Genç küratör Önder Özengi’nin,
Manzara Perspektif ismi altında bir süredir farklı mekanlarda
sergiler yapan prodüksiyon grubuyla gerçekleştirdiği ‘Göreli Konumlar ve
Kanaatler’ sergisi her şeyden önce Beyoğlu’nda çağdaş
sanat açısından yeni ama çok eski bir mekanı hayatımıza sokuyor; Suriye
Pasajı. Pasajın dördüncü katındaki sergi mekanı, Manzara İstanbul
isimli bir grup tarafından eski bir kayıt stüdyosundan sergi mekanına
dönüştürülmüş. (Meğer Manzara İstanbul ve onun prodüksiyon ekibi Manzara
Perspektif, eski mekanları satın alarak sanatın hizmetine sunmalı planlayan
Alman menşeli bir ekipmiş) Sergi mekanının kendisi ‘göreli bir konum olarak’
sergiyle ilgili kanaatimizi etkiliyor. Perşembe günü açılacak sergi, çağdaş
sanatın bugüne kadar kentle kurduğu, kuracağı, ve kurması gereken tüm
ilişkilerin hassaslığı, kırılganlığı ve alınganlığı üzerine düşündürecek gibi
gözüküyor. Önder Özengi’yle sergiyi konuştuk. “Göreli Konumlar ve Kanaatler
sergisi, katılımcıları ve pratikleri yoluyla mekan üretimi, bellek, arşivleme,
kolektif bilgi ve bağlam üretimi, toplumsal tahayyül ve çatışma gibi konular
üzerinden konum ve fark üretimi yollarını araştırıyor.” Çok genel konular değil
mi bu bir güncel sanat sergisi için?
Evet sanırım. Bunun sebebi başlangıç için fikirlerimiz olmasının yanında
sergiyi tek bir kavram ve başlık etrafında önceden düşünüp hazırlamamış olmamız.
Davet ettiğimiz sanatçılar ve ürettikleri işler üzerinden anlamlandırmak ve
okumak yoluna gittik. Bu konu çoğulluğu, oldukça geniş bir perspektif ve aslında
oldukça zorlanarak çıkardığımız bir çerçeve çizme sorunuyla baş başa bıraktı
bizi. Biz de kapsayıcı bir özelleşmiş bir söylem yerine, daha çoğul ve ‘genel’
bir konumlandırmaya gittik. Ama tabii ki konum ve fark üretimi buradaki odak
noktası.
Fark üretiminden tam olarak neyi kast ediyorsunuz?
Fark üretimi, verili kimlikler, konumlar ve aidiyetlerle ilgili. Kent
ölçeğinde düşünsel ve siyasal olarak temel çatışma noktaları nerede oluşuyor? Bu
oluşumların farklılıkları ve bunun üretimiyle ilgili. Bu kavrama David Harvey’de
rastladım. Ona göre bu verili kimlikler ve konumlar dışında yeni çatışma ve
uzlaşma noktaları icat etmek için yeni farklar üretmek aynı zamanda verili
alandan çıkmak demek. Bu başka türlü bir tekillik ve muhalefet tahayyül etmek
için önemli görünüyor bana.
Kent, farklılık ve konum üretimlerini görmemiz açısından nasıl bir
ayna? Özellikle kimlik dönüşümlerini görmemiz açısından.
Kent, özellikle İstanbul’u düşünürsek birçok etkenin kimlik ve farklılık
üzerinde etkisi olduğu bir ortam. Birçok yaşam şekli ve toplumsal tahayyül
biçimi birbiriyle iç içe geçmiş ve sürekli birbirine etki ederek var oluyor.
Böyle bir ortamda kullanılması alışılagelmiş millet, din, toplumsal ve kültürel
sınıf vs. destekli konumların sorunlu hale geldiğini düşünüyorum. Eğer kent,
aidiyet ve gündelik pratiklerin sonucunda ortak olarak üretilen bir şeyse,
ilişkide olduklarımızdan bağımsız düşünülemez. Kendimizi bağlı hissettiğimiz ve
söylem düzeyinde ‘oradan’ konuştuğumuz konumların gündelik yaşam pratikleri
içinde bir karşılığı kalmıyor. Kültürel olarak ‘alt kimlik’ olarak konumlanan
bir kişi, sermaye birikimi açısından üst ekonomik sınıfa ait olabiliyor.
