Tahsin Aydoğmuş, bir fotoğraf sanatçısı. Hikâyesi tuhaf,
ilginç ve heyecanlı. Memur olarak çalıştığı Ayasofya’nın
sihrine kapılıp onu fotoğraflama isteğiyle başlayan serüveni, Aydoğmuş’u
dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri yapmasına kadar gidiyor. Ayasofya’ya
gönül borcunu ödediği kitap, ABD Temsilciler Meclisi’nin, yani dünyanın en büyük
kütüphanesinde bile sergileniyor. Oradan gelen teşekkür yazısı da Aydoğmuş’u
onurlandırıyor. Sanatçı şimdi de İstanbul’u fotoğrafladığı “Bu Şehr-i
İstanbul”u yayımladı. “Bu Şehr-i İstanbul” kitabında şehri anlatan 105
fotoğraf var. Tamamı siyah beyaz. Shell&Turcas’ın sponsorluğunda okuyucuyla
buluşan kitap, hem İngilizce hem Türkçe içeriğe sahip. Kitabın İngilizce adı da
“Istanbul: A Timeless Journey”. Biz de Tahsin Aydoğmuş’la
buluşup yeni kitabını konuştuk. İşte anlattıkları...
Tanıyanlar bilir
Tahsin Aydoğmuş aslında memur emeklisi. Onu herhangi bir emekliden ayıran
özelliği ise fotoğrafçılığı. Üstelik dünyanın en iyi fotoğrafçılarının aldığı
Leica ödülüne sahip. Merak edenler için bir soru; “ilk makinesi?” Küçük bir
Kodak. Lise yıllarında mahalle maçlarını fotoğraflarken düşmüş bu sevdanın
içine. Bol bol siyah beyaz film banyosu yapmış. Günümüzde de bu işi hakkıyla
yapan nadir isimlerden. Hikâyesi ise memleketi Malatya’dan İstanbul’a yolu
düştüğünde, İstanbul Kültür Müdürlüğü’nün açtığı bir sınava katılmasıyla
başlıyor. Yazılıda yüz üzerinden yüz, mülakatta da on üzerinden on alan
Aydoğmuş, önce Topkapı Sarayı’na sonra da Ayasofya Müdürlüğü’ne çağrılmış. Hatta
Sultanahmet’i de, Ayasofya’yı da ilk kez o gün görmüş. Sonra da Ayasofya
Müzesi’nde memur olmuş. Tarih o zaman 6 Haziran 1979. Emekliliğine, yani 16
Haziran 2003 yılına kadar da orada çalışmış.
Aydoğmuş,
1985’te Pretica marka bir fotoğraf makinesi aldığını, Kültür
Bakanlığı’nın da onu restorasyon eğitimi alması için önce
Milas’a, daha sonra da Venedik’e yolladığında,
kendi deyimiyle “taşların resmini çekmeye” o zaman başladığını söylüyor. Bir
süre sonra da 50 mm. bir objektif ve bir Nikon edinip, o güne
kadar kullandığı renkli pozitifi bırakıp, pozlaması maharet isteyen, ışık
hatasını affetmeyen dia pozitif kullanmaya geçtiğini anlatıyor. Çalışmalarının
en önemli meyvesini ise 1999 yılında aldığını hatırlıyor. Alçakgönüllülük yapsa
da bu ödül fotoğrafçılığın olimpiyatları olarak görülen “Uluslararası
Leica Fotoğraf Yarışması”nda aldığı birincilik. Elbette bunu yerli
yabancı onlarca ödül de izledi.
Gelelim yeni çalışmasına. Ayasofya gibi
“Bu Şehr-i İstanbul” kitabının da sponsoru Shell. Şirketin
CEO’su George Spanoudis bu işin fikir ortağı. Hatta fotoğrafla
o da çok ilgili. Böyle olunca da kitabın akıbeti emin ellerde, ticari kaygı da
yok. Aydoğmuş yeni çalışmasında objektifini İstanbul’un yaşanmışlığı en fazla
olan semtlerine, sokaklarına çevirmiş. “Bu Şehr-i İstanbul” üç bölümden
oluşuyor. İlk bölüm “Zaman”. Anemas Zindanları, Rumeli Hisarı,
Kapalıçarşı, Kariye, surlar, Haydarpaşa, Sultanahmet, Yoros Kalesi’nin enfes
fotoğrafları bu bölümde.
İkinci
bölümün teması “Deniz”. Vapurlar, balıkçılar, boğaz, deniz
keyfi, deniz kıyısında piknik yapan insanlar, Haliç, batık tankerler bölümün
kahramanları. İstanbul’a özel pek çok görsel zihninize kazınıyor burada. Üçüncü
bölüm ise “İnsan”.
Aydoğmuş kitabının bölümlerini,
“Hayatın her alanında heyecanımızı yitirmişiz. O yüzden beyni, gözü ve kalbi bir
arada tutmak gerekli. Benim için de İstanbul hayatın ve heyecanın merkezi.
Zaman, Deniz ve İnsan da İstanbul’u anlatmak için en önemli anahtar kavramlardı”
diye özetliyor.
Kitabın ilk bölümünü Henry Austin
Dobson’un “Zaman geçip gider diyorsun, zaman kalır, biz gideriz,
dostum” sözü anlatıyor. İkinci bölüm Deniz’i ise Nâzım
Hikmet’in “bulut mu olsam, gemi mi yoksa? /balık mı olsam, yosun mu
yoksa?/ ne o, ne o, ne o. / deniz olunmalı, oğlum, bulutuyla, gemisiyle,
balığıyla, yosunuyla” mısraları... Son bölüm İnsan'ı da
Protagoras'ın “insan her şeyin ölçüsüdür” sözü... Aydoğmuş için
her yer İstanbul. Belki biraz cayır cayır yanan, yakılan Haydarpaşa onun için
daha bir özel. Çünkü Haydarpaşa onun İstanbul’a ilk gelişi, buraya sevdalanışı
demek.
Aydoğmuş’un karelerinde kar ve kar altındaki İstanbul’u görüyoruz
sıkça. Nedenini anlatıyor; “Kar bazı şeyleri örtüyor, özellikle de görmek
istemediklerimizi. İnsanlar da temiz değil, belki bizi örtecek kadar kar yağamaz
ama onun geçici arındırıcılığı, çıplak gözü yanıltan haline ihtiyacımız var. Ben
de sanırım karı o yüzden seviyorum”. Başka söze ne hacet!
Tahsin
Aydoğmuş’un fotoğrafları 6 Ocak 2011 tarihine kadar Taksim Fotoğraf Evi’nde
sergilenecek. Bu Şehr-i İstanbul ise koleksiyonerler için yakın zamanda satışa
sunulacak.