am 29 ihalede yolsuzluk yaptığı savıyla "216 yıl" hapsi istenen eski Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın, 2 yıl 7 aydır yargılandığı Yüce Divan'da geçen hafta "beraat" etti... Parmaklarıyla "bozkurt" işareti yaparak demiş ki: "Bu karar, bana siyasi linç yapanlara atılmış tokattır..." (05 Ekim 2007)
Koray Aydın bu sözleriyle daha da "rahatlamış" olabilir. Ancak, 216 yıl hapsi istenen bir bakan için "meğer suçsuzmuş" denilmesi karşısında kamuoyunun da rahatlaması gerekmiyor mu? Özellikle siyasilerin yargılanmasında yaşanan bu gibi örneklerde "suçlama" ile "yargılama" hukukumuz acaba "farklı" anlayışlara mı sahip?
Bu durum "yargı bağımsızlığı"nın göstergesi sayılsa bile, toplumda adalete güveni artırdığı söylenemez. Çünkü "adalet", sadece yargının ya da savcılık kurumunun değil, her ikisinin de "adil" olmasıyla mümkün... Koray Aydın örneğinde, bu temel ilkeden söz edilebilir mi?
'Sürekli yolsuzluklar'
Sorunun yanıtını hukukçulardan beklerken aynı bakanın asıl sorgulanması gereken tutumlarına "umarsız"lığı da biz açıklayalım... Örneğin son yıllarda, en çok yolsuzluk yapılan sektör "yapı denetim" şirketleri...
1999 depreminden sonra sözde "çözüm" olarak özel yasayla kurulmaya başlanan bu şirketler arasında; kamu adına üstlendikleri yetkilerini "kötüye kullanan" ; mühendisliğin gereklerine "uymayan" ; kurallara aykırı inşaat yapan "müşteri"lerini aldıkları ücret hatırına "kayıran" ve hatta belediye meclis üyelerini "ortak" yaparak yapı denetimi piyasasına "ruhsat garantisi"yle egemen olanlar çoğalıyor...
İşte bu "sürekli yolsuzluk"un sorumlusu da Koray Aydın değil midir?
Bakanlığı sırasında meslek odalarının onca itirazına rağmen, yapı denetimini bu tür "şirket"lere veren yasal düzenlemeyi gerçekleştirdi. İnşaatların sadece "kâr amaçlı" bir sistemle denetlenemeyeceğini; meslek odalarını kamusal yetkileriyle daha etkin kılmak gerektiğini söyleyen TMMOB'yle sürekli kavga halindeydi.
O kadar ki aynı kavgasını kendi meslek odasında da sürdürmek için "davul zurna" eşliğinde delege adayı olan "mühendis" Bakan, meslektaşlarından bile oy alamamıştı...
Ne var ki böylesine "sürdürülebilir" bir "yolsuzluk" düzeninin hesabı sorulması gerekirken sadece ihaleler önemsendiğinden, 216 yıl hapis isteminde bile beraat edilebilen yeni bir örnek "sorumsuz siyaset"e armağan edildi...
25 yıldır süren suç
Benzer durum, yaklaşık 25 yıldır süregelen "orman arazilerinin turizm yatırımlarına tahsisi" uygulamasında da var. Bir 12 Eylül dönemi düzenlemesi olan Turizmi Teşvik Yasası'na göre ülkenin ormanlık kıyılarını "otel ve tatil köyü arsaları"na dönüştüren tüm turizm ve orman bakanları, neden oldukları "orman katliamı"ndan ötürü asla yargılanmıyorlar...
Bu yağmanın Akdeniz'deki uygulamalarına davalar açan Mimarlar Odası Antalya Şubesi , sonunda dayanamadı ve tüm "sorumlu" bakanlar hakkında parti ayrımı yapmaksızın "suç duyurusu"nda bulundu.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 12 Ağustos 2007 tarihli kovuşturmayı "gereksiz" bulduğu kararında "Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz edilebilir" denilmesi üzerine, aynı başvuru oraya da yapıldı.
Antalyalı mimarlar diyorlar ki: "Ormanları korumakla görevli bakanlar, 1984'ten bu yana arazi tahsisleriyle ormanların yok olmasına neden olmuşlardır. Bu gerçek, bakanlık sürelerindeki değişimi gösteren hava fotoğraflarıyla da belgelidir. Aynı katliam için 'İdari olaydır, cezai anlamda suç oluşturmaz' denilmesi de hukuka aykırıdır..."
Bakalım hukuk devletimiz, ormanlarımızı betonlaştıran siyasal sorumluları sorgulayacak mı? Ya da mimarların suç duyurusunu 12 Eylül 2007 günü haber yapan Antalya Ekspres'in sürmanşetindeki; "Bakanlara kıymayın; ormanlara kıyın..." anlayışına devam mı edilecek?
|