Kültürel birikim açısından ayrıcalıklı konumda olan kişiler, ekonomik açıdan
daha farklı sınıfsal ve etnik kimliğe sahip olabiliyor.
Küresel şehirlerde, kamu alanları alışverişmerkezleştirilerek
özelleştiriliyor. Bu küresel eğilime sanat üzerinden direnmek mümkün mü? Sanat,
mesela böyle bir sergi ne kadar savaşçı bu anlamda?
Ortak üretim alanları aşırı profesyonelleşmiş neoliberal ve post fordist
çalışma koşullarına mahkum olmuş durumda. Bu çalışma koşullarını destekleyen
yeni kentler, ilişkiler, konumlar ve farklar da bu bahsettiğin güçlerin
ütopyalarına uygun olarak yeniden inşa ediliyor. Sanat da çoğu zaman bu gidişata
eleştirel yaklaşırken bu retorikleri yeniden üretme tehlikesi ile karşı karşıya
kalabiliyor. Bence sanatın ya da sanata doğal olarak atfedilen muhaliflik
durumunun sorun edilmesi gerekiyor. Sanat ne zaman muhalif olur? Bir politik
konumun sözcüsü ve mesajcısı olduğu zaman mı? Bir sanat yapıtı ortaya çıkarken
onun üretim biçimi ve yarattığı çalışma koşulları açısından politik ve eleştirel
olabilir bence. Bu sergi dahilinde gerçekleşen Can Altay’ın, Borga Kantürk’ün ve
HaZaVuZu’nun ürettiği kolektif ve katılımcı projeleri sayesinde de -içerikleri
bir yana- eleştirel olabildiğini düşünüyorum.
Çağdaş sanat, kentsel gerçeklikle ne kadar dirsek teması içinde
bulunursa o kadar muhalif olur gibi bir cümle kuralım mı?
Güncel sanat ve kamudaki görünürlük mücadelesi başka alanlardaki müdahale
isteğiyle aynı durumda. Kent içinde yaşayan, onu paylaşan insanların kamusal
alana müdahale etme hakkı bahsettiğimiz hakim güçlere ya da onların denetimine
devredilmiş durumda. Pelin Tan’nın üzerinde çalıştığı meselelerden biri bu.
Sergide yer alacak çalışması bu mesele ve onunla ilişkili olarak üzerinde
durduğu diğer bilgi alanlarının bir haritası ve bununla ilişkili bir kütüphane.
Güncel sanat böyle bir ilişkisel alanda eylemde bulunmakta özgür olabileceğiniz
önemli bir alan. Sanırım bu cümleyi başka gerçekliklerle ne kadar dirsek
temasında olursa o kadar muhalif olur diye de kurabiliriz Pelin’in işini
düşünecek olursak.
Biraz da Beyoğlu’nu, serginin yapılacağı Suriye Pasajı’nı konuşalım.
Beyoğlu diye bir yer gerçekten var mı sence yoksa yalan bir dünya mı bizim
yarattığımız?
Evet tıpkı İstanbul gibi Beyoğlu söylemi de üzerine yazılmış düşünülmüş
mitleştirilmiş ve gündelik gerçekliğinden uzaklaşmış bir birikimle bir ütopya
gibi. Düşlenmiş, anlatımı şiirselleştirilmiş, nostalji retoriğinin üretimin
eşlik ettiği bir anlatı ve yok-semt. Beyoğlu ile ilişki Rita Hayworth’un ünlü
sözünü aklıma getiriyor “Erkekler Gilda ile yatıyorlar, sabah Rita ile
uyanıyorlar.”
Peki Beyoğlu’ndan beslenen güncel işlere nasıl bakıyorsun? Örneğin
İstiklal Caddesi’nde yer alan sergilerin Beyoğlu’yla kurdukları ilişkiye bakarak
neler söyleyebiliriz?
Bu işler güncel sanatın yerellik ve ürettiği yan anlamlar bağlamında kamuya
çıkma çabalarının bir göstergesi. Ama kamusal alanda görünür olma çabası her
zaman hedefine ulaşamıyor. Her girişimde onları eleştirilmez yapmıyor. Ve bu
görünürlük yine “hakim güçlerin” denetiminin izin verdiği ölçekte ve alanda
gerçekleşebiliyor. Banka galerisi ya da reklam raketlerinde.
Sergi 16 Nisan-30 Nisan arasında Suriye Pasajı, 4. katta
görülebilir.
|