ört sivil toplum kuruluşunun "üçüncü köprü" ile ilgili ortak
açıklamasında şunlar yazılı:
Türkiye’nin önde gelen doğa koruma kuruluşları, Doğa Derneği,
TEMA, TÜRÇEK ve WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) İstanbul Boğazı’nda
yapılması planlanan üçüncü köprünün, yalnız İstanbul’un doğasına ve sakinlerine
değil, tüm Türkiye’ye yapılacak bir haksızlık olduğunu düşünmekte ve yapılmasına
karşı çıkmaktadır.
Doğal kaynakların hızla tüketildiği, insan kaynaklı küresel
iklim değişikliğinin etkilerinin şiddetli bir şekilde Türkiye’de de hissedilmeye
başlandığı son yıllarda, tüm dünyada karayolu ile ulaşım seçeneğinin,
beraberinde sıkıntıları da getirdiği yadsınamaz bir gerçektir. Neden olduğu
karbon emisyonundan trafik sorunlarına, doğal alan kayıplarından gürültü
kirliliğine kadar birçok sorun, göz ardı edilemeyecek boyutlardadır. Bu kararın
faturasını yalnız İstanbul değil tüm ülke ödeyecektir.
Her şeyden önce, 3. köprü şehir sakinlerinin yaşam kalitesini
etkileyecek bir karardır. Şehrin ihtiyacı olan temiz içme suyu kaynaklarını,
sağlıklı ve mutlu yaşam için gerekli ormanları doğrudan etkileyeceği gibi,
ulaşım sorunlarının çözümüne de hiçbir katkı sağlamayacaktır. İstanbul’un önemli
içme suyu rezervleri olan Ömerli, Elmalı, Darlık, Alibeyköy, Büyükçekmece,
Sazlıdere, Terkos hızla tahrip olacak ve içme suyu kalitesi azalacaktır. 2.
köprü çalışmalarının başladığı 10 yıllık süreç içinde sadece Anadolu yakasında,
TEM otoyolunun geçtiği bölgede, orman niteliğini yitirdiği gerekçesiyle 11.856
hektar alan orman sınırları dışına çıkarılmış, yine aynı bölgede ormanlık
alanlarda 3005 adet yeni orman suçu yaşanmış ve bu eylemler sonucu 461 hektar
orman alanı yok edilmiştir. Bu alanlarda yaratılan cazibe sonucu 5.570 m2 orman
alanı yatırım için çeşitli kişi ve kuruluşlara tahsis edilmiştir. 2. köprü ile
birlikte sadece Anadolu yakasında ilk 10 yıl içinde toplam 17.155 hektar orman
alanı geri dönülmez bir şekilde yok edilmiştir. Ormansızlaşma, yalnız ekosistem
ve tür kaybına değil aynı zamanda küresel sera gazı emisyonlarının %20’sine
neden olmaktadır. ABD Enerji Bakanlığı tespitlerine göre; 1 hektar çam ormanı
her yıl 10 tona yakın CO2 gazını emmektedir. Ortalama bir hesap ile 2. Köprü ile
sadece ilk 10 yıl içinde yok olan 17155 hektar orman alanı; aynı zamanda 171550
ton CO2 gazının doğal döngüsü içinde depolanması yerine atmosfere salınımına
neden olmuştur. Üçüncü köprü için de benzer sonuçlar kaçınılmazdır.
Yeni köprünün yapılması aynı zamanda bireysel motorlu araç
kullanımının teşviki anlamına gelmektedir. Köprü, bir yandan neden olacağı
ormansızlaşma, bir yandan da motorlu araç kullanımını teşvik ederek CO2 artışına
neden olacaktır. Araştırmalara göre, Türkiye son yıllarda CO2 ve diğer sera gazı
emisyonlarının artışında Dünyada ilk sıralardadır. Kyoto Protokolü’nü imzaladığı
bu süreçte yapılacak 3. köprü ve benzeri planlanan yatırımlar Türkiye’nin sera
gazı salımının azalması yerine artmasına neden olacaktır. Sera gazı artışının
neden olduğu küresel ısınma yakın zamanlarda ülkemizin çeşitli bölgelerinde
yaşanan seller gibi felaketlerin de ana sebeplerinden biridir.
