carkent, orman yağmalama örneklerinden biridir; ilk değildir, 'son' olmasını sağlamak pek zordur, sorunun özünde yönetim sistemimiz vardır.
İlk bakışta, merkezi idare yağmayı önleyecek sistemmiş gibi görünür; oysa, tam tersine, toplumun maddi değerleri, yönetim sistemimizdeki temel yanlışlık nedeniyle korunamamaktadır. Konu, Orman Bakanlığı, Büyükşehir ve Beykoz belediyeleri, Koruma Kurulu arasında 20 yıldır gidip gelmektedir.
Mimar Odaları, ilgili dernekler kamuoyunu uyarmaya çalışırlar. Konunun bir parçası yargıya gider. Yargının, içinden çıkılmaz imar yasaları, planları, plan notları, bilirkişi ve orman idaresi raporları arasında karar vermesi kolay değildir.
Sonuçta ne olur? Her makam, olaya karışmış herkes kendini koruyacak bir yasal dayanak bularak işin içinden sıyrılır.
Olması gereken şudur: Ormanlar, tarihi eserler ve doğa varlıkları o çevrede otursun ya da oturmasın, bütün toplumun malıdır. Topluma ait olanı kimin nasıl koruyacağını merkezi idare belirler. Toplumun malına el koyandan mal geri alınır.
Yapılarda kullanılacak malzeme özelliklerinin ve plan tekniklerinin birçoğu da, bütün toplumu korumak amacıyla merkezi idare tarafından düzenlenir. Yapıların dayanıklılığı, kullanılacak malzeme ve elemanların temel özellikleri bunlardandır. Yerleşim yerinde uygulanacak kuralları da, bir köyün, bir kasabanın, bir kentin halk tarafından seçilmiş meclisleri ve onun içinden çıkan yürütme organları belirler.
Merkezi idare ile yerleşim yeri arasında bölge, il, büyükşehir meclisleri de vardır. Onlar da bütün bölgede, ilde, büyükşehirde geçerli kuralları üst meclis kararlarına uygun biçimde belirler, ilan eder ve yürütürler.
Böyle bir düzende, Acarkent olayı yaşanmaz. Çünkü, Beykoz belediyesi veya başka bir meclis, kendine verilmemiş bir yere -ormana- yapı izni veya ruhsatı veremez, verdiğinde geçersiz olur, yargıya gitmeden, tartışmasız iptal edilir.
Böyle bir düzende, ormanda herhangi bir biçimde, -kaçak, yetkisiz ruhsat ve diğer yollarla- yapı yapılmışsa, onlar topluma karşı yapılmıştır, çaresi ve gereği genel kanunlarda yazılıdır; merkezi idarenin veya üst meclislerin koyduğu kurallara, aykırı davranışı o yönetimler önler. Onların işi düzenleme, standart koyma ve bunların uygulanmasını denetlemeden ibarettir.
Böyle bir düzende, yasalara aykırı olanın 'ne olduğu', 'kimin kural dışına çıktığı', 'kuraldışılığın nasıl düzeltileceği' çok açık bilinir ve uygulanır.
Acarkent olayında, Bakan "Kanunun, Anayasa'nın bize verdiği yetki ve sorumluluğu kullandık. Bu noktada kullanmaya devam edeceğiz" demektedir. Kanunsuzluk, yapılanları ilk haline döndürmekle giderilir.
Göreceğiz ama sanıyorum olayımızda bu yapılamaz! Çünkü Orman bakanlığı temsilcileri, Büyükşehir Meclis ve daireleri, Beykoz Belediyesi, açık olmayan karmaşık kurallar içinde karar vermişlerdir. Özetle, yetkileri sade biçimde yazılmamış yetkililer, başka bir yerin kararıyla veya düzenlemesiyle ilişkilendirerek, kanunsuz ve toplum zararına yapılaşmaya izin vermişlerdir.
Ruhsatı veren, başka bir makamın verdiği karara dayanmıştır. Bu durumda yanlışlığın ne olduğu tanımlanamaz, hatanın kimde olduğu belirlenemez.
Acarkent olayından ders alıp, yönetim sistemimizi gözden geçirelim.
|