Son yıllarda yaşanan en ciddi iklim felaketleri, farklı bölgelerde aynı anda
başladı. Bu felaketleri Rusya, Pakistan, orman yangınları, seller diye bir
solukta sayınca meselenin ağırlığı gözden kaçabiliyor. Bu nedenle neyle karşı
karşıyayız, bu felaketlerin iklim değişikliğinin bugün geldiği noktayla ilişkisi
nedir, biraz daha yakından bakalım.
İçinde bulunduğumuz 2010’un iklim felaketleriyle
anılacağının ilk habercisi, Haziran’da başlayan sıcak
dalgalarıydı. ABD’den Rusya’ya ve oradan Çin’e kadar kuzey yarımkürenin
neredeyse tamamı sıcak dalgasının ve kuraklığın etkisi altına girdi. ABD’nin
resmi iklimbilim kuruluşlarından Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi
(NOAA), 17 Ağustos’ta yaptığı açıklamada Temmuz 2010’un ortalama 16,5
dereceyle 1998’den sonra kayıtlardaki en sıcak ikinci Temmuz olduğunu ve bu
yılın Ocak-Temmuz ortalamasının rekor kırdığını açıkladı.
Dünyanın en önemli iklimbilimcisi James Hansen’in
yönetimindeki NASA Goddard Enstitüsü ise 13 Ağustos tarihli son
raporunda Moskova’yı da içine alan Batı Rusya’da yaz sıcaklıklarının normalin
5,5 derece üzerinde seyrettiğini duyurdu. Bu yaz Finlandiya’da 37,2 derecelik
sıcaklıkla rekor kırılıyor, Moskova günlerce 42 dereceye kadar yükselen
sıcaklarla boğuşuyordu.
Son üç ayın sıcak dalgaları ve diğer meteorolojik anomaliler sonucunda
dünyanın çeşitli yerlerinde bazıları tarihte ilk kez görülen iklim felaketleri
meydana geldi. Rusya’da Mayıs sonlarında başlayan sıcak dalgası ve kuraklık
nedeniyle Temmuz’da önce turbalar, yani zemini çürümüş ve kömürleşmiş bitki
tabakasıyla kaplı alanlar, ardından da ormanlar yanmaya başladı. Ağustos’un ilk
yarısı boyunca yaklaşık üç hafta süren orman yangınlarında bir ara aynı anda 800
orman birden yandı. Ağustos’un 10’unda Çernobil kazasının yaydığı radyasyonun en
çok kirlettiği bölgelerden Bryansk’da 20’nin üzerinde yangın çıktığı ve ölçülen
radyasyon düzeyinin yükseldiği açıklandı, ancak hemen ardından Rusya bu konudaki
bütün açıklamaları durdurdu.
Yangınlar sürerken Moskova’nın üzerine çöken duman tabakası nedeniyle her gün
her zamankinin iki katı insan ölmeye başladı. Her ne kadar kayıtlarda orman
yangınlarından dolayı 52 kişinin öldüğü yazılsa da, ölüm istatistikleri
üzerinden yapılan hesaplara göre Rusya’da sıcak dalgası ve yangınlara bağlı hava
kirliliği nedeniyle en az 15 bin kişinin hayatını kaybetmiş olabileceği tahmin
ediliyor. Bu rakam yüksek görünebilir. Ancak 2003’te Güney Avrupa’daki sıcak
dalgaları nedeniyle 50 bin kişinin öldüğü akılda tutulmalı.
Zemberek kuruluyor
Bu arada kuraklık ve yangınlar nedeniyle dünyanın en büyük tahıl
üreticilerinden biri olan Rusya buğday hasatının dörtte birini kaybetti ve
buğday ihracatını durdurdu. Aynı şekilde Ukrayna ve Kazakistan’da da üretim
büyük miktarlarda düştü. Earth Policy Institute’un 12 Ağustos
tarihli açıklamasına göre dünyada sadece 72 günlük tahıl stoğu kaldı. Gıda
fiyatlarında 2007-2008’de yaşanan fırlama öncesinde bu rakam 64’tü. Üstelik
kuraklık nedeniyle sadece buğday değil, milyarlarca insanın ana gıdası olan
pirinç de pahalanmış durumda.
Afrika’da Sahra çölüyle savan kuşağı arasındaki 50 milyonu aşkın nüfuslu
Sahel bölgesi de bu yıl şiddetli bir kuraklık yaşıyor. Batıda Atlantik
kıyısındaki Senegal’den başlayıp Nijer ve Çad’dan geçerek doğuda Sudan’a uzanan
3 milyon kilometrekarelik bu zaten kurak bölgede yağışlar erkenden durdu.
