Haliç-Kemerburgaz Dekovil...
Haliç Dayanışması'nın İtirazı Var!
Haliçport'un Planları Askıya Çıktı
"Haliç Tersaneleri için Proje...
Galata Kulesi Çevresi "Çaycı" Yapıldı
İstanbul'a Yeni Bir Proje...
'Haliç Tersanelerinde Neler Oluyor?'
O Yasa Uygulandığında Kıyamet Kopacak!
Seçim Sonuçları Projeleri...
Haliç Tersaneleri’nde Kırmızı Çizgi!
Haliç Dayanışması'ndan Han...
Haliç Dayanışması'ndan Tersane-i...
558 Yıllık Endüstrinin Hikayesi:...
Haliç Port’a İptal Davası Açıldı
Haliç Yat Limanı İhalesi Sonuçlandı!
Haliç Yat Limanı İhalesinde...
Haliç Tersanesi'ne 3 Teklif
Haliç Tersanesi'ne Yat Limanı...
“Aklı Başında Hiçbir Mimar Bu Projeye Talip Olmamalı!”
Haliç Tersaneleri’nin geleceği hala belirsizliğini koruyor. Haliç Dayanışması’ndan Doç. Dr. Gül Köksal, “Her ne kadar ne olup bittiğini tahmin etsek de, bilgi edinme hakkına rağmen, devletin bir bakanlığının bunu şeffaf bir biçimde kamuoyuna sunmaması yeterince rahatsız edici bir tutum” diyor.
1
Alanın bir bölümünün, her biri 70 yat kapasiteli iki yat limanı, her biri 400 oda kapasiteli iki 5 yıldızlı otel, dükkânlar, restoranlar, kongre ve kültür merkezleri, sinema ve eğlence tesisleri, bin kişilik cami ve otoparka dönüştürüleceği iddia ediliyordu; projenin tam olarak ne olacağı hakkında bir bilgi, açıklama var mı? İhaleyi alan, Rixos Grubu'nun da sahibi olan Sembol-Ekopark-Fine Otel ortaklığı (Fettah Tamince) proje ile ilgili bir verdi mi? Açıklama geldi mi? Hayır gelmedi. İşte sorun da tam burada. Haliç Dayanışması olarak bir araya gelen meslek insanları, tersane emekçileri, mahalle dernekleri, TMMOB örgütleri, Tabipler Odası, Hukukçular Birliği, Haliç’e komşu dayanışmalar vs. olarak bu alanın geleceğini sorguluyor ve merak ediyoruz. Bu bağlamda ihaleyi açan Bakanlığa, Büyükşehir Belediyesi’ne, proje üretmeye çalışan mimarlık ofisine, koruma alanında uzman profesöre şeffaflık çağrısında bulunuyoruz ve kurumların/kişilerin şeffaflık algısı bu kadar maalesef. Bu bağlamda biz Dayanışma olarak isimlerin açıkça ifade edilmesini önemsiyoruz. Bu denli önemli alanların geleceği hakkında söz sahibi olduğunu düşünerek karar alan, proje üreten kişilerin, bu sorumluluğu da almaları, kamuoyunun bunu bilmesi gerekli. Biz bilmek istiyoruz. Ayrıca Dayanışma olarak sorumluluk alan kişileri de dayanışmaya çağırıyoruz. Haliç Tersaneleri’nin geleceğini birlikte düşünelim, birlikte üretelim diye. Ama öyle kısıtlı zamanda, kapalı olarak değil. Şeffaf ve tam katılımcı bir yöntemle, yöntemi de tartışarak, yan yana birbirimizi anlayıp, dinleyip, öğrenip, ikna ederek ve gerektiği kadar yeterli bir zamanda. Mimarların buna tahammülü de, niyeti de sınırlıdır, tahmin edebiliyorum. Ama tersaneler 6 asırdır orada, bizim bir acelemiz yok. Acelesi olan da açıklasın, neden bu aciliyet! Yangından mal kaçırır gibi, ciddi büyüklük ve zorluktaki bir alanı proje-uygulama 4 yılda bitirmenin kime, ne faydası var? Bizim alanımızı, bizim fikrimiz olmadan kime satıyorlar, kim alıyor, projelendiriyor kendi kafasına göre?.. “Burası 1980’lerden bu yana bilinçli olarak hiçbir şey yapılmadığı için kötü durumda; devam edecekse de bu şekilde devam etmesin, iyileştirilsin” diyorsunuz bir söyleşinizde. Örneğin Venedik Limanı, dünyanın en eski limanlarından biri ve burası, kimliğine zarar verilmeden kültürel faaliyetler yapılan, sergiler düzenlenen alanlara dönüştürüldü. Haliç’te de mümkün olamaz mı böyle bir dönüşüm? Buranın yeniden işleve girmesi için tek alternatif otel veya AVM yapmak mı? Hem korunup hem işlevsellik nasıl kazandırılabilir bu