Babalarını Yiyen Çocuklar: Günümüz Kentleri
/P> Bu süreç içinde, belediyelerin imar müdürlüklerinde veya İller Bankası'nda yaptırılan gerek nazım, gerek mevzii planların, bakanlık uzmanlarınca tetkik ve tasdiki ile yerel kararlar kontrol edilmiş olurdu. Daha sonra Ankara ve istanbul'da, belediye ve bakanlık arasında bağımsız nazım plan büroları yer alması imar planlarının sonuçları çok parlak olmasa da, işin öneminin arlaşılmış olduğu görüntüsünü veriyordu. Son zamanlarda bu süreç, belediye sınırları Içinde, kararların belediye yönetim mercilerine, daha doğrusu belediye başkanlıklarının isteklerine terk edilmiş bulunuyor. Uzman ve uzmana saygı kıtlığında, çok üzücü uygulamalar yaşanmaktadır. Bu kontrolsüzlük, TOKi'ye, plan yapma ve tastik etme yetkisi verilmesiyle sanırım çığırından çıkmıştır. Yaşanan işlev değiştirmeler, yoğunluk artırmalar, şehir yollarının nitelikleriyle oynamalar gibi ciddi sorunlar, şehir yaşamını yönlendiren yeni yerleşimler, ticaret ve perakende alışveriş merkezleri, spekülasyon için fırsatlar yaratan kararların havada uçuştuğu bir ortam duruma egemendir. Bunlarda, gazetelere yansıyan, biraz herkesin bildiği ahlaki yanlışların yanında bir o kadar da bilgi eksikliği yanlışları vardır. Bunlardan ikisinin üzerinde biraz durmak istiyorum: - Yeni yerleşim alanlarının mevcut şehir ile bütünleşmesi, Ortaçağda şehirlerin kimliğinde etkin olan dini anıtların yerini, aydınlanmada kültür ve sanat yapıları ve nihayet çağımızda, önce ticari yapılar sonra da sosyal merkezler almaktadır. 1950'Ierle birlikte değişmeye başlayan ekonomik yapı ile birlikte otuz yılda artan nüfus ve şehirlere olan göçün sorun yaratmaması olası değildi. Buna karşılık şehir planlarındaki sınırların aynı kalması, hem arsa fiyatlarını, hem yoğunluğu artırmaktaydı. Nitekim, 1940'Iarda Emlak ve iller Bankalarının hareketlenmesi, on yıl sonra Ataköy gibi bir büyük projenin gündeme gelmesi, kamu yönetiminin de yeni yöntemler ile örgütlenme ve üretme gereksinmesinin anlaşıtmaya başladığını göstermekteydi. Göstergeler, 1960'Iarda Devlet Planlama Teşkilatı, ikinci 5 Yıllık Kalkınma Planı'yla, yeni yerleşim alanları açılmasında girişimciyi desteklemeyi gerekli görmüş ve o günlere kadar yasak olan, bankaların taşınmaz ticaretine krediyi, "uzun vadeli ucuz kredi" ile destekleyeceğini söylemişti. Gerçi bu politika değişikliği, konunun finansmanından başka hiçbir yönünü görmüyordu. Örneğin, hangi tür ve kapsamdaki projelerin nasıl destekleneceği gibi birçok önemli koşul ve olanaklar belli değildi ve bu iyi niyet, politik sözler olarak kaldı. Bunun gibi, her sözü ciddiye alan bizler, harekete geçerek 100 hektarlık bir araziyle anlaşma yaparak piyasaya açıldık. Mücavir alan sınırları dışındaki yeni yerleşim projelerinin belirsiz ölçütleri için, olmayan mevzuatı ben hazırlamak durumunda kaldım. Henüz planı olmayan bir bölgeyi, içinde kendine yeterli ve planlı bir bölgeye katarken, uyumun sağlanması için proje kapsamı ne olmalıydı? Bu yönetmeliği tastik ederek bürokrasiye, kendimizi örnek alan bir sınırlama önerisinde bulunmamak Için, yerleşim asgari büyüklüğünü istemeyerek 50 hektara indirdim. Bu ölçüt kısa zamanda 15 hektara, sonra 5 hektara indirildi. Tekrar 15 hektara çıkarıldıktan sonra ne oldu bilmiyorum. Sanırım, "vatandaşın sorunu çözülsün" diye azaltılan ölçütlerin, yerleşimierin kendi aralarında ve şehtrıe bütünleşmesinde doğmakta olan, bilgi ölçütlerine göre vahim kararlar alınmasına hiçbir yandan tepki gelmiyor.
|