CSO, Nihayet Uygar ve Akustik Bir Salonda...
Sonunda beklenen gün geldi çattı ve CSO’nun Doğuş Grubu tarafından yenilenen salonunda ilk konseri dinledik. Akustik anlamda, teoride öngörülenin pratikte gerçekleşmiş olduğuna tanıklık ettik. Mimar Özgür Ecevit’in akustik danışmanı Mehmet Çalışkan ile hazırladığı simülasyonları inceleyen ünlü akustikçi Nils Jourdan boşu boşuna “Uluslararası
Sonunda beklenen gün geldi çattı ve CSO’nun Doğuş Grubu tarafından yenilenen salonunda ilk konseri dinledik. Akustik anlamda, teoride öngörülenin pratikte gerçekleşmiş olduğuna tanıklık ettik. Mimar Özgür Ecevit’in akustik danışmanı Mehmet Çalışkan ile hazırladığı simülasyonları inceleyen ünlü akustikçi Nils Jourdan boşu boşuna “Uluslararası salonlar düzeyinde bir ortam elde edilecek” dememiş. Sonuç, bir konser salonunun “bizatihi bir enstrüman” olduğu görüşünü doğrulamaktadır. Rengim Gökmen yönetimindeki CSO’nun yenilenmiş salondaki ilk konserinde anıtsal piyanist İdil Biret’in Rahmaninof 2. piyano konçertosunu seslendirişini akustik olarak ölçü almadık, çünkü salon koltukların yanı sıra kapı önlerine yerleştirilmiş sandalyelerle, tüm yan yol ve basamaklarıyla tıklım tıklım doluydu. Ama ikinci yarıda İdil Biret meraklılarının bir bölümü ayrılıp ayakta kalanlar azalınca Çaykovski 5. Senfonide ilk testi yaptık. Senfoniler bu salonda çok güzel tınlayacak. Yaylıların üzerinde eskiden sanki görünmez bir kadife perde baskılıyordu sesi. Şimdi ses berrak ve yuvarlak bir biçimde uzayarak dinleyicinin kulağına ulaşıyor. Pitzikatolarda, yani tel çekmelerde, titreşimi hissediyorsunuz. Sahnedeki müzisyenler, artan hava hacminin, armut ağacının sağladığı yansımanın ve cam sahne tavanının yardımıyla kendi çaldıklarını ve birbirlerini artık duyabiliyorlar. Sahne kaplamasıyla temas eden viyolonsel ve kontrabaslarda sesin titreşerek uzaması artmış. Ancak eski salonun sağır yapısını aşabilmek için gereğinden sert çalmaya, forse etmeye alışmış CSO’nun başta bakır üflemeliler olmak üzere bu yeni akustik koşullara alışması biraz zaman alacak. Ama sonunda en başarılı tınıyı mutlaka yakalayacaklar. Başta kısa bir açış konuşması yapan müdür Çağatay Akyol olmak üzere, hepsinin gözleri boşuna mutluluktan parlamıyordu. Gelelim eleştiri ve önerilere: Önce CSO yönetimine: Orkestranın bu salona sahip olmasında büyük emeği bulunan, tarihi kişilik İsmet İnönü ve eşi Mevhibe İnönü’nün oturduğu birinci sırada ortadaki iki koltuğa isimlerinin yazılı olduğu plaketler yerleştirilmemiş. Bu gelenek terk edilmemeli, eksik süratle giderilmelidir. Konserlerde kesinlikle orta boşluğa, kapı önlerine sandalye yerleştirilmemeli, bu salondan içeri sandalye sokulmamalıdır. En küçük bir panik durumunda, buralardaki her sandalyenin 5 ila 20 kişinin ağır yaralanmasına veya yaşamını yitirmesine yol açacağı unutulmamalıdır. Bu rakamlar uluslararası güvenlik testleri ve geçmişte yaşanmış olaylardaki istatistiklerden elde edilen rakamlardır. Fazladan dinleyici yere oturabilir ama sandalyeler, bir tehlike anında can güvenliği açısından tehlikedir. Aralık, açık bırakılan sahne-kulis veya fuaye kapıları akustik ortamı etkilemektedir. Gereken özen gösterilmelidir. Şimdi de Doğuş ve mimar Özgür Ecevit’e: Fuayede sağdaki beyaz duvara Tolga Kınalı’nın başarılı kabartma Atatürk’ü çok yakışmış. Onun karşısındaki yatay bir röliyefe elverişli duvar ise bomboş duruyor ve sırıtıyor. Buraya da bir röliyef yaptırılarak yerleştirilmelidir. Park yerleri süratle toz-topraktan arındırılarak, temiz giyimli dinleyicinin toza-çamura batmadan binaya girişi sağlanmalı, henüz devam eden arka fuaye-giriş inşaatı da süratle tamamlanarak bütünsellik sağlanmalıdır. Önde yaya girişi sağ tarafa konulan Eşber Karayalçın’ın borulardan yaptığı “soyut porte” heykeli kuru toprağın üzerindedir. Ekim sezonu geçmesine karşın, “rulo çim” ile toprak döşenerek heykelin biraz daha algılanabilmesi ve zeminle kontrastın sağlanması gerekmektedir. Tüm emeği geçenlere, para harcayanlara, kafa yoranlara teşekkürler. Ama biz, henüz garaj ve idare bölümü inşaatı safhasını geçemeyen esas CSO binasının tamamlanmasını bekliyoruz. 700 kişilik eski binanın içinin yenilenmesi, Avrupalılık iddiasındaki başkent Ankara’yı kesmez, kesmemelidir. Fotoğraf'ın 55 yıllık Sağdıç'ı İlk konserde gözlerim, CSO’nun eski gediklilerinden, oradaki en anlamlı fotoğrafları çekmiş olan sevgili Ozan Sağdıç’ı aramadı! Çünkü aynı akşam, “55. Sanat Yılında 55 Fotoğraf” başlıklı sergisinin açılışı vardı. Bir akşam önce bazı dostlarıyla birlikte Nurol Sanat Galerisi’nde 41 yıllık arkadaşım Ozan’la buluştum ve erkence kendisini kutladım. Pek kullanmadığı “Devlet Sanatçısı” unvanına sahip tek fotoğraf sanatçısıdır Ozan Sağdıç. Ama benim gözümde öncelikle “foto muhabiri”dir. Nitekim sergideki fotoğrafların bir bölümü, o eski güzelim siyah-beyaz bakış ve enstantanelerden oluşuyor. Bu fotoğraflar, kafaca olmasa da “biçimsel” olarak nereden nereye geldiğimizi de anlatıyor. Fotoğraf bazlı sanatsal denemelerine ise bayıldım. Tuval üzerine objektiften yansıttıkları üzerinde ustaca kullandığı “elma” bilgisayarında öylesine oynamış, elde ettiği görüntülerin üzerinde suluboyayla öyle ince görüntü oyunları yapmış ki, kendi kendime “işte yetenek, istek, sevgi varsa sanatın kesinlikle yaşının bulunmadığının kanıtı” dedim. Kamerayı eline aldığı 1953 yılından bu yana dinmeyen heyecanıyla çalışan bu uslanmaz foto muhabiri ve “üstad” sanatçının sergisi, Kavaklıdere’de Güneş ve Gelincik sokakların kesiştiği noktada bulunan Nurol Sanat Galerisi’nde 31 Ekim’e kadar açık, gidip görün mutlaka... |