Evrensel'den Şerif Karataş'ın haberine göre, sürekli göç alan, altyapı ve ulaşım sorunlarıyla boğuşan İstanbul'u ilgili Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Cemal Yalçıntan anlattı. Arazisi kısıtlı şehirlerde, kompakt kentleşme şeklinde yüksek yapılarla nüfusun belirli bölgelerde toplanabildiği bilgisini veren Yalçıntan, İstanbul’da ise henüz bu tip bir kentleşmeye ihtiyaç olmadığını, mevcut yerleşim doyduktan sonra doğu ve batı yönündeki uygun arazilerin değerlendirilebileceğini, siluet nedeniyle yüksek yapılaşmanın hassas bir konu olduğunu, yine de doğal alanların yok edilmesindense siluete etki etmeyecek ve ulaşım ve altyapısı hazırlanmış belli bölgelerde yüksek yapılaşmanın da düşünülebileceğini belirtti. İstanbul’un Maslak ve Ataşehir gibi bazı bölgeleri için yüksek yapılaşmanın artık gerçekleştiğini anlatan Yalçıntan, önemli olanın, tarım alanlarını, su havzalarını ve ormanları korumak olduğunu söyledi. Yüksek yoğunluklu yapılaşmayı sadece gökdelenler olarak düşünmemek gerektiğini belirten Yalçıntan, Kayabaşı gibi kentin çeperinde yer alan ve alt orta gelir grubuna yönelik yerleşmelerin de yüksek sayılabilecek bir yoğunluğa karşılık geldiğini, bunlara TOKİ üzerinden izin verenlerin şimdi yatay yapılaşmadan bahsetmesini anlamadığını söyledi.
İstanbul’un lineer bir kent olmasından kaynaklı bir yayılma sorunu olduğunu anlatan Yalçıntan, planlama üzerine çalışan bilim insanlarının, ekolojinin korunmasına yönelik kırmızı çizgileri olduğunu hatırlatarak, bunlar arasında kuzey ormanlarının ve su havzalarının korunmasının ilk sırada yer aldığını söyledi. Ancak kentin sadece doğu- batı yönünde değil, kuzeye doğru da yayıldığına dikkat çeken Yalçıntan, 3. köprü, 3. havalimanı, Kanal İstanbul gibi projelerin, kuzeye yayılmanın, dolayısıyla ekonomik değeri olan yeni araziler ve bu araziler üzerindeki potansiyel gelişmelerin önünü açmak üzere tercih edilmiş projeler olduğuna vurgu yaptı.
‘Devletin toplum yararına pozisyon alması gerekir’
Yalçıntan, İstanbul’un hiçbir zaman bitmeyen göç sorununa dair de önemli açıklamalar yaptı. Ekonomik göçün hiç bitmediğine, ‘90’lı yıllarda yaşanan zorunlu göçün ardından bu kez uluslararası göçün başladığına ve buna karşılık göçü dengeleyecek politikaların üretilmediğine dikkat çeken Yalçıntan, diğer yandan da İstanbul’un metalaştığının ve bir yatırım aracı olarak görüldüğünün altını çizdi. İktidarın sürekli yeni projeler peşinde olmasının kentin sorunlarıyla değil kentin ekonomik değerini bulması ve ulusal ekonomide canlılığı sağlamakla ilişkili olduğunu anlatan Yalçıntan, “Kentin ekonomik değerini bulması göç meselesiyle birlikte düşünüldüğünde, İstanbul bir şantiye kente dönüşüyor” dedi.
Yalçıntan, bu durumun kentin merkezinde yaşamanın maliyetini arttırdığını, kentin çeperlerindeki yeni gelişmelerin merkezdeki nüfusu çektiğini ve İstanbul’un sınıf haritasının giderek keskinleştiğini belirterek şunları söyledi: “Karşımıza öyle bir İstanbul çıkacak ki, muhtemelen zengin yoksulu görmeyecek. Orta sınıf her ikisini de görmeyecek. Çok ciddi sınıfsal bir harita ortaya çıkıyor. Şehre para kazanma aracı olarak, meta olarak bakarsanız, bu sonuç kaçınılmazdır. Bu sonuç karşısında devlet dışında hiç kimseyi eleştiremezsiniz, devletin toplum yararına pozisyon alması gerekir.”
