Erdoğan’ın 25 Mayıs günü Ankara ile ilgili açıkladığı
“çılgın projeler”, önemli soru işaretleri ve tartışma alanları bırakacak
mahiyette. Erdoğan “Ankara’yı savunma sanayi merkezi yapacağız” dediği
konuşmasını herhangi bir yerde değil, yıllardır sanayi ve tarım bakımından
çökertilmiş başkentte yaptı. Ankara bundan 15-20 yıl önceye kadar ciddi bir
savunma ve elektronik sanayi kenti olma yolundaydı. Yine sahip olduğu
üniversiteler ve eğitimli nüfusu ile Türkiye’nin bilişim kenti olmaya en yakın
ili durumundaydı. Oysa son 15 -20 yıl içinde Ankara sanayi ve tarım alanında çok
ciddi bir gerileme yaşadı. Son olarak da ülkenin önemli finans kurumlarının
merkezlerinin Ankara’dan taşınmasıyla ekonomik bakımdan gerileme süreci iyice
perçinlendi . Gökçek’in 17 yıldır belediye başkanı olduğunu, AKP’nin ise dokuz
yıldır hükümette bulunduğunu ve üstelik Başbakan’ın bu açıklamalarından birkaç
gün önce hükümetin devlet bakanlarından birinin Ankara’nın değil, İstanbul’un
Bilişim Vadisi yapılacağını açıkladığını dikkate alırsak, AKP’nin Ankara’yı
gözden çıkardığını düşünmemek için hiçbir neden kalmaz.
Başbakan Erdoğan, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ adlı eserine atıfta
bulunarak şöyle diyor: “Kale’de ve onun eteğine serpilmiş mahallelerinde Türk
velileri Roma ve Bizans taşlarıyla sarmaş dolaş yatarlar.” Bu sözleriyle
Ankara’nın bir medeniyetler bileşkesi olduğuna dikkat çekiyor. Fakat Başbakan’ın
açıklamalarının bütününde Ankara’nın kimliği ve mimarisine ilişkin bu büyük
kültürel senteze atıfta bulunmak yerine Selçuklu, Osmanlı mirasını canlandıracak
öneriler geliştirdiği görülüyor. Kızılay başta olmak üzere Esenboğa Havaalanı
yolu gibi Ankara’nın önemli kimlik akslarını Selçuklu mimarisi temelinde yeniden
düzenleme anlayışı oldukça manidar.
İnsan değil rant öncelikli!
Başbakan’ın açıkladığı projeler içerisinde Ankara’yı sanayi merkezi yapmak ve
kent merkezini ıslah etmek dışında, Ankara’nın ve Ankaralıların önceliklerine
yanıt oluşturabilecek hiçbir proje yoktu: 40 bin kişilik stadyum yapmak,
Hıdırlıktepe’ye İnanç Müzesi kurmak, Yeni Adalet Sarayı yapmak gibi ancak bir
kasaba belediyesi için büyük sayılabilecek projeler! Ankara’ya görünüşte büyük
ve faydalı izlenimi veren “Dev Hastane Merkezi” yapmak, “Güneykent adında 500
bin kişilik yeni bir uydu kent inşa etmek” gibi projelerin Ankara’ya ve
Ankaralılara önemli bir getirisi olamaz.
Özel sektör/piyasa mantığı ile çalışacak “yeni bir dev hastane” projesinin,
yaşanan tüm gerilemelere karşın hâlâ Türkiye’nin en önemli sağlık merkezi
konumunda olan Ankara’da, ne işsizliğin önlenmesi ne de yaşam kalitesi açısından
ciddi bir getirisi olacaktır. Güneykent Projesi ise, kentin içinde kalan
gecekondu bölgelerinde yaşayan vatandaşların değerli arsalarının ranta açılması
sonucunu doğuracaktır. Kent merkezindeki gecekondularda yıllardır yaşayan dar
gelirli Ankaralılar, önce kentin çeperinde kurulan bu konutlara doğru sürülecek,
zamanla çoğu bu konutların borçlarını ödeyemez hale geldikçe de, tümüyle kent
yaşamının dışına atılacaklardır. Ankara ve Ankaralının yararı yoksa, bu projeler
kimin yararına olacak diye sorulacak olursa, yanıt çok açıktır. Özellikle de
hükümete yakın olanları başta olmak üzere rant çevrelerinin!
Hukuksuzluğa destek mi?
Başbakan tarafından açıklanan projelerden Güneykent projesi, düşük yoğunluklu
kırsal konut alanı olarak tanımlanan bu alanın yoğun konut alanına
dönüştürülmesinin Nazım İmar Planı’na aykırı olduğu gerekçesiyle, Ulus projesi
de Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya ve Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne
kadar tarihsel birikimi ve değeri bir arada barındıran bir alanda koruma amaçlı
imar planlarının ortadan kaldırılmasına yol açacağı gerekçesiyle defalarca
yargıdan dönmüş bir projedir.
Erdoğan ve Gökçek
“Ankara kentleşme itibarıyla çok çarpık şekilde gelişti. Sadece artan nüfus
değil büyüyen, gelişen kamunun ihtiyaçları da sağlıklı bir plana tabi
tutulmadı.” “Kızılay çirkin… Kızılay’a farklı bir görünüm kazandıracağız.”
Bunlar Başbakan Erdoğan’ın Ankara’yı 17 yıldır yöneten Gökçek’in yanında sarf
ettiği sözler. Doğal olarak Başbakan’ın Ankara’nın “plansızlığına”,
“çarpıklığına” ve “çirkinliğine” yönelik bu ağır eleştirilerinin birinci
dereceden muhatabı ve hedefi Melih Gökçek. Normal koşullarda böyle bir
konuşmanın ardından bir belediye başkanı ya partiden, ya belediye başkanlığından
ya da her ikisinden birden istifa eder. Ama Erdoğan ile Gökçek arasındaki
ilişkiler söz konusu olduğunda iş bu kadar basit olmuyor tabii.
Mahmut Üstün / Çankaya Bel. Basın
Müdürlüğü
|