmedi; bu kadar asidi taşımak akıl dışı
olduğundan Güney Amerika’dan her yıl 330.000 ton kükürt getirilerek yine o tarım
topraklarının üstüne bir sülfürik asit fabrikası kurulması öngörülüyor. En ileri
sülfürik asit teknolojisinde bile yüzde 0.5-1.0 arasında asit kaçağı olur. Bu
yetmiyormuş gibi asit katı temasından çıkacak karbondioksit, sülfürik asitli
yüzbinlerce ton çözeltiyi beraberinde sürükleyip rüzgâra göre bugün bu ilçeyi,
yarın öbür ilçeyi kavuracak. İşi bitmiş liç yığınları toksik kütleler yani
açıkta depolanması yasak katı atıklar değil mi? Hükümet otoritelerince verilen
izin ve tahsisler, 18 milyon ton sülfürik asidi açıkta kullanmayı planlayan bir
girişimi meşru kılar mı? Böyle bir “madencilik” girişimine European (Sardes)
Nickel Şirketi’nin ana vatanında izin verilir mi? Yanıt hayır ise, bu sömürgeci
bir tavır değil mi? Kârın özelleştirilmesi-riskin kamulaştırılması, mühendislik
etiğiyle nasıl bağdaşır?
- Yapılması gereken çok ama ilk adım ne
olmalı?
- Ülke ve çevre yararına bir maden yasası hazırlanmalı.
Yeraltı doğal kaynaklarının işletilmesinde kayıplara, yatağın en değerli bölümü
alınarak büyük bölümünün bir daha çıkarılamayacak şekilde yeraltında
bırakılmasına izin verilmemeli. Bu amaçla özellikle metal madeni için dünya ve
ülke konjonktürüne uygun olarak belirlenecek “cut-off grade” değerlerine
uyulması işletme izinlerinde yasal zorunluluk haline getirilmeli. Madenciliğin
hammadde ihracı için değil ülkenin ihtiyacını karşılamak için yapılması
özendirilmeli. Fabrikaların yokluğu nedeniyle değerlendirilemeyen cevherlerin
çıkarılmasına ve ihracına caydırıcı yasal sınırlamalar getirilmeli. Maden
işletme projeleri kendi fizibiliteleri ve ÇED’leri dışında ülkemizin doğal
sermayesini de göz önünde bulunduran bir yarar/zarar kıyaslamasıyla
değerlendirilmeli, teşvik veya kısıtlamalar buna göre yapılmalı. Madencilik
sektöründe iş güvenliği, işçi ve çevre sağlığı önlemleri sıkılaştırılmalı.
Madencilik sektörünün amaca uygun gelişimini izlemek, yönlendirmek ve
desteklemek üzere yeni ve özerk akademi, enstitü ve üst kurullar oluşturulmalı,
MTA yeniden yapılandırılmalı. Yasal düzenlemeler, uygulama kararları Sivil
Toplum Kuruluşları, meslek örgütleri, yerel halk örgütlenmeleri ve ilgili tüm
sektör yöneticileriyle demokratik kurallar çerçevesinde, “göstermelik” olmayan
şekilde tartışılarak yeniden, ülke ve toplum çıkarına uygun şekilde
oluşturulacak stratejiye göre
hazırlanmalı.
|