Uluslararası Namdo Ordu Tarihi...
Prof. Dr. Derya Oktay Uluslararası...
YHT Hattına Dünyada İlk Demir...
Prof. Derya Oktay'a WREN Pioneer Ödülü
“Ekolojik Kent Konusu Maalesef Hâlâ Anlaşılamadı”
Geçtiğimiz günlerde Dünya Yenilenebilir Enerji Ağı tarafından WREN Pioneer ödülüne layık görülen Prof. Dr. Derya Oktay, “Ekolojik tasarımın önemi eskiye göre belli çevrelerde anlaşıldı ve iyi örnekleri de var; ama sürdürülebilir yerleşim ya da ekolojik kent-yerleşme-konut alanı konusu maalesef hâlâ anlaşılamadı.” diyor.
Maltepe Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Derya Oktay, geçtiğimiz günlerde Dünya Yenilenebilir Enerji Ağı tarafından iki yılda bir verilen WREN Pioneer ödülünü (Pioneer Award) almaya hak kazandı. 1996'da Kaliforniya Üniversitesi - Berkeley'de yaptığı doktora sonrası araştırmasından bu yana sürdürülebilirlik ve ekoloji konusunu kent, konut alanları ve mimari boyutunda araştırıp yayınlar yapan Prof. Dr. Derya Oktay’la aldığı ödülü ve yaptığı çalışmaları konuştuk… Öncelikle, aldığınız WREN Pioneer ödülü dolayısıyla sizleri tebrik ediyoruz. Dünya Yenilenebilir Enerji Ağı (World Renewable Energy Network) ile ilgili kısaca bilgi verebilir misiniz? Çok teşekkür ediyorum. Dünya Yenilenebilir Enerji Ağı, İngilizce adıyla World Renewable Energy Network,1992 yılında İngiltere'nin Reading kentinde gerçekleştirilen ikinci Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresi sırasında kurulan ve kâr amacı gütmeyen bir örgüt. Amacı çevreye zarar vermeyen, ekonomik olarak sürdürülebilir yenilenebilir enerji kaynaklarının küresel gelişimini, kullanımını ve uygulanmasını teşvik etmek. Bunu da yenilenebilir enerji teknolojileri ve uygulamalarının uluslararası yayılımı için birlikte çalışan kurumlar, ajanslar, laboratuvarlar, şirketler ve bireyler ağı aracılığıyla yapıyor. WREN Pioneer ödülü nedir? Kimlere, hangi sebeplerle verilir. Anlamı, önemi nedir? Dünya Yenilenebilir Enerji Ağı her iki yılda bir, örgütün ilgi alanındaki konularda yaptığı çalışmalarda üstün başarı gösteren ve bilginin yayılmasında etkili olan bir grup bilim insanı, mühendis-mimar ve politika üreticisini seçerek onları ‘WREN Pioneer’ ünvanı ile ödüllendiriyor. Ödüllerin, örgütün amaç ve kapsamına uygun olarak, sadece akademisyenleri değil, bu alanda öncü olmuş çalışmalarıyla öne çıkan profesyonelleri ve politika belirleyicileri de kapsaması, konunun kuramdan uygulamaya, eğitimden politikaya bütüncül bir şekilde ele alınmasının gerekliliğini vurgulaması açısından önemli. Bu ödüle layık görülürken hangi alanlardaki, hangi konulardaki çalışmalarınız etkili oldu? Sürdürülebilirlik, 1996’da - bu terim Türkiye’de henüz duyulmamışken - konuk araştırmacı olarak bulunduğum Kaliforniya Üniversitesi - Berkeley’deki çalışmalarımdan beri araştırmalarımın önemli bir kısmını oluşturuyor (bu arada Berkeley, eko-kent kavramının ilk yansımalarının olduğu kenttir). Daha sonra yine konuk öğretim üyesi olarak bulunduğum Michigan Üniversitesi - Ann Arbor’da sürdürülebilirliğin mimari boyutları/uygulamaları ve Oxford Brookes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Sürdürülebilir Gelişmeler Enstitüsü’nde iyi kentsel tasarım ve sosyal sürdürülebilirlik ilişkisi konularında araştırmalarım oldu. Sürdürülebilirlik ve ekolojik tasarım alanında bugüne kadar yaptığım yayınlar ve uluslararası platformlardaki davetli konuşmalarımın yanında, yönlendirme fırsatı bulduğum mimarlık lisans ve lisansüstü eğitim programları müfredatlarında bu konuların yansıtılmasına öncülük ettim. Ayrıca, WREN ve bunun paralel bir etkinliği olan MED-GREEN Floransa kongrelerinde konuya mesleki uygulamalarda olduğu gibi çoğunlukla tek bina ölçeğinde bakılması, benim sürdürülebilirlik ve yenilenebilir enerjinin bina ölçeğinden yerleşme ve kent ölçeğine ve eğitime yansımalarını içeren uzanımda ele alındığı çalışmalarımın dikkat çekmesini sağladı. Ödülü aldığınız 20. Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresi’nde gündem neydi? Neler konuşuldu? Siz hangi konularda konuştunuz? Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresi, sürdürülebilir enerji geliştirme ve inovasyonun en stratejik konularını ele alan, üst düzey uluslararası uzmanlar, politika belirleyiciler, bilim insanları, mühendisler, mimarlar, teknoloji geliştiriciler ve uygulamacıların katkılar koyduğu bir etkinlik. 2020 Avrupa Yeşil Başkent Ödülünü alan Lizbon’da, 80 yüzyüze ve 300 uzaktan bağlantılı katılımcı ile gerçekleştirilen 20. Dünya Yenilenebilir Enerji Kongresinde, Kongre onursal başkanlığını yapan Portekiz Çevre ve İklim Eylem Bakanı, açılış konuşmasında Portekiz’in iklim eylem planını anlattı (Doğrusu çevre ve iklim değişim sorunlarına adanan bir bakanlığın bulunması bile bana göre ülkede bu konulara verilen önemin göstergesiydi). Önceki kongrelerde olduğu gibi yenilenebilir enerji alanındaki en yeni ve stratejik konuları çok disiplinli bir ortamda tartışmaya açan kongrede, foto-voltaik teknoloji, solar termal, jeo-termal uygulamalar, biyo-enerji, biyo-yakıtlar ve atıktan enerjiye dönüşüm, rüzgar enerjisi teknolojisi, su, hidroelektrik ve okyanus enerjisi gibi teknolojik boyutlara odaklanan sunumlar ve tartışmalar yanında sürdürülebilirlik ve düşük enerji mimarisi, eğitim ve sürdürülebilirlik, enerji meteorolojisi, yenilenebilir sistem entegrasyonu, yenilenebilir enerji politikaları gibi başlıklar gündemi oluşturdu. Benim konuşmam “Enerji yetkin konut alanları (Eco-neighbourhood) tasarımı ve geliştirilmesi üzerineydi. Bu kapsamda, Oxford’da bulunduğum son dönemde incelediğim, düşük-karbon ve çevre dostu konut alanlarının gelişimi için ilham verici bir ilk örnek olan Beddington Zero Energy Development (BedZED)’i irdeleyerek, buradan alınan derslerle gelecekteki konut alanları/mahalleler/sitelerin tasarımı için bir strateji oluşturup sundum. Yenilenebilir enerji alanındaki akademik çalışmalarınız ne yönde ilerliyor? Bu çalışmalarınızda sanayi ile işbirlikleri yapıyor musunuz? Şu anda, konut alanlarındaki sosyal sürdürülebilirliğin mekan ve yer kalitesiyle ilişkisini irdeleyen araştırmamı, Michigan Üniversitesinde yürütülen uluslararası “Yaşam Kalitesi Araştırması El Kitabı: Mekan ve Yer Perspektifleri” (Handbook of Quality-of-Life Research: Space and Place Perspectivesi) projesi kapsamında yayınlanmak üzere geliştiriyorum. Bahsettiğim konulardaki çalışmalarım, yeni gelişen alanlarda uygulanan konut komplekslerinin ya da kentsel dönüşüm kapsamında önerilen komplekslerin çevre ve topluma duyarlı örnekler olarak projelendirilmesinde ışık tutucu olabilir. Ancak bahsettiğiniz gibi bir işbirliğim olamadı. Sürdürülebilirlik ve ekoloji ile ilgili kent, konut alanları ve mimari boyutta çalışmalarınız var. Türkiye ve özellikle İstanbul araştırmalarınızda nasıl yer alıyor? Türkiye’de yerel yönetimler, kamu kurumları, kent yönetiminde ve kentleşmede sürdürülebilirlik ve ekolojiye gerekli ilgiyi gösteriyor mu? Bu konuda birlikte çalıştığınız kurumlar var mı? Yıllar önce İstanbul’da başlayıp Oxford’da devam ederek tamamladığım “Kentsel Kamu Mekanlarının Sosyal İşlevlerini Güçlendirme Amaçlı Bir Yöntem araştırması” konulu doktora tezimin alan çalışması olan (ve Oxfrod Brookes’da da kabul ettirdiğim) İstanbul Mahmutpaşa Caddesi ve çevresinin revitalizasyonu, Türkiye kentleri ile ilgili olarak yaptığım ilk çalışmadır. Türkiye’ye döndüğümde, henüz çok genç bir akademisyenken, bu çalışmamı duyup ilgilenen zamanın Eminönü Belediye Başkanından bir danışmanlık daveti almış ve çok sevinmiştim. Ancak yönetimde değişiklik olunca bu gerçekleşmedi. Daha sonraki yıllarda sürdürülebilirlik çalışmalarıma esas olan örnek, geleneksel Türk (Osmanlı) kenti oldu. Kentlerimizde hala izlerini görebildiğimiz ama pek değeri bilinmeyen geleneksel kent dokusunun sürdürülebilirlik düşüncesini destekleyen