Nijer’de nüfusun yüzde 80’ini oluşturan 12 milyon insan açlıkla karşı karşıya.
Sudan’da 4,3 milyon, Çad’da en az 2 milyon, Burkina Faso’da 4,5 milyona yakın
insan açlık çekiyor, milyonlarca çocuk beslenme yetersizliğine bağlı gelişme
bozukluğu yaşıyor. Bu arada bölgede termometrelerin 50 dereceyi gösterdiği
müthiş bir sıcak dalgası hüküm sürüyor.
Pakistan ise sıcak dalgasının bir başka yüzüne tanık oldu. Ülkenin kuzeyini
üç hafta boyunca vuran muson yağmurları nedeniyle taşan İndus nehri, 160 bin
kilometrekarelik alanı bir tür iç denize dönüştürdü. Bu alan Türkiye
yüzölçümünün beşte birinden fazla. Binlerce köyü ve kasabayı yutan sellerden
20-40 milyon insan etkilendi. Resmi ölü sayısı 2000 olarak verilirken,
milyonlarca insan evsiz barksız kalmış durumda, milyonlarca çocuk açlık ve
salgın hastalıklarla karşı karşıya. Bu felaketin Pakistan’a maliyeti 43 milyar
dolar olarak tahmin ediliyor: Yani ülkenin milli gelirinin dörtte biri. Tarım
alanlarının ve tarladaki ürünün tahrip olması nedeniyle 2011’de beklenen gıda
krizi de cabası.
Bütün bu felaketler medyada “doğal afet” başlığı altında
karşımıza getiriliyor. Dünyanın ciddi televizyon kanallarına çıkan ciddi bilim
insanları bu felaketlerle iklim değişikliğinin bağlantısının “doğrudan doğruya”
kurulamayacağına dair “ihtiyatlı” açıklamalar yapıyor. Bütün bu temkinli hava
sanayileşmiş ülkelerin giderek ağırlaşan iklim borcunu gizlemeye yarıyor. Oysa
James Hansen’in yazının başında andığım son raporu, yaşanan felaketlerle küresel
ısınmanın bağını, lafı evirip çevirmeden kuruyor.
Bugün atmosferdeki karbondioksit miktarı milyonda 392 parçacığı (ppm) bulmuş
durumda. Muhtemelen 2015’e gelmeden 400 ppm’lik “psikolojik sınır” geçilecek.
Oysa artık iyi biliyoruz ki, 350 ppm’yi bile asla aşmamalıydık. Yüzyıllık
hesapları bir yana bırakın, sadece son 40 yılda dünyanın sıcaklığı 0,6 derece
arttı. Sıcaklık artışı o kadar hızlandı ki, iklimi değiştiren mevcut düzen
değişmezse, dünyayı bir başka gezegen haline getirecek 2 derecelik artışın
tamamlanması için bir bu kadar daha beklememiz gerekmeyecek. İklim felaketlerini
giderek daha sık ve daha şiddetli hale getiren zemberek sürekli kuruluyor.
Bundan sadece beş yıl önce Katrina kasırgasına tanık olurken, Pakistan’da bugün
olanları hayal edebilir miydik?
Bugün sıcak dalgaları, seller ve kuraklık nedeniyle hayatları ve gelecekleri
kaybolan, fiyatlardaki artış nedeniyle mevcut gıdaya da erişemeyip aç kalacak
olan insanların çoğunluğu yoksullar ve bu insanlar felaketin nedeninde pay
sahibi değil. İnsanların aç kalmasını engellemek, zararlarını tazmin etmek için
ABD ve Avrupa başta olmak üzere petrole, kömüre ve aşırı tüketime dayalı sanayi
uygarlığını kurmuş ülkeler iklim borçlarını ödemek zorunda. Peki biz onları
küresel ısınmayı durdurmak için fosil yakıtları terk etmeye, yoksullara olan
borçlarını ödemeye ve sahip oldukları kolay zenginlikten vazgeçmeye
zorlayabilecek miyiz?
Küresel ısınma geçen kış Batı’nın büyük kentlerinde yaşanan birkaç soğuk
hafta nedeniyle kaybettiği popülaritesini biraz ağır bir bedel ödeterek de olsa
geri aldı. İklim felaketleri, Kopenhag’da yaşanan büyük hezimet sonrasında
kabuğuna çekilen küresel iklim hareketini yeniden ayağa kaldırmak zorunda.
Hayatta kalmak için ikinci bir seçeneğimiz yok.
Ümit Şahin: İlk raunt 10 Ekim’de. 10/10/10 eylemleri için www.350.org