SSCB döneminde yerinden yurdundan olan Kafkasyalı Turanlı ailesinin
temsilcileri Kars, Muş ve Erzurum’daki iskândan sonra İstanbul’da halıcılıkla
dış ticareti öğrendi. Ailenin iki torunu Dağıstan ve Hakan, babaları Ali Bey’in
isteği ile 1991’de Bakü’ye Türk sermayesi olarak girdi. İnşaat, akaryakıt
dağıtımı, bankacılık ve tohum üretiminden sonra ülkenin en büyük demir çelik
fabrikasını kurdu.
TÜRK dünyasının en renkli simalarından Kafkasyalı Arslan Paşa’nın bu yüzyılın
başında başlayıp SSCB döneminde büyük çatışmalarla devam eden sürgün
macerasından, müthiş bir girişimcilik öyküsü çıktı. Önce Kars’a iskan edilen
ancak SSCB yönetiminin Ankara’ya baskısıyla ikinci iskanla Muş Bulanık’a
gönderilen Turanlı ailesinin, Erzurum’da hayvancılık ve mandıra, gaz dolum
tesisi, akaryakıt istasyonları ve el halıcılığı şeklinde gelişen girişimciliği
İstanbul’da dış ticaretle tanıştı. Arslan Paşa’nın oğlu Ali Bey ve torunları
Dağıstan ile Hakan’ın 1980 ve 1990’larda uluslararası yatırım gücüne ulaşan
sermayeleri, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla yeni bir vizyona kavuştu.
1991’de Haydar Aliyev’in özel ilgisi ve Ali Bey’in oğullarına nasihatıyla bu
ülkeye yatırıma başlayan DHT Holding, Azerbaycan’da inşaat, akaryakıt dağıtımı,
bankacılık ve tohum üretiminden sonra ülkenin en büyük demir çelik fabrikasını
da kurdu. Yakında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham
Aliyev’in resmi açılışını yapacakları tesis 940 kişilik istihdam sağlayacak.
Dağıstan Turanlı şöyle başlıyor anlatmaya:
Tiflis’ten Kars’a
“Dedem Arslan Paşa ve babam Tiflis’ten Türkiye’ye göç etmişler. İlk
geldikleri yer Kars. Ailemiz geniş bir ailedir ve SSCB yönetimi Kars’ta iskana
karşı çıkınca dedemi Ankara’ya çağırmışlar ve Diyarbakır’a yerleşmesini
istemişler. Ruslar yıllarca bizimle bizzat uğraştılar. Dedem de Diyarbakır’a
göçerken, ninemin ısrarı ile Muş Bulanık’a yerleşmiş. Çünkü orada Ahıska
göçmenlerine rastlamışlar. Dedem orada uzun yıllar belediye başkanlığı da yaptı.
Kendisi birkaç dil bilen, Pera Palas’ta günlerce kalan bir beyefendiydi. 1941’de
bir Alman mühendisle Muş’ta ayçiçek yağ fabrikası kurmuş.”
Atayurdu özlemi
11 kardeş olduklarını söyleyen Dağıstan Turanlı, dedesinin de babasının da
hep geldikleri toprakları özleyerek yaşadıklarını belirtiyor ve “Babam
çocuklarına Azer, Baycan, Turan, Perihan, Türkistan, Dağıstan, Şebnem, Hakan,
Yasemin, Çiğdem, Oğuzhan isimlerini kuymuş. Hayali birgün SSCB çökecek ve biz
vatanımıza kavuşacağız şeklindeydi” diyor. 1960’ta da Muş’tan Erzurum’a göç
ettiklerini anlatan Dağıstan Turanlı şöyle devam ediyor: “Bizimle ABD’liler
soğuk savaş döneminde çok ilgilendi. ABD Büyükelçisi Erzurum’a geldi ve aileye
ABD vatandaşlığı, maddi destek sözü verdi, gitmedik. İkinci teklifi de 1974’te
yaptılar. Yine gitmedik.”
