Yine, Yeniden Taşkışla'da



İTÜ gelenekleri ve sürekliliği içinde Taşkışla'nın eğitim kültür binası işleviyle korunmasına katkıda bulunmak amacıyla 1990 yılında kurulan Taşkışla Eğitim ve Kültür Derneği'nin Taşkışla'da öğrenim görmüş bütün İstanbul Teknik Üniversitelileri biraraya getirmek için her yıl Mayıs'ın 4. Cumartesi'ne denk gelecek şekilde düzenlediği 'Taşkışla Günü', 28 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştirildi. Önce Dernek tarafından yenilenen 109 numaralı salonda biraraya gelerek bellek tazeleyen mezunlar, daha sonra Taşkışla avlusunun tadını çıkardılar.

Taşkışla'nın öğrenciler ve mezunlar için taşıdığı önemin altını çizen Taşkışla Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Celal Uygur, "Taşkışla, Kültür Vadisi’nde yer alan birinci derecede tescilli bir tarihi yapıdır. Dünyanın hiçbir yerinde eğitimiyle böylesine özdeşleşmiş bir bina yoktur. Avluları, koridorları, yapısıyla öğrenciler için çok heyecan verici bir binadır. Kendine çok uygun bir mesleğe adanmış bir yapıdır" dedi. "Taşkışla avlusunun, Taşkışla öğrencileri için ayrı bir yeri vardır. Mezunlar öğrenciliklerinde orada kağıttan top yapıp oynamışlardır, birbirlerini havuza atmışlardır" diye devam eden Uygur, yerleşkenin öğrencilerin mimari tasarımdan endüstriyel tasarıma, şehir planlamadan peyzaj’a bütün disiplinleri birebir yaşayabilmeleri için büyük bir fırsat olduğunu ifade etti. Eğitim kalitesinin korunabilmesi ve geliştirilebilmesi için mezunların maddi ve manevi katkılarının önemini vurgulayan Uygur, "Yönetim, kıt kaynaklarıyla ihtiyaçların altından kalkmakta zorlanıyor. Dolayısıyla dernek ve mezunlar olarak, sosyal sorumluluk gereği eğitim kalitesini artırmak için hem yönetime yardımcı olacak hem de çevresini harekete geçirecek projeler geliştirmek için çalışmamız çok önemli" dedi. Başkan Uygur, İTÜ Senatosu tarafından çalışmaları nedeniyle Taşkışla Eğitim ve Kültür Derneği'ne verilen Gümüş Arı ödülünün gururunu da mezunlarla paylaştı.

İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanı Orhan Hacıhasanoğlu da, gerçekleştirdikleri birçok proje olmasına rağmen gerçekleştirmek istedikleri daha fazla proje olduğunu aktararak, gündemlerindeki başlıkları anlattı. Taşkışla'daki restorasyon ve fiziksel iyileştirme çalışmalarından bahseden Hacıhasanoğlu, önemli hedeflerinden birinin de koruma imar planında turizm alanı olarak işaretlenen Taşkışla arazisinin 'eğitim' alanı olarak değiştirilmesi olduğunu söyledi. İTÜ Mimarlık Fakültesi Müzesi ve daha hızlı modelleme yapılabilmesi için oluşturulacak laboratuar çalışmalarına da değinen Hacıhasanoğlu, bütün mezunların öğrenci kartlarının dijital ortama aktarılacağı bir veri tabanı projesinin çalışmalarının da sürdüğünü belirtti.

İnşaat Fakültesi'nin son yıllarını Taşkışla'da yaşayanlar da oradaydı



2010 Taşkışla Günü, Taşkışla'da eğitim görmüş inşaat mühendislerinin de buluşmasına sahne oldu. 1982 yılında Taşkışla'nın kapısından adım atan, ama 1984 yılında İnşaat Fakültesi Maslak'a taşınınca oraya gitmek durumunda kalan İnşaat Fakültesi mezunları da Taşkışla'daydı. Yaklaşık 15 yıldır her sene buluştuklarını ve toplanma noktalarının her zaman Taşkışla olduğunu anlatan Atilla Dilaver, duygularını "08 Kasım 1982 günü hayallerimin okulu için buraya geldim. Çocuklaşıyorsunuz; iş hayatında kimsenin bilmediği, tanımadığı, ama buradaki insanların aşina olduğu, tanıdığı bir Atilla var bu bahçede, bu okulda. İTÜ’ye çok şey borçluyuz; burası bize hem teknik hem de sosyal anlamda çok şey verdi" sözleriyle dile getirdi. Dilaver, hala iki fakültenin ayrılmasının doğru olmadığı görüşünü taşıyor:

"Biz, 1982 yılı girişliler olarak iki yıl Taşkışla’da okuduk. Fakülte, 1984 yılında Maslak’a taşındı. Maslak şimdiki gibi değildi; ulaşım zordu ve kampus tamamlanmamıştı. 'Kurtlar geliyor' diye şakalaşırdık kendi aramızda. Biz, İTÜ’ye ilk adımımızı Taşkışla’dan attığımız için, Maslak’ı hiçbir zaman sahiplenemedik, benimseyemedik. İki okulun ayrılmasını yanlış buluyorum, çünkü ikisi de iç içe çalışması gereken nadir mesleklerden. Bu iki fakülteyi birbirinden uzaklaştırıp, bir anlamda mühendisler ve mimarlar arasına mesafe koymuş gibi oldular. Sonraki yıllarda okuyan mimarlık ya da mühendislik öğrencilerinin aynı kampüste, aynı binada okumanın getirdiği iç içeliği, sıcaklığı yaşama şansı olmadı". 



Taşkışla binası

Bugün İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mimarlık Fakültesi olarak kullanılan yeni-Rönesans üslubunda Osmanlı kışlası. İngiliz mimar Williams James Smith ve yardımcısı Osmanlı kalfa İstefan tarafından 1846-52 arasında, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane (Askeri Tıbbiye) için hastane olarak yapıldı.Kırım Savaşı (1853-56) sırasında Osmanlıların müttefiki Fransızların yaralıları burada tedavi edildi. Savaştan sonra uzun süre boş kaldığı için harap olan yapı, 1860'ta onarıldıktan sonra kışla olarak kullanılmaya başladı. 31 Mart Olayı sırasında içinde kalan Ava Taburu askerleriyle Hareket Ordusu birlikleri arasındaki çarpışmalara sahne oldu. Cumhuriyet'ten sonra 1928'de Maarif Vekâleti'ne verildi; 1943-50 arasında büyük bir onarımdan geçirilip yeniden düzenlenen yapıya İTÜ Rektörlüğü ile Mimarlık ve İnşaat fakülteleri yerleştirildi (1946).

1983'te Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu tarafından aynen korunması gerekli 1. sınıf tarihsel anıt olduğu kararı alındı. Ama İTÜ'nün 1980'de kent içindeki eski yapılarından Maslak'taki yeni kampusuna taşınmaya başlaması ve Taşkışla'dan da İnşaat Fakültesi'nin çıkmasıyla, dönemin hükümeti yapının otel haline getirilmesi için boşaltılmasını istedi. 1987'de de Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulu otele dönüştürülmesini uygun görünce, Taşkışla 49 yıllığına bir yapı firmasına kiralandı. Bunun üzerine öğrenciler ve öğretim üyelerinin direnişiyle, bazı öğretim üyeleri 1988'de İdare Mahkemesi'nde iptal davası açtılar. Mahkeme önce yürütmeyi durdurma karan aldı, 1989'da da tüm idari işlemleri iptal ederek Taşkışla'nın İTÜ'de kalmasını kararlaştırdı. Yapı daha sonra İTÜ'nün mülkiyetine verildi.

Taşkışla dikdörtgen planlı, ortası avlulu, bir bodrum ve iki tam katlı bir yapıdır. Köşelerindeki bölümler hem cepheden dışarıya doğru taşırılarak, hem de üç katlı yapılıp çatıdan daha yukarıya yükseltilerek vurgulanmıştır. Cephelerde katlar birbirinden yatay silmelerle, bütün pencereler de birer çift gömme ayakla aynlmıştır. İkinci kat pencereleri, üstlerindeki üçgen alınlıklarla daha belirgin hale getirilmiştir. Yapıya batı cephesinin ortasında yer alan, Eski Yunan taklidi sütunların taşıdığı bir portikten girilir. Plan şeması her iki katta da aynıdır ve bütün yapıyı dolanan bir koridorla buna açılan büyük mekânlardan oluşur. Batı ve doğudaki uzun kollarda koridor ortadadır; kuzey ve güneydeki kollarda ise bir yanı iç avluya bakar.