Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, aralarında köklü kurumların da yer aldığı 13 üniversitenin bölünmesi ve yeni üniversitelerin açılmasıyla ilgili ilk kez konuştu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Özbekistan ve Güney Kore seyahati heyetinde bulunan YÖK Başkanı Saraç, Hürriyet’in sorularına şu yanıtları verdi:
“(Bölünmede yoğunluk gerekçesi) Her birisinin farklı farklı özelliklerinin dikkate alındığı görülmektedir. Mesela bazılarında FETÖ’den kalan binaların yükseköğretime kazandırılması söz konusu. Samsun’da, Gaziantep’te, Kayseri’de bunu görüyoruz. Bazılarında ise ihtisaslaşma; mesela sağlık temalı üniversiteler var bunların arasında. Mühendislik temalı üniversiteler olacağı gibi tarım odaklı olacak olan da var. Bir kısmı ise bölgesel kalkınmaya katkı sağlama amacına yönelik kuruluyor. Bir üniversitemizin ise bulunduğu ilde ve bölgede yurtdışı öğrencileri için cazibe merkezi olma maksadı bulunuyor. Bazı üniversitelerimiz ise başarılı araştırmalar yapmasına rağmen şu veya bu nedenle çok sayıda açılmış meslek yüksek okullarıyla (MYO) boğulmuş. Tabii bu yeni durumu yükseköğretim için bir fırsata dönüştürmemiz lazım. Artık YÖK’e düşen görev, bu yeni üniversiteleri misyon ve ihtisas üniversiteleri haline getirmektir.
Bölünme 10 senedir tartışılıyor
(İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesi) Bu konudaki eleştirileri gözden geçirelim. ‘Böylesine önemli bir karar İstanbul Üniversitesi için şaşırtıcı oldu’, ‘Bu yeni bir durum’, ‘Aceleye getirildi’, ‘Tartışılmalıydı’ deniliyor. Acaba öyle mi? Yaklaşık 10 senedir bu konunun İstanbul Üniversitesi’nde tartışıldığını, üç rektörlük döneminde gündemde olduğunu, kurullarda zaman zaman meselenin irdelendiğini herkes bilir. Demek ki yeni bir durum değil. ‘Bu marka değerini düşürür’ deniliyor, akreditasyonları iptal ettireceği söyleniyor. Halbuki akreditasyonlar üniversiteye değil programlara veya birimlere veriliyor.
Yönetimde zafiyet getiriyor
‘Laboratuvarlar ne olacak?’ deniliyor. Hiçbir şey olmayacak, daha önce hangi fakültede ise orada kalmaya devam edecek. Peki bu yasa çıkınca fakülteler taşınacak mı? Mesela Orman Fakültesi’nin taşınacağı söyleniyor. Hayır, Orman Fakültesi olduğu yerde eğitim ve öğretimine devam edecek. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin Silivri’ye taşınması ise sadece boş bir iddia. Belki bazı birimlerin ileride, zaman içinde diğer üniversitelerde olduğu gibi, hatta İstanbul Üniversitesi’nde de olduğu gibi daha iyi yerlerde hizmet sunmayı tercih etmesi durumu başka. Şunu hatırlamak lazım, İstanbul Üniversitesi Beyazıt’tan Sarıyer’e, Avcılar’dan Cerrahpaşa’ya, Kadıköy’den Çapa’ya, Horhor’a kadar uzanan bir mekâna, daha doğrusu ‘bir coğrafyaya yayılmış’ durumda. Bu yönetimde bir zafiyet meydana getiriyor. Diğer taraftan sayısal büyüklük bazen olumlu sonuçlar doğurur ama buradaki büyüme üniversitenin; rektörlüğün son yıllardaki önemli gayretlerine ve başarılarına rağmen sıçrama yapmasına mani oluyor. İyileşme olsun, değişim olsun ama bize bu değişim değmesin... Peki bu nasıl mümkün olacak? Değişimden korkmamalıyız.
İstanbul Üniversitesiteleri için yeni model
(Yeni bir model mi geliyor?) Böyle de diyebilirsiniz. İstanbul Üniversitesi aslında ikiye ayrılıyor olsa da bu yeni durumun yeniden organize olma olarak nitelendirilebileceği alt normlarda düzenlemeler yapmayı planlıyoruz. Yani ayrı iki tüzel/hükmi kişiliğe sahip bu iki yapının akademik faaliyetlerde birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan ve pek çok mesele ve kararın kendi süreçlerinde başlayıp biteceği yeni bir sistem düşünüyoruz. Böyle yeni bir model gerçekleştirildiği takdirde, bunun güçlü bir sinerji yaratacağını umuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul Üniversitesi’nin yeniden organizasyonundan beklediği kalite çıktısının artması ve kalite çıtasının yükselmesi beklentisini bu iki üniversiteye vereceğimiz yeni imkânlarla behemehal sağlamalıyız. Diğer bir ifade ile bu yeni durum İstanbul Üniversitesi için daha özerk bir sistemi de beraberinde getirecek. Her iki üniversitenin kendi arasında akademik konulardaki ‘bir oluşu’ bu iki üniversitenin araştırma özelliğini daha öne çıkacak. Dolayısıyla bu değişim aslında her iki üniversite için akademik konularda ve alanlarda, disiplinler arası çalışmalarda birlikte yönetişim sergileyebilecekleri daha özerk bir sistemi de peşi sıra getirecek. Karar alma süreçlerinde diğer üniversitelere nispeten daha fazla karar alma yetkisinin bulunacağı bir model, bu imkân şimdilik İstanbul üniversitelerine mahsus olacak ve neticeleri izlenecek.”
Üniversite ile rant bir araya gelmez
(Yandaş isimlere akademide kadro, üniversite arazilerinin ranta dönüştürülmesi ve arazide müteahhitlere kârlı iş alanı açılacak iddiaları) YÖK’ün böyle bir iddiayı haklı çıkaracak yanlış uygulaması olmadı. Hükümetin de bu amaçla bu düzenlemeleri Meclis’e getirdiğini söylemek hiç doğru olmaz. Üniversite rektörlerimize gelince; onlara da sürekli telkinimiz liyakat ve ehliyet temelli bir kadro politikası izlemeleri. Rant meselesine gelince; yükseköğretim ile kat’â bir araya gelemeyecek kavramlardan birisi de ranttır. Bizim bu konudaki görüşümüz bellidir.
Rasyonel temellerde yükselmeli
(İktidar milletvekillerinin illerinde üniversite sayısını arttırma iddiaları) Vekillerimizin niyetleri hakkında fikir beyan etmek doğru olmaz. En nihayet onlar da toplumun beklentilerini dikkate almak durumundadırlar. Bizlere de düşen, yasalaşarak kurulduğu takdirde bu üniversitelerin rasyonel temeller üzerinde yükselmelerine yönelik planlama yapmak ve bunun için gereken tedbirleri almak.
Araştırmaya yeni destek
(Araştırma üniversitesi seçilenler) İstanbul, Gazi ve Erciyes’in de aralarında bulunduğu araştırma üniversiteleri projesi, YÖK’ün projesidir ve YÖK olarak bu üniversitelerimizin yeni durumda araştırma fonksiyonunu daha iyi yerine getireceğine dair güçlü tahminlerimiz ve çıkarsamalarımız var. Kaldı ki araştırma üniversitelerimize yönelik yeni destek programlarımızı da yakında açıklayacağız.