Lütfen Tarayıcı Sürümünüzü Yükseltiniz.
BÖLÜM SPONSORU

“Cennetin Kapıları” Dünyaya Açılıyor

Anadolu’da Selçuklu döneminden kalan en görkemli yapı kabul edilen Divriği Külliyesi’ni tarih ve sanatseverlerle buluşturan Cennetin Kapıları – Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nde Hürremşah’ın Yontu Sanatı fotoğraf sergisi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği, İKSV işbirliğiyle YEM Yayın tarafından bir kitaba dönüştürüldü.

yapi.com.tr
“Cennetin Kapıları” Dünyaya Açılıyor

ünyanın en önemli mimarlık yapıtlarının yer aldığı UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki eşsiz Divriği Külliyesi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği, İKSV işbirliğiyle YEM Yayın tarafından bir kitapla belgelendi…

Anadolu’da Selçuklu döneminden kalan en görkemli yapı kabul edilen Divriği Külliyesi’ni tarih ve sanatseverlerle buluşturan Cennetin Kapıları – Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nde Hürremşah’ın Yontu Sanatı fotoğraf sergisi, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği, İKSV işbirliğiyle YEM Yayın tarafından bir kitaba dönüştürüldü. Sergi baz alınarak hazırlanan kitap, daha önce sergilenmeyen fotoğrafları ve Prof. Doğan Kuban’ın bu kitap için kaleme aldığı özgün metinleri içeriyor.

Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi, mimari konsepti, anıtsal heykel nitelikli bezemesi ve benzeri olmayan yontularıyla Türkiye Ortaçağ sanatının mucizevi yapıtı olarak kabul ediliyor. Yapının detaylarındaki ihtişamı gözler önüne sermek amacıyla dev boyutlardaki fotoğraflarla önce İstanbul’da, ardından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İKSV işbirliğiyle Paris, Metz, Famek, Strazburg ve Brezilya’da sergilenen Cennetin Kapıları – Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nde Hürremşah’ın Yontu Sanatı sergisi 2010 yılı sonuna kadar UNESCO Paris Merkezi’nde sanatseverlerle buluşacak.

Mimar-Fotoğrafçı Cemal Emden’in fotoğraflarından oluşan Cennetin Kapıları sergisi, 1965 yılından bu yana Divriği Külliyesi hakkında kitaplar ve yazılar yayımlayan Prof. Doğan Kuban’ın metinleri ve Y. Mimar Basri Hamulu’nun tasarım ve sponsorluğuyla gerçekleştirilmişti. Doğan Kuban, hazırlanmasına önayak olduğu bu sergi ve kitapla, bir yandan her gün biraz daha yok olmaya yüz tutan yapının bir an önce korunması için kamuoyu oluşturmak, yapıyı görsel olarak belgelemek, diğer yandan da yapının mimarı ve heykeltıraşı İran kökenli Hürremşah’ı dünyaya tanıtmayı amaçlıyor. Kuban, özellikle Cami Kuzey (Kıble) Taçkapısı ve Şifahane Taçkapısı’ndaki yontu sanatının eşsizliğini vurguladığı bu kitabında Hürremşah’ı ve yapıyı anlatırken şu ifadeleri kullanıyor:

“İran kökenli Hürremşah 11-12. yüzyıl Selçuklu döneminin yeni oluşumlar ortamında yetişmiş deneyimli, dâhi bir sanatçıdır. İslam tarihinde başka eşi olmayan bu taçkapıların mimarı ve heykeltıraşı, eski motif sözlüğüne getirdiği yenilikler, mimari tasarım dehası ve özellikle caminin kıble kapısındaki cennet kapısı tasavvuruyla 12-13. yüzyıl İslam Sufizmi’nin sanat alanındaki bir temsilcisi olarak da kabul edilebilir. Anadolu-Türk İslam Ortaçağı’nın Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlânâ gibi büyük adlarıyla birlikte anılması gereken en büyük Müslüman sanatçılardan biridir Hürremşah.  Divriği ustası Hürremşah için belgelere dayalı bir yaşam öyküsü yazılamaz, ancak sanatı değerlendirilebilir ve yaşadığı ortam içinde tarihi bir romana konu olabilir.”

“Bu ortamda Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi’nin taşoyma bezemesi, dönemin ölçütleri dışına çıkan ve bezeme niteliğinden çok bağımsız yontu karakterine yaklaşan özellikleri, zengin sözlüğü, cennet kapısı tasviri üzerine kurgulanmış programı ve tasarımıyla şaşırtıcı bir yenilik ve yaratıcılık sergilemektedir. Bu yapının yontuları Anadolu Selçuklu mimari bezemesinin gelişme çizgisinin olduğu kadar, İslami bezemesel yontu sınıflamasının da dışında bir yaratmadır. Mimari ve bezeme arasındaki hiyerarşik ilişkileri ortadan kaldıran eşsiz bir deneme olarak, İslam mimarlık tarihi bağlamında olduğu kadar dünya sanat tarihinde de karşılaştırılabileceği başka bir örnek olmadığı için, mucizevi bir yapıt olarak ortaya çıkar.”