alana? Venedik Tersanesi’nin dönüşümü yıllardır sürüyor ve hala da kentin önemli bir meselesi; tartışılan, üzerine kitaplar, tezler yazılan... Biz Dayanışma olarak Haliç Tersaneleri’nde iyileştirme, geliştirme ve yapılacak her türlü gelecek tasarısında “üretim ve eğitim” faaliyetine yer verilmesini istiyoruz. Burada çok disiplinli bir ekibin uzun erimli bir araştırma yapmasına, her şeyi titizlikle kayda almasına, bunları arşivlemesine, üzerine uzun uzun düşünmesine ihtiyaç var. Herhangi bir boş araziden söz etmiyoruz. Bir endüstriyel üretim alanı olarak Tersane’nin İstanbul gibi bir kentle kurduğu organik bir bağ var. Haliç’in tek bakir alanının, tüm Haliç’te koparılmış, tabula rasa olmuş birikime dair güçlü bir potansiyeli var. Öncelikle burası neden artık tersane olamıyor diye düşünmeli mimarlarımız. Neden asırlardır oldu da, bugün olamıyor? Akılsız mıydı burasını yer seçenler? Bu kentin su-gemi-deniz yolu ilişkisinde tarihi tersanelerin ne tür bir rolü var acaba diye de düşünebilirler? Bu rol sona mı erdi? Neden burası endüstriyel sit alanı; bir endüstriyel sit alanının değerleri ne olabilir? Tersanede bu değerler neler? Bunlar nasıl yaşatılır, bunlara artı değer ne şekilde katılır? Bu işin ekonomisi, ülke ekonomisi, gemi üretim-eğitim ilişkisi, sosyolojik boyutu, arka plan ilişkisi vs. nedir? Şimdi bu ve bunun gibi onlarca soruyu, diğer disiplinlerden gelecek onlarca öngörüyü göz ardı ederek, alanı belki de hiç görmeyen veya öylesine bir gezen kişilerin yat limanı-otel demesi kadar, kültür işlevi demesi de tehlikeli. Neden tehlikeli, çünkü aslolana dair bilgisi kısıtlı. Alanın kültürel-mimari-teknolojik vs. değerini bilmeden nasıl bir değer üretir insan? Tabi amaç değer üretmekse… Bu nedenle bütün kenti, kentin toprağını, kültürel mirasını, doğal alanlarını, her türlü değerini tüketmeyi, tüketim alanı olarak yeniden inşa etmeyi kabul etmiyoruz. Bunda payı yokmuş gibi davranan meslek insanlarını da farkındalığa davet ediyoruz. Burada hepimizin söz hakkı var. Salt “iyi mimarların”, uzman hocaların -ki bu alan üzerine neredeyse 20 yıldır çalıştığım halde benim de-, görüşlerine/vizyonuna dayalı bir “yeniden değerlendirme” yetmez. Ayrıca artık meselemiz de sadece bu değil. Kentin yeniden üretiminde kentlinin hakkı olduğunun bilinmesi gerek. Biz de bu alanın yeniden üretiminde söz sahibiyiz. Bu işe soyunan mimarların, uzmanların ülkenin, dünyanın içinde olduğu kapitalist ekonomi-politiğin farkına vararak, bu gidişatın tüm yaşam alanlarımızı ne denli daralttığını görmelerini ve buna alet olmamalarını bekliyoruz. 1913 tarihli harita 550 yıldır faaliyette olan tek örnek olan Haliç Tersanesi, Dünya Mirası Listesi’ne aday bir alan ve aynı zamanda endüstriyel miras. Ayrıca tersane alanında Aynalıkavak Kasrı’nın da içinde yer aldığı 42 tescilli eser bulunuyor. Proje tam olarak belli değil ve bu eserlerin akıbetinin ne olacağı endişe yaratıyor. Eserlerin ayakta kalabilmesi adına kimlere ne görevler düşüyor? Şimdiden alınabilecek önlemler var mı? Alan asırlardır üst üste eklenmiş olan kültürel, arkeolojik, teknolojik, mimari bir değer. Taşkızak ve Camialtı Tersaneleri, Aynalıkavak Kasrı’nın da içinde olduğu bir sit alanı. Haliç Tersanesi de yakınlarda iptal edilen Beyoğlu kentsel sit alanı ve koruma amaçlı imar planı sınırları içinde. Alanda çok sayıda tescilli üretim yapısının yanı sıra tescilli asırlık ağaçlar, cami, çeşme, tarihi duvarlar de var. Üretim yapıları sadece yer üstünde değil, yer altında da donanımı vs. ile devam ediyor. Dekovil hattı, vinçler, gemi