Erzurum’da ticaret büyüdü
Erzurum’da, tarım, besi ve süt hayvancılığı yaptıklarını, mandıra sahibi
olduklarını söyleyen Dağıstan Turanlı, “Akaryakıt bayiliklerimiz oldu. Babam
1962’de İstanbul’a yerleşti ama dedemizin isteğiyle 1968’de tekrar Erzurum’a
döndü. İşler daha da büyüdü. Doğu Gaz’ı kurdu. 1985’te üçüncü kuşak olarak
şirket merkezlerimizi İstanbul’a taşıdık” diyor.
Halı ihracatıyla dünyayı tanıdık Johannesburg’a uzandık
DAĞISTAN Turanlı, şöyle konuşuyor: “1980’lerin başında Erzurum’da el halısı
dokuma işine girdik. Bir ABD’liyle birlikte üretip satıyorduk. Eski SSK
binasında kurulmuş yüzlerce tezgahta Kazak el halıları üretiyorduk. Yünü
Urfa’dan alıyorduk, kök boyalarla boyayıp, elde eğirip dokuyorduk. Doğu Anadolu
Halıcılık olarak çok yüklü miktarlarda ihracatar yaptık. Turanlar Hakan
Halıcılık olarak da Hereke halıları üretip sattık. O dönemde Güneş Taner bizim
dış ticaretimizin gelişmesi için çok destek oldu. Onun sayesinde Afrika’yı çok
önceden keşfettik. 1989’a geldiğimizde halı, deri, battaniye ve daha başka 200’e
yakın ürünün dış ticaretini yapabilen bir güce ulaşmıştık. Johannesbourg
merkezli Afrika’da çok güzel ticaretlere ulaştık. Ben Güney Afrika vatandaşı da
oldum. Babam halı işini tezgahları çalışanlara bağışlayarak tasfiye etti. Ama
biz de 1990’larda İstanbul’da dış ticarette güçlü bir grup olmuştuk. Çin’den
bile ürün alıp üretim yaptırıp ihraç ediyorduk. Halıcılıktan çok para kazandık.
Akaryakıt istasyonları çok iyi para kazandırdı.”
Bakü’de demir çelik, tohum ve inşaatla devam ediyoruz
DAĞISTAN Turanlı, Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra Rusya’da
ailesiyle ilgili siyasi yasakların kalkmasıyla birlikte Azerbaycan Eski
Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev’in babası Ali Bey’i kabul ettiğini ve çok güzel
ağırladığını belirtiyor. Turanlı, şöyle devam ediyor: “Babam bu gelişmeler
üzerine bizi topladı ve Azerbaycan’a gidip hizmet etmemizi istedi. Onun bu
nasihatı, vefatından sonra vasiyeti oldu. 1991’in sonunda Azerbaycan’a gittik ve
önce inşaat işine girdik. Bakü’nün ilk modern cam giydirilmiş binasını,
çivisinden tahtasına kadar Türkiye’den götürüp yaptık. Merkez Bankası binasını,
kendi şirket binamızı yaptık. Akaryakıt dağıtım şirketi kurduk, işlettik,
Lukoil’e devrettik. Yüzde 100 sermayeli ilk özel bankayı da kurduk. Aslında İş
Bankası ile yüzde 50’şer ortak oluruz diye kurmuştuk ama İş Bankası gelmedi. 10
yıl yönetim kurulu başkanlığını yaptım ve 2004’te bir yerel bankaya sattım. En
son Socar ile ortak şirket kurduk ve Hazar Denizi’ndeki petrol sahası metalleri
temizliyoruz. Bunun için iki gemi aldım. Birine annemin (Bedirma) birine babamın
(Ali Bey) adını verdim. Buna paralel demirçelik tesisi kurduk. 200 milyon
dolarlık bir yatırım oluyor. Hurdayı eritip inşaat çeliği yapacağız. Bir de
tohum fabrikası kurduk. 22 milyon dolarlık yatırım oldu. Ayçiçek ve mısır tohumu
üretiyoruz. Hedefimiz, bölgeye tohum da satmak.”
|