kentsel ve mimari özelliklerini araştırıp, kentsel tasarıma çağdaş yaklaşımlardan alınabilecek derslerle harmanlayıp, standartlaştırmalara gitmeden, yere özgü çağdaş kentsel/mimari tasarım stratejileri sunmaya çalıştım. Bir akademik misyonla yedi yıl süre ile bulunduğum Samsun’da kent kimliğini belirleyen unsurları araştırarak, geliştirilmesi için öneriler sunduğum ve başka kentlere de kimliğe çok boyutlu bir perspektiften bakılması gerektiğini vurgulayarak örnek olduğunu düşündüğüm iki önemli uluslararası makale yayınladım. Atakum Kent Konseyi Başkanı olarak seçildiğimde - ayrılışımdan kısa süre öncesine kadar yaptığım görev süresi içinde - yaptığım ilk değişiklik, konseyi sürdürülebilirliğin önemi konusunda bilgilendirip yönlendirerek “Yeşil ve Sürdürülebilir Kent: Atakum”u vizyon olarak belirlemek oldu. Bu kapsamda, halkın kent ve çevre konusunda bilinçlenmesine katkı yapmak amacıyla - rahmetli duayenimiz - Cengiz Bektaş ile birlikte çok yoğun ilgi ile gerçekleşen “Çevre ve Kentlilik Bilinci” Panelini düzenledim. Sürdürülebilirlik ve ekolojik planlama/tasarım yerel yönetimler, kamu kurumları, kent yönetiminde ve kentleşmede ne yazık ki hala yerini bulamıyor. Bu konuya ilgi artıyor, ama yanlış anlamalar var. ‘Ekolojik tasarım’ olarak sunulan örneklerin çoğu ‘yeşil bina’ kavramının ticarileştirilmiş bir etiket olarak kullanıldığı ancak pasif iklimlendirme ya da yere/iklime göre tasarım ile ilgisi olmayan, yapımı ve bakımı çok pahalı teknoloji ile oluşturulan, yenilenebilir enerji sistemlerini kullanmayan, bazı örneklerde ‘yeşile bürünmüş’ yapılardan ibaret. Yine de ekolojik tasarımın önemi eskiye göre belli çevrelerde anlaşıldı ve iyi örnekleri de var; ama sürdürülebilir yerleşim ya da ekolojik kent-yerleşme-konut alanı konusu maalesef hala hiç anlaşılamadı. Yine sürdürülebilirlik ve ekoloji kapsamında, Türkiye’de devam eden kentsel dönüşüm çalışmalarıyla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Bu çok önemli ve hassas bir konu ve genel bir değerlendirme yapmak zor ama şunları söyleyebilirim. Kentsel dönüşüm günümüzde dünyanın pek çok kentinde, çeşitli sorunlar nedeniyle kaçış yaşandığı merkez bölgelerini kent halkı için yeniden cazip hale getirmek için kullanılan bir yöntem. Ancak bu kapsamdaki çabaların olumlu ve kalıcı bir değişime yol açıp açmadığı, nitelikli ve sosyal yapıyı destekleyen yerlerin oluşmasına katkıda bulunup bulunmadığı ve yenilenmenin etkilerinin bölgenin veya kentin sürdürülebilirliğini tehlikeye atıp atmadığı tartışmalı. Dünya kentlerinde sürdürülebilirlik açısından başarısını ispatlamış kentsel dönüşüm projelerini incelediğimizde (ki bu alanda öncü olmuş dönüşüm projelerinin uzmanlarınca yerinde tanıtıldığı uluslararası atölyelere katıldım), bütüncül bir yaklaşımla, öncelikle kent içindeki köhnemiş endüstriyel bölgelerin, tarihi komplekslerin ve binaların uygun şekilde yeniden kullanılmasını, kamusal alanların mekânsal olarak güçlendirildiğini, özgün kullanıcıların kesinlikle dışlanmadığını, gerektiğinde eğitimlerle yenilenmiş ortama uyumlarının sağlandığını, uyumlu bir karma kullanımı desteklediğini ve işletmelerinde sosyal-kültürel etkinliklerin teşvik edildiğini görüyoruz. Bu şekilde sosyal, kültürel ve ekolojik sürdürülebilirlik sağlanırken, kentin boşluklu bir şekilde yayılmasının önüne geçiliyor ve kent kimliğinin de korunması sağlanıyor. İstanbul’daki kentsel dönüşüm uygulamalarında son dönemde gerçekleştirilen eski ve köhnemiş Kadıköy Hasanpaşa Gazhanesinin çok işlevli bir kültürel kompleks olarak kent halkına kazandırılması olumlu bir örnek, ve umarım sürekli bir başarı söz konusu olur; ancak konut alanlarında plansız bir şekilde gerçekleşen dönüşüm, rantın öne çıktığı sarsıcı bir değişime neden olurken, çevresine sahip çıkmaya çalışan kullanıcıları, bu kadar değişen ve kat yükseklikleri artan bir yapısal çevrede direnmek konusunda çaresiz bırakıyor. |