‘yeni yatırımlara ihtiyaç duymayacak projeler geliştirilmeli’
Prof. Dr. Murat Cemal Yalçıntan, İstanbul’un her geçen gün çekilmez hale gelen ulaşım sorununa da değindi. Ulaşım sorununun nasıl çözülmeyeceğini anlatan Yalçıntan, “Örneğin, bir ulaşım projesi değil, 3. havalimanı ile birlikte ileride Kanal İstanbul’la entegre olacak bir arazi geliştirme projesi olan 3. köprü ile ulaşım sorunu çözülmez” değerlendirmesinde bulundu. Yine, yakın geleceği bile düşünmeyen ve insanların üst üste gideceğini öngörmeyen Metrobüs projesi ile de ulaşım sorununun çözülemediğini anlatan Yalçıntan, “Metrobüs iş görüyor mu, görüyor. Nasıl görüyor? İnsanlar metrobüse binmek için savaş veriyor. Sonrasını görememek dediğim bu. Üç gün sonra talep yükseldiği zaman, yeni yatırımlara ihtiyaç duyulacağını öngörmeniz gerekir. Esas olan, yeni yatırımlara ihtiyaç duymayacak projeleri geliştirebilmek” dedi. Marmaray ve metronun eksikliklerine karşın ulaşım sorununun çözüm için önemli adımlar olduğunu belirtti.
Gündemdeki Üskadar - Kabataş tünel yaya geçidinin ve Kabataş Martı Projesinin de esasen ulaşım projeleri olmadığını, prestij yapıları olarak kurgulandığını belirten Yalçıntan, “Üsküdar ile Kabataş arasında tünel yapmak, bu kente saygısızlık. Bu kentin en güzel şeyi boğazsa, insanları boğazın üstünden geçirmeniz beklenir, boğazın dibinden niye geçirirsin?” diye sordu. Ulaşım alanında uygulamayı da bilen önemli bilim insanları olduğunu hatırlatan Yalçıntan, “Çözüm için bu insanlara güvenmek ve geliştirecekleri projeleri uygulamak lazım. İstanbul’un sembolü martı deyip, martıların yaşam alanlarını yok eden projelerle ömrümüzün uzun yıllarını trafikte geçirmeye, sınırlı kaynaklarımızı da israf etmeye devam edeceğiz” dedi.
Kentsel dönüşüm müteahhitler üzerinden çözülmez
Kentsel dönüşüme konu olan mahalleler için de görüşlerini belirten Murat Yalçıntan, ‘Ben yaptım, oldu’ mantığıyla sorunun çözülemediğini herkesin artık anlamış olması gerektiğini ifade ederek, “Katılımcı, şeffaf süreçlerde geliştirilecek plan ve projelerle vatandaşın evini ve mahallesini istediği şartlarda yenileyebileceği bir düzenleme bekliyor” dedi. Müteahhitler üzerinden yapılan yenilenmenin sorunları çözemeyeceğini belirten Yalçıntan, yeni bir düzenleme ile kooperatifleşmenin önünü açılması gerektiğini söyledi. Yalçıntan, buna örnek olarak, Düzce’de oldukça düşük gelirli depremzedelerin öz kaynaklarıyla 240 konut yapmakta olduklarını göstererek “Devletin de sübvansiyonlarıyla kooperatifleşmenin, mahalle ve komşuluk ilişkilerini de geliştirecek iyi bir yöntem olacağını düşünüyorum İstanbul için. Meselenin ranta havale edildiği süreçte neler olduğunu Fikirtepe’de gördük; komşu komşuyu vurdu” diye konuştu.