Daha İyisi Yapılamaz Saplantısı: Tarihte Kültürel Ortaklık ve Taklit Üzerine Düşünceler
Olanakların bu kadar genişlemesi, mimarlık ortamında ufuklar açarken, sanırım yeteneği de köşeye sıkıştırrruşrı ... Mengeri gibi taklit öğelerle çalışmaya ahşmış yürekli hocalar görevlerini ve mimarlığı bırakmak zorunda kaldılar. Ortamlar, yeniden, söylem üreten çok az sayıdaki ve söylemleri uygulayan sınırlı sayıdaki uluslararası mimar ve onları yineleyen çoğunluktan oluşmaktaydı. Sonuçta, ister istemez, düşünsel öğeler yerine şablonlar ortama egemen oldu. Bizde, milliyetçi duygularla hedeflenen Yeni-Osmanlı'nın da O. Milli Mimari) çağdışılığı tartışılamaz. Onu izleyen güzel rüya "Türk Evi''rıin de Osmanlı yalıları ve konaklarını örnek alarak başlaması da, Yeni-klasik kadar taklitçiliğe açıktır. Nitekim "Türk Evi" sürecini başlatanlar, 1940'ların n. Milli Mimarisi adı altında, o sıralarda Avrupa'da faşizmin denemekte olduğu en Yeni-klasik mimariyi arkalarına almışlardı. Bugün Türkiye'de çoğunluk rasyonalizme, uluslararası ortamda kabul edilmiş anonim örneklere güvenınektedir. Çok kısaca göz attığımız tarihi süreç, sanırım bu karmaşık olayı ancak aydırılatabilrnektedtr. Yapıların dilinden yerini, hangi döneme ve kültüre ait olduğunu anlayabilmek, yani kinıliğini okuyabilmek, bize bu son iki yüzyıl boyunca gündem oluşturan sanatta taklit konusuna ışık tutmaktadır. Ancak, kültürel kimliğin kazandığı çok geniş uluslar arası, veya bir başka bakışla, küresel boyut, konuya yeni boyutlar ekleyerek tartışınanın sürmesine neden olmaktadır. Müzikte olduğu gibi, mimarinin de 19. yüzyılda zirveye, bir tür hedefıne ulaştığı inancı ve daha sonraki, sözde akılcı, bilineni tekrar keşfetmek gereksizliği düşüncesi, arayışları engelleyen tlltuculuğun dayanaklarıdır. İkisinin de arkasında geleceğe, içinde bulunduğu ortama ve belki en önemlısi ve en kötüsü, kendine güvenınemek olınalıdır. Bu yaklaşımlarla sanatçıların, bilinçli veya bilinçsiz, taklicle teslinı oldukları kuşkusuzdur. Buna karşılık her mimardan, dönemin başlıca değerleıi dışında arayışlar beklememiz söz konusu olamaz. Bu durumda mimardan, tarihi mirası veya güncel kalıpları yinelernesi değil, dönemin ve ortaının koşullarının oluşturduğu değerlere, hatta ögelere bağlı olması ve onları belirli bir beceriyle kullanması beklenir. Doğaldır ki, bu öğeler ile kalıpları ayırt etmek de bir eğitim konusudur. Güncel öğeler, tarih, yer, iklim ve diğer etkenlerle oluşmuş kültürlerin, ürünlerinin, içerikten yoksun buluşlar olmadığı, galiba konunun duyarlı noktasıdır. Kültürel içerik, aidiyeti ve ortak kimliği oluşturacak, mimari bu kimJikle kendini, düşünce ve duygularını anlatacaktır. Buna sanatçı kendi isteklerini de ekleyebilirse, söylemi, onun bireysel niteliğini de yakalamış olacaktır. Bireysel niteliklerin ortamı etkilemeye başlaması, mimarın kimlik yapıcı mertebesine ulaştığı anlamına gelecektir.. Bu süreci izlemek yerine, farklı yöre ve kültürlerin öğeleriyle üretim yapmayı istemek, yalrıızca yaşamın gerçeklerine ve çağa aykırı düşmek değil, kültür dışı bir özenti olarak, olumsuz değerlendirmeleri haketmek için de oldukça yeterli bir nedendir. Sorun budur! Tarihi olabildiğince geniş ve iyi tanımaya, çağını ve geleceği sevmeye, kendi düşünce ve duygularıya yaşamaya, eğer sanatçı ise kendini anlatmaya ve kendinden uzaklaşmamaya inanırım.
|