üretim kızakları var. Bunlardan Taşkızak Tersanesi’nde Taş Kızak ve Valide Kızağı da tescilli. Burada proje üreten mimarlar tescilli yapıları kısmen de olsa koruyabilir, yeni işlev verebilir. Ama dediğim gibi mesele sadece bu değil ki. Daha en baştan Ulaştırma Bakanlığı’nın bu şekilde bir ihale yapması, ihale dosyasını resmi gazetedeki açıklamaya rağmen saklaması, isteyenlere göstermemesi, buraya yat limanı-AVM gibi işlevleri “ataması”, ihalenin usulsüzlüğü, ihaleyi alan firmanın proje üretim işini mimarlara verme biçimi, mimarların bu alanı kısa sürede tanımak zorunda kalması, bu alanı dert edinen Haliç Dayanışması’nın çağrısına “daha müellif değiliz” türünden gayrı ciddi, geçiştiren bir yanıt vermesi, kent hakkını talep eden dayanışma meselesine dair farkındalığın bu denli zayıf olması… Bütün bunlar olup biterken kalkıp tescilli yapıları korumanın da anlamını sorgulamalıyız. Koruma kimin için, ne için yapılıyor bir düşünmeli. Ben bu durumu gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesi olarak görüyorum. İlk düğme yanlış ise ve çözüp düzeltilmiyorsa istediğiniz kadar uğraşın gömlek hep yanlış iliklenmiş olacak. Tersanelerin komşusu Kasımpaşa’nın Kasımpaşa Platformu isimli bir facebook grubu var, yaklaşık 22.000 üyesi var. Seçim öncesinde Tersaneler’de olup biteni tartışmaya kalkıştık, çok hararetli geçen ve gece yarılarına dek süren tartışmalarda gördük ki, toplumsal ayrışma, kültürel altyapı, beklentiler, o denli farklı ki. Şimdi bu koşullarda varsayalım Tümertekin veya başka bir müellif adayı kendince bir proje hazırladı, yat limanı-AVM işlevlerini daha elle tutulur, akılcı bir yöne çekti, Fettah Tamince’yi de ikna etti, müellif oldu, ne olacak o zaman? O zaman mı Dayanışma’yla ilişkiye geçecek! Bu arada biz de elbet bu projeyi bir yerde göreceğiz, daha ne kadar saklanabilir ki? Hadi projeyi görmedik, çok gizli belge olarak saklandı, elbet uygulamayı göreceğiz, o da örtü altında olmayacak herhalde! (İhale 4 yılı inşaat, 45 yılı işletme süresi olmak üzere 49 yıllığına yap-işlet-devret modeliyle yapıldı, her şey çok acele zaten). Merak ediyorum bu mimarlar bu yolla neye hizmet ettiklerini ne zaman dürüstçe kendilerine ifade edecekler? Daha da ironik bir şey söyleyeyim mi; bu proje veya uygulama bir ödüle aday olabilir övünçle, hatta ödül dahi alabilir, çünkü jüri sadece projeye bakacak. Belki de Mimarlar Odası Genel Merkezi’nin verdiği Ulusal Mimarlık Ödülü’nü alacak. Hep yapıldığı gibi, çok eleştirilen Mimarlar Odası’na eli yüzü düzgün, metrekare hesabının çok sorun olmadığı projeler, profesyonel görselli -pek de yazılı açıklamaya gerek olmayan- posterlerle sunulacak, Oscar töreninde ödülü kapan salonu terk-i diyar edecek, geriye ne tartışma, ne bir iz. Mimarlar çizer, yapar çünkü “boş” lafa, okumaya tartışmaya ne hacet, biz biliyoruz ki her daim! Tüm bu olan bitenler kafamızı da hiç karıştırmaz zaten, öyle netiz…
|
-
"Siz adam olmaz" sene 1961 haziran ayının 20 leri, bir Alman Mühendis Haliç tersanesine gelmiş, 1951 yılında tersanenin modernizasyonu için kendisine yaptırılan projenin akıbetini merak ettiğinden gelmiş ve bakmıştı ki; her şey 1951 deki gibi aynen yerinde duruyor. Projesine el değmemiş; tersanenin müdürü "CEMALETTİN EREN" bey ile bu diyaloğu yaşamakta idi. Sorduğu sorulara aldığı cevap "MEVZUAT MÜSAİT DEĞİLDİ" olunca bu ifadeyi defaat ile kullanmıştı. Bizim yetkililer neden deyince, "ÇÜNKİ MEVZUAT MÜSAİT DEĞİLDİR" deyivermişti... hem de Öz TÜRKÇE... MÜHENDİS SADECE PROJE YAPMAMIŞ TÜRKÇE DE ÖĞRENMİŞTİ... YANITLA