Mimarlık ve içmiiarlığın tarifini yaparken konuyu son derece yuzeysel irdeleyen,yorum yapan insanların cehalet cesaretini tebrik ediyorm.Lutfen İçmimarlık eğitimi veren köklü devlet üniversitelerinin eğitim programlarını detaylı inceleyin,yada kolunuzu kırdığınızda beyin cerrahına gidip tedavi olmaya çalışın.Kabahat ne Türkiyenin çok önemli köşe yazarlarından olan Sayın Oktay Ekşi'nin nede böyle olduğuna inana bir kesim Mimar'ın,kabahat bizim.Kendimizi daha iyi tariflemeliyiz. YANITLA
Nazlı Antakyalı
Mimarcıklar olarak yetiştirilen İç Mimarlar olarak bizler, kabuk tasarlamaya çalışmadan, sınırlarımızın bilincinde ve hatta o sınırlara bağlı olmaktan da keyif alarak meslek hayatımızı sürdürebiliyorken mimarların cesareti bana sadece anlamsız ve komik geliyor... Yazınız ve tepkiniz için tesekkürler. YANITLA
Saim Nalkaya
Mimarlığın zaman içnde farklı uzmanlık alanlarına bölünmesi toplumların bilimsel ve teknolojik gelişmeler paralelinde sürekli değişen ve farklılaşan gereksinmelerinin gereğidir. Mimar Sinan zamanının hem mühendisi (inşaat, tesissat, aydınlatma vb) hem de mimarıydı. Batı'da yazılı basında ilk kez Alberti (15. yy) tarafından savunulan müh ve mimar ayrışması fiiliyata ancak 19. yy da geçirilebilmişti. Mimarlığın farklı uzmanlık alanlarına bölünmesi 20 yy boyunca sürdü. Kent plancılığı, peyzaj miamarlığı, iç mimarlık ve son aolarak da endüstri ürünleri tatsarımcılığı. Frank L Wright (1856-1959) 19 ve 20. yy yapılarının hemen hepsinin iç tasarımını da kendisi yapmıştı. Ne varki bu dönemde hem kentlerin hem de yapıların kapsamı büyüdü. O kadar ki bunların tasarımının tek bir mimarın Fransız Beaux-Arts (güzel sanatlar) ekolü öğretisine dayanan sanatsal ağırlıklı eskizleme yöntemleriyle tasarlanmasının olanaksızlığı ortaya çıktı. Mimarlığın tüm bu yeni ihtisas alanlarının bölünmesini rant ekonomisiyle de açıklamak olanaksızdır. Çünkü bunun sebepleri çok daha derin ve kaçınılmazdır. Dolayısıyla herhangibir yeni yapının oluşturulmasında mimar ve iç mimar ayrımının ülkemizde hala doğru bir tanımının yapılamamış olamsına şaşırmamak olanaksız. Öncelikle bugünün toplumlarında mimarinin tam bir ekip işi olduğunu ya da sadece bir kişi tarafından gerçekleştirilmesinin olanaksızlığını anlamak gerek. Ayrıca mimarın iç mekan tasarımının (ince yapısının, aydınlatmasınını, dekorasyonunun, mobilya ya da ekipman donatısının vb) ayrıntılarında iç mimara gerek duyduğu aşikardır. Bir mimarın tasarladığı iç mekanın döşeme kaplamasının cinsini (örneğin hangi kalitede, hangi yöre mermeri), kalite ve dekor vb unsurlarını ya da sadece en az çizgiyle tanımladığı mobilyanın ölçü, malzeme ve biçimsel ayrıntılarının bilmesi ya da araştırması söz konusu değildir. Bu işleri ancak iç mimar yapabilir. Bu görevlerin nerde başlayıp nerde bittiği aşağı yukarı bellidir. Ancak böyle bir konunun yasalaştırılması ve yasal sınırlamalara tabi kılınması, kanımca gelişmemişliğin bir göstergesidir. Batılı ülkelerde bu tür işler karşılıklı anlayış ve beklentiler doğrultusunda büyük bir olgunluk içinde yürütülmektedir. Bizim de acilen aynı demokratik olgunluğa ulaşmamız gerek. YANITLA
Barış ALKUR
şu cümle aslında herşeyi anlatıyor ''Ülkemizde üretilen binaların kalitesi ortadadır. İçmimar kullanılmadan yapılan binalar estetik ve fonksiyonel değildir. Yapım sürecini yeni tamamlamış binalar dahi içinde tadilat yapılmadan kullanılamamaktadır.'' YANITLA
Mehmet Mesutoğlu
Bu "cevabî" yazıyı gözlerime inanamayarak okudum.
Bu yazı, “Mesleğiniz nedir?” diye soran bir kişinin “Mimarım” cevabını aldıktan sonra bir ikinci olarak “İç mimar mı, dış mimar mı?” sorusunu yöneltmesiyle aynı bilinç düzeyini ve üniversite eğitiminin ne seviyelerde olduğunu görmek açısından önemli bir örnek…
Mimarlığın bir mekân tasarım disiplini olduğunu, temel olarak mekân ihtiyacının korunma amaçlı olarak bir iç mekân kurmaktan doğduğunu, bu “iç” mekânı kurmak için bir kabuk tasarlamak gerektiğini, ancak bu kabuğun iki tarafında kalan alanlardan birinin “iç” diğerinin ise “dış” mekân olduğunu, yine bu kabuk ve birbirinden asla ayrı olarak düşünülemeyecek olan içindeki hacimle, kentsel alanlarda “kentsel mekân”ın oluştuğunu acaba kime ve nasıl anlatmalı?
Mekân tasarımı bir bütündür! Yapılar ve binalar, yapılmalarına neden olan ana ve alt fonksiyonlara cevap vermeleri üzere tasarlanırlar (veya tasarlanmalıdır). Mimari tasarım sürecinde mimar, iç mekânı göz ardı ederek tasarımda bulunamaz (veya bulunmamalıdır). Aksi halde ortaya çıkan ürün mimarlık ürünü olarak düşünülemez! Yani iç mekân kavramı hiç kuşkusuz olarak mimari denen olgunun ayrılmaz parçasıdır. Mimarlık mekân tasarımı (ve sanatı) demektir ve bunun içi, dışı olmaz!
İç mimarlık bölümlerinde eğitim veren mimarların bu değindiğim temeli öğrencilerine ne kadar verdiklerini düşünmeleri için feslerini alıp önlerine koymaları şart sanırım… YANITLA