b>Panopticon, Jeremy Bentham'in kurguladığı bir hapishanedir. Foucault bu mimari yapıyı metafor olarak kullanır. Foucault'un toplumdaki iktidar anlayışını ve gözetlemeyi anlatmak için kullandığı Panopticon kavramı, toplumu gözetlemeyi amaçlayan, hücre kavramını tersine çeviren, her türlü bilgiye ulaşmak için "sahiplerin" diğerlerini her türlü yöntemle denetlemesini içerir.
Panopticon'da yüksek duvarlar, gözetleme kuleleri, şeffaf hücreler ve her türlü kimlik bilgisi vardır. Günümüzün Panopticon'ları ise genellikle "güvenlik" duvarı olarak lanse edilir. Ya da güvenlik adına dikilir beton bloklar. Çünkü "güvenlik", tehlike altında olduklarını iddia edenlerin duvarları meşrulaştırmak için kullandıkları sihirli kelimedir.
Bağdat'taki Neonaziler
Oysa, Nazilerin Yahudilere, beyazların siyahlara, Stalin yönetiminin "tehlikeli gördüğü hemen herkese", İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı ırkçı, ayırımcı, işgalci ve diktatörlük rejimlerinin en belirgin yöntemidir "güvenlik" duvarları. Küçük adacıklara sıkıştırılan insanlar, güvenlik adına her türlü insanlık dışı uygulamaya tabi tutulurlar. Duvarın arkasına "tıkılanlar" sürekli gözetlenir. Her istedikleri zaman dışarı çıkamaz, içeri giremezler. Herkesin bir kimlik kartı ya da damgası mevcuttur. Kimlik kartı olmayan içeri giremez, kapılar keyfi olarak kapatılır, içeridekiler uzun süre dışarı bırakılmazlar, kameralarla gözetlenirler, bir tür Orwell'vari yöntemdir. İçeridekilerin dışarıdakiler için tehlike oluşturmaması amaçlanır.
Oysa Varşova gettoları, Güney Afrika bantustanları, Sovyet gulagları, Kudüs'ün Abu Dis'i, etraflarındaki "utanç duvarları" ile insanlık tarihinin "kara lekeleri" olarak kayıtlara geçtiği toplama kamplarıdır. Bu kamplara şimdi de Bağdat'ta bir yenisi daha eklenmek üzere.
Mezopotamya uygarlığına "katkı"
Irak'taki Amerikan işgalinin fikir babalarının "yaratıcılıkları", Filistin'deki İsrail uygulamalarını kopyalamakla sınırlı. Babil Kulesi'ni yaratan Mezopotamya'nın "yeni Moğolları" bu kadim uygarlığa bildik beton duvarlarla "katkıda" bulunuyor. İşgal ordularının son generali David Petreaus, yeni planında İsrailli danışmanlardan aldığı taktikleri deniyor. Çuval geçirmek, kentleri dikenli tellerle kuşatmak, en yalın anlatımıyla "çevir, bastır, yok et" taktikleri İsrail'in yıllardır uyguladığı askeri yöntemler. 2004 yılında Felluce'de uyguladıkları taktik katliamla sonuçlanırken, şimdilerde Filistin'de Batı Şeria boyunca uzanan 600 kilometre uzunluğunda, sekiz metre yüksekliğinde, dikenli tel ve kameralarla desteklenen güvenlik/utanç duvarının bir benzeri, Bağdat'ı bölmeye hazırlanıyor.
İstatistikler Irak'ta ABD askerlerine, "kukla" Irak ordusu ve polisine ya da sivil hedeflere yönelik her saat başı yedi-sekiz saldırı düzenlendiğini gösteriyor. Çoğu kayıtlara geçmiyor, ölü olmadıkça haber olmuyor. İşgal güçlerinin şimdiye kadar aldığı önlemler ve uyguladığı planlar durduramadı. 8. Plan da sihirli formülere sahip değil. Çünkü David Petreaus, öncelikle direnişi Bağdat'ta bastırıp geniş daire çizerek orta bölgelere kadar ulaşmayı hedefliyor. Göreve geldiğinde çevre illerden Bağdat'a sızmaları önlemek için şehrin belli bölgelerinin etrafına büyük hendekler açmak gibi bir fikrin sahibi olan Petreaus'un planı, birkaç gün içinde devre dışı kaldı. Direnişçiler her plana aynı şiddetle karşılık veriyor çünkü. Son çare olarak duvar deneniyor.
