b>"Kültür Politikaları Yeniden Ele Alınmalıdır!"
2002 yılının Birleşmiş Milletlerce "Kültürel Miras Yılı" olarak ilan edilmesine bağlı olarak Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA) Dünya Mimarlık Günü'nün "Mimarlık ve Kültürel Miras" teması kapsamında değerlendirilmesini belirlemiştir.
Küresel düzeyde, kültürel çatışmaların, kaosun yaşandığı, hegomonyal ve tek kültürlü anlayışın dayatıldığı koşulların yaşandığı günümüzde genelde "kültür", özelde ise "mimarlık ve kültür" ilişkisi temel bir özellik göstermekle birlikte başat bir konum oluşturmaktadır. Bu bağlamda; çok kültürlülüğün, kültürel birikimlerin, somut olarak kültürel mirasın korunması, savunulması yaşamsal öneme sahiptir. Bu çerçevede, somut olmayan kültürel mirasın da ortaya konması ve belgelenmesi önem taşımaktadır.
Aynı zamanda kültürel çatışmanın şiddete dönüştüğü bir olgu olarak da savaşlar; yalnızca halkların can ve mal kaybına neden olmakla kalmamış, aynı zamanda kültürel varlığına ve kültürel mirasına yönelmiş, büyük bir tahribata neden olmuş ve olmaya devam etmektedir.
1 yıl önce başlayan Afganistan saldırısı, benzer şekilde Ortadoğu'da Filistin halkının varlığına kasteden gelişmeler, Irak halkının sonuçlarını yaşamak zorunda kaldığı savaş koşulları ve olası bölgesel etkileri, dünyanın bir çok bölgesinde yaşanan çatışmalarla savaş, tüm vahşetiyle dünyaya dayatılmakta; buna karşı barışın, çok kültürlülüğün, kültürel çeşitliliğin, kimliklerin, kültürel mirasın, uygarlığın ortak değerlerinin savunulması her zamankinden daha elzem hale gelmiştir.
Diğer taraftan, mali sermaye merkezli "küreselleşme ve yeni dünya düzeni" anlayışı doğrultusunda yürütücülüğünü Dünya Ticaret Örgütü'nün yaptığı GATS politikaları çerçevesinde dayatılan "hizmetlerin serbest dolaşımı" ve AB sürecinde hizmet ticaretinin serbestleşmesine bağlı olarak, ülkemiz mimarlığı eşit olmayan koşullarda dışarıya açılmaktadır. Buna karşın ülkemiz, özgün koşulları değerlendirmiş ve buna bağlı olarak öneri geliştirebilmiş ve sunabilmiş olmamakla birlikte, soyut ve içerikten yoksun bir tartışma yürütülmektedir.
Kültür politikalarının belirleneceği ve yasalarının oluşacağı parlamento seçimine 26 gün kala, seçime girecek partilerimiz, kültür politikalarının yaşamsal öneme sahip olduğu koşullara rağmen, kapsamlı kültür politikalarını ortaya koyabilmiş değiller.
Depremsellik koşullarında yaşayan ülkemizde ve depremini bekleyen İstanbul'da; kültürel mirasımızın somut örnekleri olan geleneksel yapılarımızla ilgili bir önlem alınması bir yana ciddi bir öneri dahi yerel ve merkezi kurumlar tarafından ortaya konmamış / konamamıştır. Buna karşın; tarihimizin tanıkları olan bu yapıların terk edilerek yok olmaları, İstanbul'un ormanı, tarım alanları, su toplama havzaları, barajları ile yaşam kaynaklarını oluşturan kentin kuzeyine yönelik yerleşim / yağma politikaları giderek daha fazla gündeme getirilmektedir. Üstelik kimi kişiler bunu dünyada "sürdürülebilirlik / süreklilik" tartışmalarının tartışıldığı ve giderek çağdaş anayasalarda ve yasalarda düzenlemeler yapıldığı koşullarda "bilimsellik" çerçevesinde sunabilmektedirler.
Deprem politikalarında kültürel mirasın yer almaması, "2002 Kültürel Miras Yılı"nda ayrıca sorgulanması gereken önemli bir durumdur. Meslek kültür ilişkisi bakımından güçlü bir ilişkiye sahip olan mimarlık mesleğinin, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından hazırlanan 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası'yla, yapı denetim sürecinden dışlanması; yapı denetimini sadece taşıyıcı sistemi kapsayan bir anlayış çerçevesinde gören, yapı kültürümüzü yok sayan, sosyal-kültürel yaşamımızı gerçekleştirdiğimiz kentlerin, kamu ve toplum yararına, bilimsel ve şehircilik ilkeleri doğrultusunda düzenlemek yerine piyasa taleplerine göre düzenleyen bir davranış olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde, üretim yerine tüketime ve ranta dayalı, çok uluslu şirketlerin güdümündeki politikalarla yaşanan yoğun ekonomik kriz de kültürel varlıkların korunmasında ve mimar meslektaşlarımızın, toplumumuzun kültürel aktivitelerini gerçekleştirememesinde önemli rol oynamaktadır. Bu yılın ilk 7 ayı itibariyle 800 bine yakın insanımızın işinden ayrılmak zorunda kaldığı, dolayısıyla 4 milyona yakın insanımızın geçim sıkıntısına terk edildiği göz önüne alınırsa yanlış politikaların sonuçları ve vahameti daha iyi anlaşılabilmektedir.
Ulusal, bölgesel ve küresel ölçekte yaşanan çok yönlü kriz, tüm kurum ve kuruluşların kültür politikalarını yeniden ele almalarını zorunlu kılıyor ; egemen anlayış olan çatışma ve hegomonyal kültür yerine, müzakere - dayanışma kültürünün egemen olmasının konması yönünde atılacak adımlar ve gösterilecek çabalar, tüm uygarlığın geleceği açısından zorunlu hale gelmiştir.
Uygarlığın zor, karmaşık bir süreçten geçtiği ve kopuşlar yaşadığı süreçte "mimarlık" uygarlık birikiminin taşıyıcısı olduğu gibi, geleceğe ışık tutacak ve yön gösterebilecek güce de sahip! Buna karşın kendini besleyen kaynaklarından koparılmış bir meslek olarak mimarlık, gücünü yeterince kavramış ve pratiğe geçirebilecek durumda değil!
Günümüzde her yönüyle mimarlık - kültür, doğal olarak kültürel miras ilişkisi; her zamankinden daha fazla temel bir öneme sahip. Mesleğin etkinliğinin arttırılması kültür bağının güçlendirilmesinden geçiyor!
7 Ekim 2002
EYÜP MUHCU
Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şubesi
Yönetim Kurulu Başkanı
|