ürk sanayi ve işadamlarının geneli sanırız pek yaratıcı değiller. Bu savımızın en önemli destekleyicisi, Türk işadamlarının yatırımlarını genelde hep aynı konulara yönlendirmeleridir. Şöyle bir on beş yıl geriye bakalım. 1990'ların ortasına kadar, yani Türkiye Avrupa Birliği ile gümrük birliğini tamamlamadan önce, Türkiye'de hemen herkes tekstil sektörüne yatırım yapmıştı.
Özellikle pamuk ipliği yatırımı o kadar yaygınlaşmıştı ki Türkiye üç beş yıl boyunca dünyada satılan pamuk ipliği makinelerinin nerede ise yarısını satın almıştı. Hiçbir tekstilci geçmişi olmayan, hatta sanayici geçmişi olmayan kişiler, tekstil sektörüne yatırım yapmıştı.
Bugünlerde ise alışveriş merkezlerine (AVM) yatırım yapma modası var. Sanırsınız ki yangından mal kaçırıyoruz! Nerede 30 ya da 40 bin metrekare inşaat yapılabilecek yer varsa hemen girişimcilerimiz bir AVM kurmaya sıvanıyorlar.
Yok o girişimcileri hiç eleştirmiyorum. Kendi paralarını ve itibarlarını ortaya koyuyorlar. Bir AVM kurmak öyle bir pamuk ipliği fabrikası kurmak kadar ucuz değildir. Nereden bakarsanız bakın, bir AVM için 100 milyon dolara yakın yatırıma gereksinim vardır.
O yatırımcıları eleştirmiyorum. Çünkü ekonomik verilere bakarsanız Türkiye'de mutlaka AVM yatırımları yapılması gerekmektedir. Bu işin uluslararası ölçütü, "1.000 kişi başına düşen organize perakende metrekaresi" olarak tanımlanmış. Türkiye'de bu sayı 50 metrekarenin altında. Yani Türkiye'de 1.000 kişiye ancak 50 metrekare AVM alanı ya da organize perakende alanı düşüyor. Avrupa'da ise bu sayı 300 metrekareyi aşıyor; bazı ülkelerde 500 metrekareye tırmanıyor. Yani ekonomik veriler, Türkiye'de AVM yatırımına gereksinim olduğunu gösteriyor.
Peki ya satın alma gücü?
Türkiye'de organize perakende daha gelişmemiş durumda; ama acaba halkın satın alma gücü var mı? Yıllar önce bir ekonomist arkadaşım (Türk halkının satın alma gücüne atıfta bulunarak), "Türkiye'de 40 bin İsviçreli, 2 milyon Danimarkalı, 60 milyon da Zimbabveli yaşar" demişti.
Eğer bu sav doğru ise Türkiye bu kadar AVM'yi kaldırır mı?
Cumartesi günü İstanbul'da yeni bir AVM açıldı; bir tanesinin de temeli atıldı. Bunlar öyle ufak tefek yatırımlar da değiller. En az 150 milyon dolarlık yatırım ile gerçekleştirilecek projeler.
Altı ay öncesine kadar eğer İstanbul'da (ve diğer büyük kentlerde) iyi bir konumda (lokasyonda), 40 bin metrekarenin üzerine kiralanabilir alanı olacak bir AVM projeniz varsa, bu proje için LIBOR + 200 baz puan ile yüzde 100 proje kredisi bulmak olasıydı. Ama şimdilerde (uluslararası eşikaltı konut kredileri sorunundan sonra), kredi bulmak oldukça zorlaştı. Bir de "Bu kadar AVM iş yapacak mı?" endişesi açıkça dile getirilmeye başlandı.
Ama yatırımcılar ve girişimciler durmuyorlar. Çakılana kadar AVM yatırımları sürecektir! Bu arada mutlaka yanlış yatırımlar da yapılacaktır. Para kazanmayacak projelere milyonlarca dolar harcanacaktır. Ne yazık ki bunun önüne geçmek olası değildir. Zaten önüne de geçilmemelidir. Girişimci, parasını ve itibarını harcamakta serbesttir.
Liberal ekonomilerde en önemli kural, pazara girişin serbest olması ve pazardan çıkışın da serbest olmasıdır. Türkiye'de birçok sektörde pazara giriş serbestken pazardan çıkış nerede ise olanaksızdır. Yani başarısız olan firma ve işletmelerin iflasına kolay kolay izin verilmez. "Kader kurbanları" her zaman kamuoyunun sempatisini çeker ve çeşitli aflar ile yaşamları uzatılır. Yanlış ekonomik değerlendirmelerle yatırımı yapılan AVM'lerin de ileride başımıza bu tür bir sorun oluşturacağından kuşkunuz olmasın!
|