Babalarını Yiyen Çocuklar: Günümüz Kentleri
Ankara'da da benzeri bir süreç yaşanmış, Cumhuriyet'in yeni başkentlnde, önceki Ankara'nın uzantısı olarak merkez Ulus ve Anafartalar da gelişmişti ... Yüzyılın ortasına doğru merkez, Atatürk Bulvarı üzerinde, kamu yapılarını da atlayarak, Sıhhiye-Kızıiay arasına yerleşti. Şehrin kendini bulduğu bir dönemdi, büyümüş akasya ağaçlarının gölgesinde, kaldırımlara taşan kafeler, herbiri halk tarafından tanınan, yaptığı işe kimlik kazandıran dükkanlar vardı. Önce, kaldırımların bir bölümü, trafik şeritlerini arttırmak için yola katıldı, sonra bulvara dik yollara sıra geldi ... Bu sırada gelişen Cebeci ve Bahçelievler caddelerinde yerei çarşılar. merkezler oluşmaya başladı. Onları Kavakiıdere izledi. ilginç olan, iki tarafiı kaldırımlar arasındaki kısa mesafe (yol genişliği), otomobiller geçse de, Tunalı Hilmi Caddesi'ndeki kalabaiık içinde bir beraberlik sağlıyor, ortam oluşturuyordu. Bundan sonra Ankara'nın hemen her yanında zemin katlarında o bölgenin ekonomik düzeyine uygun ticarethaneler yayıldı ve ekonomiyle beraber çevrenin düzeyi göreli değişti. Şimdi farklı bir ticari ortam, merkez, mekanlar oluşturma sürecine girmiş bulunuyoruz. Artık şehir yapısına göre yeriyle iigili bir yapılaşma ve ticari zemin katlar üzerinde çok sayıda konut ve bazen de büro katı bulunan düzen yok. Konut blokları bir yana, aiışveriş merkezi, iş merkezi vb. bir işlev bölünmesi ile birlikte, beraberlik, bir yaşam bütünlüğünün ölümü başlamıştır. Bağımsız planlama ve uygulama iradesi eksikliği, şehirlerin bilinçli bir gelişmeyi yaşamasına engeldir. Üst katlardaki konutların, yol seviyesinde günlük ihtiyaçlarını sağlamak, önemli alışverişieri ve iyi vakit geçirmeleri amacıyla şehrin merkezine, şehre kimliğini veren mekanlar arayışıyla oluşan yaşam biçimini etkilemektedir ve bu etki artacaktır. Artık insanlar, alışveriş merkezlerinde butuşmakta, paylaştıkları bu mekanlarda, daha önce yaşadıkları kentsel aldiyet bulunmamaktadır. O kadar ki, bu alışveriş merkezlerinin, bazen bir parça doğa çağrıştırması için, büyük rnekanlara koydukları yapayağaç maketleri bile, ülkeyle yabancı palmiyelerdir. Mimarı, içinde satılanların büyük bölümü gibi, yapının etrafını saran otoparktaki otomobiller de genelde üretimi veya tasarımı yabancı (ithal) kimlik taşırlar. Bir tür kendini sevmemenin, güvenmemenin bir göstergesi sanki ... Bir zamanlar yapılan yeni binaları, çevrenin zorladığı koşulları, baba Kral Kronos'un krallığını sürdürmek için, çocuklarını yok etmesine benzetirdim. Şimdi yapılan büyük alışveriş ve iş merkezlerinin her saldırısında, şehrin bir yanının yok ediidiğini, ortada miras şehirden birşey bırakmayacak bir süreci yaşamakta olduğumuzu düşünüyorum. Bu durumda bütün şehirlerimizin, yeniden planlanması, yenıden inşa edilmesi gerekir. Bu şehrin bir köşesinin dönüşümü değil, yaşamla birlikte tümünün değişimldir. Acaba şehirciler, belediye planlama büroları ne düşünüyorlar?
|