Yüksek Şerefiye Oranları Değer Kaybı Riskini Artırıyor



Düzenleyici kurumların makul değer ölçümlerine verdikleri önemin arttığı bu dönemde, Ernst & Young tarafından yayımlanan “Satın alma muhasebesi- Sizi ne bekliyor? Satın Alma Fiyatı Dağıtımı Uygulamaları 2009” (Acquisition Accounting- What’s next for you? A global survey of purchase price allocation practices 2009) raporu, satın alma işlemlerinde şirket değerinin neredeyse yarısını oluşturan yüksek şerefiye bedellerinin tehlikesine dikkat çekti. Raporda yer alan araştırmaya göre, yakın tarihte gerçekleşen satın alma işlemlerinde markalar gibi maddi olmayan duran varlıklar şirket değerinin ortalama yüzde 23’ünü oluştururken, şirket değerinin yüzde 47’sinin ‘şerefiye’ye atfedilmesi dikkat çekiyor. Söz konusu işlemlerin uluslararası finansal raporlama standartlarına göre muhasebeleştirildiği 21 ülkedeki 709 şirketin işlem değerlerinin dağılımının incelendiği rapora göre, birçok şirket, şirket değerinin büyük bir payını şerefiyeye atfederek, bu çalkantılı ekonomik dönemde şirket değerinin büyük bir yüzdesini değer kaybı riskine açık hale getiriyor.

Şirketlerin finansal durumu ve yatırımcının güveni olumsuz etkileniyor

Araştırma sonuçlarını değerlendiren Ernst & Young’ın Global Değerleme Hizmetleri Lideri Jim Eales, satın alma işlemlerinin muhasebe kayıtlarına yansıyan sonuçlarını, satın alma ekipleri tarafından dikkatli şekilde gözden geçirilmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Uluslararası finansal raporlama standartları, her işlemde satın alınan maddi ve maddi olmayan duran varlıkların makul değerlerinin belirlenmesini gerekli kılıyor. Maddi ve amortismana tabi maddi olmayan duran varlıklar, ekonomik ömür beklentilerine göre amorti edilerek şirketlerin gelecek dönemlerdeki kârlarını etkiliyor. İçinde bulunduğumuz zor ekonomik şartlarda, şerefiye unsurunun dalgalanmaya ve değer kaybına daha yatkın bir hale gelmesi, yatırımcıların güvenini ve şirketlerin finansal durumunu önemli ölçüde etkileyebiliyor”.

Türk ve Güneydoğu Avrupalı şirketler, şerefiyenin değer kaybına karşı savunmasız kalıyor

Konuya ilişkin görüşlerini açıklayan Ernst&Young Türkiye Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Müşfik Cantekinler ise söz konusu rapordan elde edilen sonuçların, Türkiye ve Güneydoğu Avrupa bölgesi için de geçerli olduğunu vurgulayarak, şunları söylüyor:

“Çoğu şirket yönetiminin satın alma muhasebesi sürecinde, UFRS 3 yani şirket birleşmeleri standardı uyarınca şirket değerinin yüksek bir yüzdesini şerefiyeye atfettikleri görülüyor. Bazı durumlarda ise şirketlerin herhangi bir maddi olmayan duran varlık belirlemediği veya belirlenen maddi olmayan duran varlıkların değerinin şirket değerinin küçük bir yüzdesini oluşturduğunu gözlemliyoruz. Yukarıda belirtilen uygulama, şirketleri özellikle içinde bulunduğumuz finansal kriz ortamında, şerefiyenin değer kaybına karşı savunmasız bırakıyor.”

Tüketici ürünleri sektörü yüzde 65 şerefiye/şirket değeri oranı ile ilk sırada!
 
Raporda sözü geçen sektörlerden tüketici ürünleri sektörü yüzde 65 ile en yüksek ortalama şerefiye/şirket değeri oranına sahip sektör olarak dikkat çekiyor. Tüketici ürünleri sektörünü, işlem bedelinin yüzde 60’ının şerefiye olarak belirlendiği teknoloji sektörü takip ediyor. Tüketici ürünleri sektöründe maddi varlıklar şirket değerinin sadece yüzde 9’unu oluşturuyor.

Alıcılar tarafından belirlenen maddi olmayan duran varlıklardan; müşteri ilişkileri ve sözleşmeler araştırmaya dahil edilen işlemlerin yüzde 44’ünde gözlemleniyor. Bu varlıkların, özellikle işlemlerin temel olarak müşteri portföyünün satın alınması amacıyla gerçekleştirildiği sigorta ve telekomünikasyon sektörleri için önemli olduğu görülüyor. Markalar (işlemlerin yüzde 31’i) ve teknoloji (işlemlerin yüzde 20’si) ise en çok tespit edilen diğer maddi olmayan duran varlıklar olarak göze çarpıyor.