“20. yüzyılda Antonio Gaudí’nin mimari ve bezemeye yaklaşımı Hürremşah’ın yapıtını aydınlatıcı bir duyarlık sergiler. Antonio Gaudí’nin ortaya çıkışı ve mimarisinin baş döndürücü ve hiçbir sınıflandırmaya girmeyen karakteri sanat tarihinde nasıl eşi olmayan bir fenomen ise, Hürremşah’ın sanatı da kendi çağı için aynı nitelikleri taşır. Her ikisi de çağlarının biçimsel klişelerinden bağımsız yaratıcılardır. Gaudí’nin tasarım yöntemi doğadan esinlenir. Fakat yarattığı biçimler bir doğa taklidi değildir. Bu doğadan farklı, fakat onun sunduğu biçimsel tavırları izleyen bir sanatsal yaratıdır. Hürremşah’ın yaklaşımında da buna yakın bir tutum saptanır. O da doğadan ilham alan, fakat ondan farklı olması gereken bir tasvir peşindedir. İkisinin tasarım mekanizmaları aynıdır. Gaudí’nin kendi tasarımına organik bir karakter verme çabası, başka eşi olmayan bir vizyon sonucudur. Özgünlük, yenilik ve yaratıcılık açısından iki sanatçı benzer yaratılışlara sahiptir. Üsluplarına kimlik kazandıran temel özellikler ve biçimlerin yaratıcıları kendileridir. Gaudí ile Hürremşah, kanımca, benzer artistik çabaların ülkeler ve çağlar aşırı benzer eğilimlerinin temsilcileridir.”

“Bugün figüratif heykele bağlı kavramların çağdaş yontu için bağlayıcı önemlerini yitirmiş olmaları sanatçıya sınırsız bir seçim hakkı verdiğine göre, Avrupa kültürünün, şimdiye kadar kendi gelişmesi dışında kabul ettiği yontu geleneklerini daha evrensel bir değerlendirme düzeyinde, belki de şimdiye kadar egemen olan kuramsal yaklaşımları da gözden geçirerek yeniden tanımlaması gerekir. 20. yüzyılın başında Rodin heykeltıraşsa Hürremşah değildi. Fakat Moore ve Calder heykeltıraş ise Hürremşah da heykeltıraştır.”

Bilindiği gibi Prof. Doğan Kuban, 30 Ekim - 7 Kasım 2010 tarihleri arasında düzenlenecek 29. İstanbul Kitap Fuarı’nın “Onur Yazarı” olarak belirlendi. Fuar süresince Doğan Kuban’ın çalışmaları, projeleri ve eserleri üzerine söyleşi, panel gibi çeşitli etkinlikler düzenlenecek; çalışmalarından ve yaşamından kesitlerden oluşan özel bir sergi kitapseverlerle buluşacak.

Kitabın teknik özellikleri:

YEM Yayın, İstanbul, Ağustos 2010
Yazar  : Doğan Kuban
Fotoğraflar : Cemal Emden
Çeviri  : Adair Mill
Dili  : Türkçe-İngilizce
Boyut  : 30x40 cm
Sayfa  : 173
Sert kapak ve şömizli
Renkli fotoğraflar, üçboyutlu restitüsyonlar

Cennetin Kapıları'nı satın almak için tıklayınız



Yapının tarihçesi

Mengücekoğuları’ndan Ahmed Şah ve eşi Turan Melek tarafından Sivas’ta 1228/1229 tarihinde yaptırılan cami, türbe ve şifahaneden oluşan Divriği Külliyesi, İslam mimarisinde başka eşi olmayan bir üslupla gerçekleştirildi. “Hürremşah’ın Heykeli” olarak adı geçen yontusal nitelikte en büyük taşoyma bezeme örneği olan külliye, yalnızca İslam ve Türk sanat tarihinde değil dünya sanat tarihinde başka bir benzerinin bulunmayan ve Selçuklu çağının en önemli yapıtı konumunda bulunuyor. Özellikle taçkapılarının taşoyma bezemesi, İslam’ın figüratif sanata karşı olan sanat geleneği içinde, dünyanın diğer kültürlerindeki özgün yontu geleneklerine eşdeş bir nitelik taşıyan üçboyutlu bir yaratma olarak tanımlanıyor ve yerleşmiş toplumlarla göçer toplumların simbiyotik yaşamlarından kaynaklanan bir kültürel çokkaynaklılığın en önemli gösterilerinden biri olarak kabul ediliyor.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Divriği Külliyesi’nin tamamının müzeye kaldırılarak saklanması mümkün olamayacağından, tüm yapıtın bir müzeye dönüştürülmesi gerekiyor. Dünya çapında bir başyapıt kabul edilen mirasın eşsiz bezemesine herhangi bir şekilde zarar verilmesini önlemenin yanısıra, tıpkı bir Bergama Altarı, bir Partenon Frizi, bir antik heykel gibi korunmasını sağlamak büyük önem taşıyor.

