Türkiye, Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsılırken bir yandan da yaralarını sarmaya başladı. İlk etapta depremden etkilenen 10 ilde mart başında 30 bin konutun inşasına başlanacağı açıklandı. Peki bu yeni yapılanma sürecinde nelere dikkat edilmeli? İTÜ Mimarlık, Şehir ve Bölge Planlaması Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azime Tezer’e sorduk…
Yıkımın bu kadar büyük olması sadece depremin büyüklüğüne bağlanabilir mi?
Tamamıyla depremin büyüklüğü ile ilişkilendirilemeyeceği kanısındayım. Nasıl sahada hasar görse de yıkılmayıp en azından tahliye imkanı sunan, çökmeyen ve hatta ufak hasarlarla etkilenmiş yapılar mevcut ise, bu bize yeterince kanıtlıyor ki, yapının dayanım göstermesi büyük afetlerde kritik bir konudur ve bu da ancak gerekli mühendislik hizmetini almasıyla mümkün olabilir. Bizler vatandaş olarak maalesef mühendislik hizmeti alıp almadığını bilmeden yapılar içine giriyoruz, temelde ekonomik sebeplerle.
Afet yönetiminde ne gibi eksiklikler, sıkıntılar vardı? Daha iyi olması nasıl sağlanabilirdi?
Bu deneyimde de gördük ki sadece merkezi idare afet yönetimi sorumluluğu olan kurumlarla büyük bir afetin yönetilmesi mümkün olamıyor. Bu nedenle sivil toplumu yerel halkı afet anında nasıl davranacağı ve birbirleriyle nasıl entegre olacakları konusunda kapasite olmadan yönetemeyiz. O nedenle bireyin mağdur olmaması, yerel yönetimin süreçte ekarte olmaması, merkezi yönetimin temel sorumluluğunun süreçte hizmetlerin sunumunda güven ortamını sağlaması hassas önem taşıyor kanımca.
Yeniden yapılanma sürecinde dikkat edilmesi gerekenler hususlar nelerdir?
Yeniden yapılanma bir fırsat olarak değerlendirilmeli, buradaki ve benzeri kentlerimizdeki sağlıksız kentsel dokunun dönüşümü için. Ancak şuan sahadaki en öncelikli konu güvenli yapılarda (mevcut sağlıklı kamu tesisleri gibi) kalıcı çözümlerle ilerlemeli. Çadır-konteyner kurulup sonra bunları çöp olarak atmak yerine kentlerimizde acil kalıcı, afet anında yeniden kullanılabilecek ve normal yaşam içinde de işlevi olan toplumsal, spor, rekreasyon, ikincil eğitim yapıları vb. yapılanmalar yanı sıra, mevcut ticaret yapıları içinde de entegre ederek çözümlemek daha kalıcı ve sürekli maliyet gerektirmeyen, kaynağımızın daha efektif kullanılmasını sağlayan çözümler olacaktır.
Şu an bu şansımız yeterince geniş olamasa da bu yaklaşım mevcut durumda da dikkate alınabilir. Çadır ya da konteynerlerin kentin içinde yaşamın bir parçası, afetler konusunda bilinçlenme amaçlı kullanılması yaygınlaşabilir.
Yeni yerleşim alanları için yer seçimi, şehir planlaması nasıl yapılmalı?
Sorun sadece yeni yerleşim alanları değil kanımca, tüm yıkılan alanların boşaltılacağını düşünemeyiz, mülkiyet hakları, pek çok konu var. Ancak zemin yapısına göre yerleşime uygunluk derecelendirmesi yapılıp hiç yerleşilmemesi gereken alanlar dışında gerekli mühendislik önlemlerini yapısal boyuta taşıyarak ve kentsel alanda yoğunlukları riske göre kontrollü dağıtarak kentin daha güvenli ve sosyal, kültürel donanımını dikkate alarak gelişmesi sağlanabilir.
Denetim mekanizması için önerileriniz neler olur?
Gerek yapısal, gerekse mekansal planlama boyutu ile mimari, inşaat, yer bilimleri ve şehir planlama disiplinlerini içerecek şekilde siyasetten bağımsız, ilkeleri önceden belirlenmiş, mevzuatla tanımlanmış koşulların kontrolünü yapacak meslek odaları, akademi, yerel yönetim, STK'lar ve merkezi yönetim kurumlarından teşkil edilen bağımsız örgütlenmeler söz konusu olabilir mi acaba?
Sonuçta siyasetin bu kadar etkisi altında kalan mekanizma ile kurumlardaki teknik personelin rasyonel karar üretme özgürlüğü olamıyor. Uygulamada her teknik birim bir üst amirinden gelecek karara göre hareket ederse temelde, o durumda teknik bilgi ve becerisinin bir anlamı olamıyor.
Gerek demokratikleşme sürecimiz gerekse bunca yetişmiş teknik personelin mesleki alanında özgürleşmesi karar alma ve karara katılma özgürlüğünü hissedebilmesi çok önemli. Aksi halde sorumluluk da paylaşılamıyor. En sonunda da bu bir doğal olay deyip hiç bir sorumlu bulamayabiliriz.
(Fotoğraf: AA)