‘Bilirkişilik’ Üzerine..
Kanal B’deki “İmar Dosyası”nda geçen cumartesi irdelediğimiz “bilirkişilik” konusu, ilgiyle karşılandı. İzleyenler soruyorlar; “Birbiriyle çelişen bilirkişi raporları nasıl önlenebilir; mahkemelerin güvenilir bilirkişiler atamaları nasıl sağlanabilir?..”
Kanal B’deki “İmar Dosyası”nda geçen cumartesi irdelediğimiz “bilirkişilik” konusu, ilgiyle karşılandı. İzleyenler soruyorlar; “Birbiriyle çelişen bilirkişi raporları nasıl önlenebilir; mahkemelerin güvenilir bilirkişiler atamaları nasıl sağlanabilir?..” Bu sorular, Mimarlar Odası’nın (MO) yarın Ankara’da başlayacak “Bilirkişilik Sempozyumu”nun da temel nedenini oluşturuyor. Sempozyum komitesinden mimar Ali Ekinci diyor ki: “Bilirkişilerin ve hukukun saygınlığı iç içedir. Tartışmalı bilirkişi raporlarının çoğalması üzerine durumu sorgulamaya karar verdik...” İmar Dosyası’na katılan mimar Bülend Ceylan da MO’daki kursları anımsatarak; “Mahkemeler meslek odasının güvence verdiği bilirkişileri yeğlerlerse, tartışmalar da en aza inebilir..” demişti. Programın hukukçu konuğu ve eski milletvekili Av. Ali Arabacı ise şunları eklemişti: “Kente ve çevreye zararlı yatırım izinlerine açılan davalarda bilirkişi ücretlerini devletin ödemesini öngören bir kanun teklifimiz vardı. Çünkü bu gibi giderler, vatandaşın ve kaynakları kıt sivil kuruluşların yargıya başvurmalarını giderek zorlaştırıyor...” Arabacı’nın kanun teklifi TBMM’nin gündemine bile gel(e)mezken, meslek odaları da giderek artan mahkeme masrafları nedeniyle her yanlışa dava açamıyorlar; öncelik ve önem gözetiyorlar... Örnekler ‘Vahim’ “Bilirkişilik kurumu”nun tartışma konusu “çelişkili raporlar” ve “bilgisiz bilirkişilik”lerle saygınlığının sarsılması, sadece mimarların değil, herkesin ve ulusun sorunu. Bu nedenle sempozyuma Adalet Bakanlığı’ndan ve yargıdan katılımlar bekleniyor. Ancak, asıl önemli olan toplumun bu kuruma olan güvenini, hukuka saygı kültürüyle birlikte yükseltmek; yargıdan adalet bekleyenlerin bu konudaki “uzmanlık katkısı”na gereken değeri vermelerini sağlamak... Konunun “yaşamsal”lığını iki örnekle açmaya çalışalım: Birinci örnek Bursa’dan... Uludağ eteklerindeki 1. derece doğal sit alanında “kaçak villa” yapanlar, siyasetin hoşgörüsüyle yıkılmadıkları gibi, “Burası 3. derece sit olmalı, ruhsat verilmeli” diyerek dava açarlar. Mahkemenin atadığı peyzaj mimarı bilirkişiler, “yapılaşma bulunan yerler 1. değil, 3. derece doğal sit olabilir...” görüşünü verince, yargı da sit derecesini düşürerek kaçak yapıları yasallaştırmanın önünü açar... Yani hukuken oradan kaldırılmaları gereken ve “suç işlenerek” inşa edilen yapılar, bilirkişi raporunda kaçak oldukları açıklanmadığı için yargı kararıyla affedilmiştir. Bu örnekte, mahkemenin aynı yapıları “yasal” sanması ne kadar vahimse, bilirkişilerin “ruhsat incelemesi yapmadan” görüş oluşturmaları da o kadar vahimdir... İkinci örnekse İstanbul’dan... Türkiye’ye “alışveriş kültürünü öğretme iddiası”yla gelip Boğaziçi manzarasını pazarlamak isteyen Arap sermayesine verilmiş “en yüksek gökdelen” izniyle ilgili.. MO’nun imar değişikliğine açtığı davada, akademisyen bilirkişiler, yeni yapılaşma koşulunu “şehircilik ilkelerine aykırı” bulunca belediye ne dese beğenirsiniz? “Bu bilirkişiler hem MO’nun üyesi hem de bizim planlama şirketimizde danışmanlar...” Mahkeme de “Elbette odaya üye olacaklar yoksa yasaya göre mesleklerini yapamazlar” demediği gibi; “belediyenin danışmanı olarak belediyenin imar kararını eleştirmelerinin daha da güvenilir bir durum” olduğuna bile aldırmadı. Kendisi de MO üyesi olan Kadir Topbaş’ın itirazına hak vererek “farklı” bilirkişiler atadı. Yeni bilirkişilerin raporlarında ise şehircilik ilkelerine aykırılığı sorgulanan gökdelenin “rekor yüksekliği” için özetle şu söylenmesin mi: “Yapının kente sağlayacağı ekonomik kazanımlara karşılık verilen bu imar hakkına ‘şehircilikte bonus’ denebilir...” Bu rapor duyulduğundan beri plancılar odasından ya da üniversitelerden şu “şehircilik bonusu”nun ne olduğunu açıklamalarını bekliyorum; “tık” yok!.. Öğrencilere bu deyimi öğretip öğretmediklerini soruyorum; yanıt yok!.. Bu “suskun”luk, sorunun bilirkişileri de aşan bir “etik erozyon”a dönüştüğünü göstermiyor mu? |
-
ülkenin istanbul, ankara vb. şehirlerine yoğun, diğer birçok şehrine seyrek yerleşim özendirildikten sonra ortaya bu sonuç çıkıyor. Yoğun yerleşim alanları rant için bilim ve akıl dışı uygulamalara konu oluyor. Nüfus orantılı olarak ülke coğrafyasına yayılabilse, bu gözüdönmüşlük olmazdı... YANITLA