Bunun için de, özellikle direnişin yoğun olduğu Sünni semtlerinin etraflarını duvarlarla çevirip insanları birbirinden izole ederek mezhep çatışmalarını engellemeyi düşünüyor. Bu tabii ki görünürdeki gerekçe. Düne kadar yanyana yaşayan Şii ve Sünnilerin birbirlerini kesmesinin zeminini hazırlayanların amacı, ülkedeki mezhep ayrılığını fiili olarak da duvarla ayırmak. Bağdat sakinleri ise "Önce birbirimize düşmemizi beklediler, şimdi de ayırıyorlar" diyor. Plan tıpkı Filistin'deki gibi, Sünni bölgesi olan Adamhiya'nın çevresine beş kilometre uzunluğunda üç metre yüksekliğinde beton bloklarla çevirmeyi, kontrol noktaları ile kapılar oluşturmayı ve herkese yeniden kimlik kartı vermeyi öngörüyor. Semtler, sokaklar duvarlarla bölünüyor, Amerikalıların kontrol planına göre Bağdat dilimleniyor. Duvar politikası sadece Bağdat'la sınırlı da kalmayacak gibi görünüyor.
Böylece direnişçilerin, intihar bombacılarının sızmasını önleyeceklerini düşünüyorlar. Oluşturulacak birkaç kapıdan dışarı çıkabilecek olan Sünniler, kapıların kimler tarafından kontrol edileceğini dahi bilmiyor. Üstelik beton blokların yerleştirilmesinin ardından Adamhiya bölgesine yönelik katyuşa saldırıları da artmış. Irak'ta etkinliğini artıran El Kaide'nin bu tür kapalı bölgelerde daha rahat kontrol sağlayacağı ve radikal İslamcı grupların günlük hayatı daha kolay değiştireceği biliniyor.
Irak'taki direnişin gidişatı ise duvarın işe yaramayacağını gösteriyor. 1950'lerde Cezayir'in başkentinde labirenti andıran sokakları ile Kasbah (kasaba oradan gelir) bölgesinin çevresine duvarla çeviren Fransızların aynı akıbete uğradığını unutmamak gerekir. Bağdat'taki duvarın İsrail'den esinlendiği konusunda kimsenin bir şüphesi yok. Ve hemen herkese İsrail işgalini hatırlatan bir uygulama.
Yani şu haliyle duvar insanları hapishane hayatına mahkum etmekten başka, Amerikalı beton müteahhitleri ve taşeron Türk firmalarının işine yarayacak gibi görünüyor. Bağdat'taki Green Zone dahil birçok bölgenin beton bloklarının üzerinde Kürt bölgesinde konuşlanan bir Türk firmasının imzası buluyor.
This wall must fall
Amerikalıların çabalarının beyhude olduğunun bir başka kanıtı, direnişin dört yıl sonunda "yerli" hale gelmesi. Geçtiğimiz günlerde Ceyş Ensar el Suna, 1920 Devrimi Tugayları ve Irak İslami Direniş Cephesi'nin de aralarında bulunduğu, yabancı bağlantısı olmayan douz yerli grup birlikte hareket etme kararı aldı. Amerikan işgaline, çürümüş Maliki hükümetine ve de El Kaide'ye karşı savaşmak konusunda birleştiler. Her türlü yönteme karşı yeni taktikler üretiyorlar. Ve Amerikalıların kendileri ile konuşmadan "duvarla" dahi olsa başarılı olamayacaklarını söylüyorlar.
İsrail'in ördüğü duvarın intihar saldırılarında düşüş sağladığı bir vaka. Ancak Irak, İsrail değil ve Irak'taki direnişin elleri Filistinliler kadar bağlı değil. Duvarları örenler uzun vadede, içeride hapsettikleri yeni nesillerin zihninde nasıl bir nefret ördüklerinin, duvarın öbür yanında binlerce intihar bombacısı yarattıklarının farkında değil. Acaba Roger Waters Bağdat'taki utanç duvarına da aynı sözleri yazabilir mi: "This wall must fall".
Mete ÇUBUKÇU / NTV
|