İstanbul Boğazı’ndaki mevcut köprüler insan değil araç taşımaya
yöneliktir. Bu, sürdürülebilir bir çözüm olmadığı gibi, gerekçe gösterilen
trafik sorununu da çözmeyecektir. 1. köprünün yapılmasından sonra, 1973’ten
1974’e, boğazı geçen taşıt sayısı %200 artarken, taşınan yolcu sayısındaki artış
sadece %4’tür. 2. köprü yapıldıktan sonra ise, taşıt sayısı %1180 artarken,
yolcu sayısındaki artış % 170 olmuştur. Görülmektedir ki ne kadar köprü
yapılırsa yapılsın, artan, köprüden geçen insan değil araç sayısıdır. Bu
yaklaşımla Boğaz üzerinde daha çok köprü yapılması gerekmektedir. Karayolları
Genel Müdürlüğü’nün planlarına göre yalnızca 3 değil 4. ve 5. köprülerin
yapılması da planlanmaktadır. 3. köprünün yapımı 4. köprü için ihtiyaç ortamı
yaratacaktır. Oysa dünyanın gelişmiş ülkelerinde ve büyük şehirlerinde
kullanılan ulaşım yöntemlerinin büyük bir yüzdesini raylı sistemler oluşturmakta
ve nüfusu 1 milyonu aşan kentlerde toplu taşıma raylı sistemler ile
yapılmaktadır.
Bu karar aynı zamanda ülkemizin sahip olduğu çok özel doğal
değerlerin yok olmasına yol açacaktır. Yalnız, sahip olduğu doğal nitelikler ve
karşı karşıya bulunduğu tehditlerle ‘Avrupa Ormanlarının 100 Sıcak Noktası’
arasında yer İstanbul ormanları değil, yasalarla koruma altına aldığımız, Beykoz
Göknarlık Tabiatı Koruma Alanı, Polonezköy Tabiat Parkı, Fatih Ormanı Tabiat
Parkı, Türkmenbaşı Tabiat Parkı, Sarıyer Feneryolu Yaban Hayatı Koruma Sahası ve
Batı İstanbul Meraları, Kuzey Boğaziçi, Ömerli Havzası gibi özel alanlar ve
nesli tehlike altında bulunan bitki ve hayvan türleri de 3. Köprü yapımından
olumsuz etkilenecektir.
İstanbul Boğazı Önemli Doğa Alanı sınırları içerisinde dünyanın
en saygın doğa koruma kuruluşlarından biri olan IUCN (Uluslararası Doğal Hayatı
ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği) kriterlerine göre nesli küresel ölçekte
tehlike altında olan 13 bitki,1 sürüngen türü ile nesli ulusal ölçekte tehlike
altında olan 30 canlı türü yaşamaktadır. Buna ek olarak ülkemizin taraf olduğu
Bern Sözleşmesi Ek 2’de (Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarını Koruma
Sözleşmesi) korumayı taahhüt ettiğimiz 50 kuş türü ile Avrupa Birliği Kuş
Direktifi’nde yer alan 23 kuş türü de bu alanda bulunmaktadır. Bütün bunlar göz
önüne alındığında bu alanda yapılacak tüm büyük yatırım çalışmaları hem ulusal
hem de uluslar arası yasa ve sözleşmelere aykırıdır.
Zira, sahip olduğu özel coğrafi konum ile İstanbul Boğazı;
aralarında küçük orman kartalı (Aquila pomarina), kara çaylak (Milvus migrans),
küçük yeşil ağaçkakan (Picus canus), köstebek (Talpa levantis) ve tosbağa
(Testudo graeca), yalancı apollo kelebeği (Archon apollinus nikodemusi), büyük
korubeni kelebeği (Glaucopsyche arion), çokbaşlı köygöçüren (Cirsium
polycephalum), kafesotu (Symphytum pseudobulbosum), sığırkuyruğu (Verbascum
degnii) gibi önemli türler bulunuyor.
Boğaz geçişlerinin bu şekilde teşviki merkezi iş alanlarının,
yasal olan olmayan konut ve sanayi alanlarının sayısının artmasına, şehrin daha
fazla plansız ve orantısız büyümesine ve Anadolu’dan İstanbul’a olan göçün de
artmasına neden olacaktır. Bu İstanbul’un plansız bir şekilde hızla büyümesi
demektir. Yapılan her köprünün kendi trafiğini yarattığı gerçeğini de
unutmayarak, Türkiye’nin ekonomik menfaatleri, İstanbul’un daha da çok
büyümesini değil, tam tersine, kademeli bir küçülmeyi hazırlayan yatırımların
hazırlanmasını gerektirmektedir. Yapılan araştırmalara göre İstanbul’da
trafiğindeki araçların yarısının 45 dakika yollarda beklediği belirlenmiştir.
Benzin fiyatları ve işgücü kayıplarına göre yapılan asgari ücret hesabına göre
hesaplanan ekonomik kaybın, 2.5-3 milyar doları bulduğu tahmin edilmektedir.
