br />
Katar'da Arap geleneği
Abu Dabi gibi Doha da son 50 yılda küçük bir ticaret kasabasından bir
milyonluk bir şehir haline geldi. Oysa gerek kentin çevresinde inşa edilen
müzeler, gerek müzelerin içine konan sanat ve zanaat eserleri (hükümdar
ailesinin özel koleksiyonları) Abu Dabi'dekinden oldukça farklı ve yüzünü Batıya
daha az dönüyor. Bu yönüyle de aslında kültür oluşumunun daha fazla sabır
istediğini, daha ağır bir süreç olduğunu yansıtır gibi. Doha'nın kimliği büyük
ölçüde bölgenin, yani Şam, Kahire ve İstanbul gibi yerlerin kozmopolit
gelenekleriyle örülmüş durumda. Katar'daki üç büyük ulusal koleksiyon, emirin
kuzenleri Şeyh Hasan el-Sani ile Şeyh Suud
el-Sani'nin 1980'lerde eser toplamaya başlamasıyla oluşmuş. İşin ilginç
yanı, o yıllarda ülkenin seçkinleri arasında sanata şüpheyle, hatta erkekliğe
yakışmayan bir uğraş olarak bakılması. Kendisiyle Doha'da görüştüğüm
Şeyh Hasan, "Modern sanattan söz ettiğimde kimse beni
anlamıyordu. Sohbette bile bu konuyu açmak imkânsızdı" diyor. Şeyh Hamad bin
Halife el-Sani de 1990'larda kapıları dış dünyaya ihtiyatla açmaya başlamış. Ve
Şeyh Suud'un İslam sanat koleksiyonunu devlete bağışlamayı kabul etmesinin
ardından mimar Pei'yle anlaşmış. Böylece Pei, Şeyh Hamad için bir müze
tasarlamış. İslam Sanatları Müzesi, Kahire'deki İbn Tolun Camii'nin
şadırvanından Kuzey Afrika'daki eski Müslüman kalelerine kadar, İslami köklere
dayanan Modernist üslubuyla büyük beğeni kazandı. Binanın anıtsal boyutlarıysa
Pei'nin ideal dünyasını, yani modernlik ve geleneğin mükemmel bir uyum içinde
bir arada olduğu bir dünyayı yansıtıyor. Fakat Pei'nin mimarisi kadar
koleksiyonun verdiği mesaj da çarpıcı. Çünkü Irak seramiklerinden İspanyol ipek
perdelerine ve Hint mücevherlerine kadar uzanan hazineleriyle bu koleksiyon
yalnızca İslam sanatının zenginliğini keşfetmiyor, bunları üreten kültürel
etkileşimlerin de altını çiziyor. Katar'daki müze inşa faaliyetinin gerisindeki
itici güç olan emirin 28 yaşındaki kızı Şeyha el-Mayassa Binti Hamad el-
Sani, "Babam sık sık, barış için herkesin kültürüne saygı duymamız
gerektiğini söyler. Batıdaki insanlarsa Ortadoğu'yu anlamıyor. Bize
kafalarındaki bin Ladin imajlarıyla geliyorlar" diyor. El- Mayassa, müzelerin
"bu kafayı değiştirmeye" yardımcı olacağını umuyor.
Radikal toplumsal değişim
Evet, Doha'nın vizyonu kapsamlı görünüyor. Fakat Abu Dabi'de olduğu gibi,
burası da akıllarda bazı soru işaretleri uyandırıyor. Yabancı uyrukluların nüfus
sayımı üstünde çalışan Katar Üniversitesi'nden Ürdünlü Profesör Faris
Breyzat, "Bazıları 50 yıldır burada yaşadığı ve Arapçayı Katar
lehçesiyle konuştuğu halde hâlâ vatandaş olamıyor" diyor. Bu da parasız öğrenim
ve sağlık hizmetlerinden, faizsiz devlet kredilerinden, kirada öncelik hakkından
yararlanamadıkları ve kendilerini eşit hissedemedikleri anlamına geliyor.
Breyzat'ın sözleri, iki kentin de planlarındaki en büyük potansiyel eksikliğe
parmak basıyor. Liderler söz konusu projelere muazzam yatırımlar yapıyor. Fakat
son engeli aşamaz, yani bütün bir toplum olarak ortak bir gelecekleri olduğuna
yeterince insanı ikna edemezlerse nihai hedeflerine asla ulaşamazlar. Hatta daha
kötüsü, dünyanın bu yöresindeki özenti Batı modernliğini on yıl önce alaşağı
eden tepkilerin aynısı daha güçlü olarak tekrar ortaya
çıkabilir.
|