Divriği Külliyesi: Tarihi en az bilinen beyliklerden biri olan Mengücekoğulları dönemi yapısıdır. Cami, şifahane ve türbeyi tek bir yapıda bütünleştiren bir erken dönem külliyesidir. Yapılar, birbirlerinden bağımsız tipolojileriyle tek bir kompozisyon içinde yan yana getirilmişlerdir. Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi, yapıldığı dönem açısından istisna oluşturan yontusal özellikleriyle dikkat çeker. Özellikle taçkapıları, 13. yüzyıl sonunda bile rastlanmayan coşkun barok karakterleriyle birer başyapıt olarak nitelenmektedirler.

Cami: 16. yüzyıl başındaki büyük depremde batı bölümü bütünüyle yıkılıp yeniden yapılmıştır. Anadolu Selçuklu cami tipolojisinin en görkemli örneğidir. Kıble duvarına dik uzanan beş sahınlı bir plan şemasına sahiptir. Orta sahın daha geniştir. Beşer bölümlü olan sahınlar, 16 sütun üzerine oturan değişik tipte tonoz ve kubbelerle örtülüdür. Mihrap önü kubbesi, döneminin bazı camilerinde olduğu gibi burada da görülür. Mihrap önü açıklığını izleyen tonoz örtülü ikinci açıklık adeta bir eyvan gibidir. Bunun ardından aydınlık feneri ile mukarnaslı bir kubbe, ağır bir nervürlü tonozla süslenmiş bir giriş öncesi açıklığı gelir. Orta sahın ve yan sahınlardaki bütün açıklıklar farklı bezemeli tonozlarla süslenmiştir. Son derece hareketli bir içmekân düzeni yaratılmıştır.

Şifahane: Anıtsal bir yapı olmasına karşın camiye oranla çok daha yalındır. Yapı tipi olarak kubbeli medreseler grubuna giren şifahane, ortada dört sütun üzerine üç paralel tonozla örtülü geniş orta mekân ve biri girişte olmak üzere, değişik yıldızlı tonozlarla örtülü dört eyvandan oluşmaktadır. Ortaçağ medrese tipolojisinde özel bir yere sahiptir. Üç eyvanlı ve revaklı açık medrese planının, avlusu örtülü bir örneği görünümündedir. Dönemin medrese-şifahane yapıları içinde, ana eyvan dışında ikinci katı ayrıntılı olarak kullanan birkaç yapıdan biridir. Üst katın hangi amaçla kullanıldığı kesin olarak anlaşılmamakla birlikte öğrencilere ayrılmış olduğu tahmin edilmektedir.

Türbe: Yapının kurucusu Ahmed Şah ve ailesinin türbesi, o dönemde alışılageldiği üzere ana eyvanın kuzeydoğusundaki odada tasarlanmıştır. Kare bir taban oluşturularak tromplar üzerinde sekizgen bir tambur üzerinde prizmatik bir külahla örtülmüştür.

Bezeme Özellikleri: Divriği Ulucamisi ve Şifahanesi'nin bezeme programı Türk ve İslam sanatı tarihinde çok özel bir yere sahiptir. Bu eşsiz taçkapılar işçiliklerinin çeşitliliği ve kusursuzluğu yanısıra cami kapısının ikongrafik programı ve simgeselliği ile olağanüstü mimari çizgileri aşarak bir heykel nitelikli tasarımlardır. Kuzey Taçkapısı kapıyı dev bir çelenk gibi saran, alışılmamış soyut bitkisel figürlerle kozmik hayat ağacı kavramını simgelerler. Heykelsi yüksek rölyef tekniği ile işlenmiştir.

Şifahane Taçkapısı’nda da tamamlanmamış olsa da, aynı kusursuz işçilik vardır. Tasarım ve bezeme anlayışı açısından İslam mimarisinde benzeri yoktur.

16. yüzyıl depreminden sonra yapılan geometrik bir tasarımla işlenmiş Batı Taçkapısı, diğer kapılarla aynı karakter ve nitelikte olmasa da özgün bir yaratmadır. Çift başlı kartal, tek yırtıcı kuş kabartmaları olasılıkla özgün dönemden kalan fragmanlardır.

http://www.yapi.com.tr/haberler/cennetin-kapilari-dunyaya-aciliyor_82571.html

Read Comment Section
İlk Yorumu Siz Yapın
Gönder

Yorumum onaylandığında e-posta ile bildir.

E-posta adresimle bültenlere abone olmak istiyorum

Haber gönderin Hemen haber gönderin

Sosyal Medyada Yapi.com.tr:

Abone Ol Yapı sektöründeki tüm gelişmelerden en önce siz haberdar olmak isterseniz e-bültenimize abone olun.
Bülten arşivine erişmek için tıklayın

REKLAM VERİN

Ajanda
TAMAMI » Bugünkü Etkinlikler BUGÜN:
Herhangi bir etkinlik mevcut değil!