Kaldı ki, Göztepe ve Dördüncü Levent arasında bir metro hatı inşaatının maliyeti
450 milyon dolarken, üçüncü köprünün toplam maliyeti ise 900 milyon dolar olarak
öngörülmektedir.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan
1/100.000’lik Çevre Düzeni Planı’nda mevcut köprülere ek köprü öngörülmemiş ve
hatta bu konuda gelecekte verilebilecek köprü kararının şehir yapısı için bir
tehdit unsuru olacağı da belirtilmiştir.
Bilindiği gibi, Boğaziçi bir sit alanıdır. Tarihsel, kültürel ve
doğal birikimiyle, hem Türkiye’de yürürlükte olan yasalar, hem de uluslararası
sözleşmelerle koruma altına alınmış, ulusal ve evrensel bir mirastır. Boğaziçi
iki önemli yasa ile korunmaktadır biri 2960 Boğaziçi Yasası, diğeri 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası’dır. Koruma Kurulu’nun, Boğaziçi Sit
alanında 3. köprünün kabul edilemeyeceği yönünde çok kesin kararı vardır. Bu
kararda, 3. Boğaziçi köprüsü konusunun, İstanbul’un sadece tarihi ve doğal
varlığını değil, kent yaşamını ve sağlıklı gelişme kararlarını da büyük ölçüde
etkileyeceği vurgulanmaktadır.
Sonuç
Üçüncü köprü meselesi, sadece İstanbul’un ulaşımı ile ilgili bir
konu değildir. Üçüncü köprü, gelecekte nasıl bir Türkiye hayal ettiğimizle
ilişkili bir konudur. 3. köprü, aynı zamanda daha fazla karbon emisyonu,
ormansızlaşma ile daha az karbon tutulması; daha fazla kuraklık ve daha fazla
sel, daha az temiz içme suyu demektir.
Şayet; kırsal yerleşimleri tümüyle boşalmış, nüfusun tamamı
şehirlerde yaşayan, üretmeyen ama tüketen, çevre sorunları ile boğuşan, iklim
değişikliğinin etkilerine hazır olmayan, toplum sağlığı bozulmuş, ekonomisi
tümüyle dışa bağımlı ve ülke yüzölçümünün çok küçük bir kısmını kullanırken geri
kalan topraklarını büyük tarım şirketlerine terk etmiş bir Türkiye hayal
ediyorsak, üçüncü köprü projesi desteklenmelidir.
Öte yandan; tüm şehirlerden kırsal bölgelere kadar refah
düzeyini yükseltmiş, hem üreten, hem de ürettiğini tüketen, fazlasını ihraç
eden, toplum sağlığını korumuş, güçlü ve bağımsız bir ekonomiye sahip, tarım
alanlarını sağlıklı bir şekilde işleyen, su ve toprak kaynakları ile doğal
mirasını koruyan, iklim değişikliğine uyum için gerekli planlamaları şimdiden
gerçekleştiren bir Türkiye hayal ediyorsak, üçüncü köprü projesi ve benzeri
yatırımların karşısında olmalıyız.
Doğa Derneği, TEMA, TÜRÇEK ve WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma
Vakfı), tercihini ikinci senaryodan yana kullanmaktadır. Çünkü Türkiye’nin
ulaşım ve kalkınma meseleleri, sadece İstanbul’da çözülemez. Sivas’ta çözülür.
Çankırı’da çözülür. Trabzon’da Diyarbakır’da, Bitlis’de Tokat’da
çözülür.
Üçüncü köprü gibi büyük yatırımların ekolojik, ekonomik ve
sosyal etkileri hem İstanbul hem de ülkemiz genelinde bugünkü sorunların daha da
büyümesine yol açacaktır. Tüm Türkiye ve İstanbul Boğazı’ndaki hassas canlı
türleri, orman kaynakları, çevresindeki doğal kaynaklar ve ülkenin
sosyo-ekonomik yapısının korunması için bu tür yatırımlar yapılmadan önce şu
soru net olarak yanıtlanmalıdır:
İstanbul’u daha ne kadar büyütmek
istiyoruz?
Bu sorunun yanıtı şeffaf ve
bilimsel temellere dayanarak verilmediği sürece hiçbir kamu kurumunun ülke
kaynaklarını üçüncü köprü projesine yönlendirme hakkı yoktur. Köprü projesini
gündeme getirenler, bu görüşleri dikkate almak ve Türkiye’nin kalkınmasını ortak
akıl yoluyla gerçekleştirmekle yükümlüdür.
|