BR> Ecevit randevu
vermedi
Size göre askerler depreme sivillerden daha
duyarlı, neden böyle?
- Bunu şimdi örnekler vererek anlatmak
istiyorum. 1999 depreminden sonra depremin önemini ve neler yapılması
gerektiğini anlatmak üzere Ankara’ya gittik ve çeşitli kişilerden randevular
istedik. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cumhur Asparuk bizi hemen kabul
etti. O zaman Başbakan olan Ecevit, Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli ve
Devlet Bakanı üstelik de bir jeolog ve beni iyi tanıyan Şuayip Üşenmez randevu
vermedi. Asparuk Paşa, bizi üç saat boyunca dikkatle dinledi. Zamanın Hava Harp
Okulu Komutanı Bilgin Balanlı ve sonraki komutan Şevket Dingiloğlu bizim
çalışmalarımızla yakından ilgilendi ve hep destek verdi. Askeriyede o adam
gitti, bu adam gitti diye bir sorun yok. Ciddi bir ilgi var. Komutanlar sizinle
laf olsun diye değil, entelektüel olarak da
ilgileniyorlar.
Şimdiki hükümetle, belediyeyle ilişkiler
nasıl?
- AKP iktidarı zamanında ise yardım bir tarafa, 2004-2005
yıllarında ciddi baltalamalarla karşılaştık. Bunların detaylarını Prof. Dr. Naci
Görür biliyor. Ben bu hükümetteki arkadaşlarla teke tek konuşmayacağımı bir TV
programında söylemiştim. Çünkü iftira atmalarından korkuyorum. Halkıma yardım
etmek için, deprem konusu o kadar hassas ki, şeytanla bile konuşurum bu konuda.
Ama AKP’yle konuşmam için Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tayin edeceği iki muvazzaf
asker olacak. Bu orgeneral de olabilir er de... Bu iki kişi odada olacak, ne
dediğimi duyacaklar. Ancak o şartla konuşurum. TÜBİTAK’la iş yapmam. Çünkü
Başbakan’ın bir tasarrufuyla kanun dışına itilmiştir. Bu nedenle TÜBİTAK’la iş
yapmakla mafyayla iş yapmak arasında bir fark yoktur bana göre.
Peki belediye?
- Prof. Dr. Naci Görür, denizaltı
sürekli gözlem istasyonlarına Türkiye’nin de bir katkısı olsun diye iki kez
başvurdu belediyeye, 350 bin lira istedi. Çünkü Naci, “Artık utanıyorum, bu
bizim denizimiz, zaten parayı yabancılar veriyor, bir 350 bin lirayı da biz
verelim. Bu işin bir parçasını da biz yapalım, çünkü hiçbir maddi katkımız yok”
diyordu. Belediye de vereceği konusunda söz verdi. Yabancı heyetler geldi, tam
sözleşmeler yapılacak belediyeden son gün “hayır” dediler. Son gün “hayır” dedin
mi, adama başka kaynak bulma imkanı da vermiyorsun. Bu aktif bir baltalamaya
giriyor. Zamanında veremeyeceğini söylersin, “Sen başka kapıya git” dersin o
başka. Ama son gün söylüyor. Yabancılar hayretler içersinde kalmıştı. Düşünün
bunu yapan İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Ordunun dışında kimsenin parmağını
kımıldattığı yok.
Askerden anında
çözüm
Nasıl?
- Örneklerle anlatayım. Son
çalışmada Marmara’nın tabanındaki gazlardan örnekler alındı. ABD’ye giderken
gümrüğe takıldı. Eğer gidemezse gazın kimyasında meydana gelecek değişiklikler,
milyonlarca dolarlık çalışmayı beş para edebilirdi. Gümrükte takılmasının nedeni
de bu aletlerin (küçük bakır tüpler) deklare edilmemiş olmasıydı. İstanbul
Teknik Üniversitesi araya girdi; ancak gümrük görevlileri nuh diyor peygamber
demiyorlardı. Sonra bize yardım etmesi için Oramiral Metin Ataç’ı aradık.
Sonunda sorun çözüldü ve bu örnekler yurt dışına çıkarılabildi. Aksi takdirde
bütün çalışmalar bir gümrükçünün kaprisi yüzünden heba olacaktı.
Marion
Dufresne adlı Fransız araştırma gemisi Marmara’ya geldi ama izin olmadığı için
kaptan bir adım gitmiyordu. Oysa bizim Dışişleri Bakanlığı’nın izni çoktan
vermiş olması gerekirdi. Dışişleri Bakanı da Abdullah Gül’dü. Çünkü tüm
programlar hazırlıklar yapılmıştı. Ancak 6 aydır izin kağıdı verilmemişti. O
zaman Deniz Kuvvetleri’ne bağlı Seyir Hidrografi ve Oşinografi Dairesi Başkanı
Tuğamiral Nazım Çubukçu’yu aradık. Durumu anlattık. 25 dakika geçti geçmedi izin
kağıdı gemiye fakslandı. Yine İmralı açıklarında araştırma yapmamıza izin
vermiyorlardı. Zamanın Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ergin Celasin paşaya
telefon ettik, hemen izin çıktı. Böyle örnekler
çok.
|