Yine Deprem, Yine Deprem...



6 büyüklüğünde bir deprem ve yine can ve mal kaybı... Bu büyüklükteki bir deprem, deprem afetini ciddiye almış ülkelerde bazı yapılarda birkaç çatlakla atlatılırken, bizim ülkemizde gerçek bir afeti beraberinde getiriyor... Özellikle kırsal alandaki yapı stokumuz 6 büyüklüğünde bir depreme dayanamıyor. Bu yapı stokunun büyük bir bölümü kerpiç evlerden oluşuyor. Yapılar denetimsizlikten, taşıyıcı sistemlerinin hatalı kurgulanmalarından dolayı dayanaksız ve görüldüğü gibi orta büyüklükteki bir depremde yıkılıyor...

Yıllardır, özellikle kırsal alandaki yapılarla, büyük kentlerdeki kaçak yapıların deprem riski en büyük olan yapılar olduğunu üzerine basa basa dile getiriyoruz. Maalesef bilim insanlarının bu feryadını hiç kimse ciddiye almıyor.

Depreme dayanıksız olan bu yapıları yıkmadan veya güçlendirmeden kullanmak veya kullanımlarına izin vermek insanlık suçudur. Bu söylemi dile getirmek için, ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üyesi, ne de Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerine üye olmak gerekir...

Salt jeolojik veya jeofizik alanlarda bilimsel çalışmalar yapmak Anadolu halkını deprem felaketinden kurtarmıyor. Ülkemizin birinci derecede deprem bölgesi olduğunu herkes biliyor. Ancak, bu bilgi de bizi depremden korumuyor. Yapılacak işin başında, bir gün dahi zaman kaybetmeden yerel veya merkezi yönetimlerin riskli yapıları tespit etmesi ve bu yapıları gerekli yasal düzenlemeler yapılarak kullanıcısının izni alınmadan yıkmaları veya güçlendirmeleri gerekmektedir.

Kuşkusuz, yapıların yıkılması halinde, kullanıcıların geçici barınaklarda iskânları sağlanmalıdır. Bu işlemin maliyeti ne olursa olsun devlet bunu gerçekleştirmelidir. İnsan canından daha kutsal ne olabilir? Kuşkusuz böyle bir işlem bir plan çerçevesinde ve uzun vadede yapılabilir. Önemli olan, planlı, programlı olarak başlamaktır.

Devletimizin üst yöneticilerine sesleniyorum... Yapılarımızı, onarmadığımız veya yıkıp yeniden yapmadığımız sürece halkımız sürekli deprem mağduru olacaktır. Canını da, malını da, hayvanını da kaybedecektir. Lütfen bir an evvel deprem riski büyük olan konutların tespitini yapalım ve gerekli önlemleri alalım.

Uzun vadede yapılacak işlerden biri de, halkımıza deprem felaketinin bütün boyutlarıyla anlatılmasıdır. Bu anlatımın örgün ve yaygın eğitimle gerçekleşebileceği ve bu nedenle de ilk eğitimden üniversite eğitimine kadar eğitimin her kademesinde deprem konusu ders programlarında geniş bir biçimde işlenmelidir. Ayrıca, yazılı ve görsel medyada da deprem konusuna salt deprem olunca değil, her zaman ağırlıklı bir biçimde yer verilmelidir.

Depremle ilgili kavramları da maalesef halkımıza bir türlü anlatamadık. Örneğin, depremin şiddetiyle büyüklüğü birbiriyle karıştırılıyor. Depremin neden olduğu zararın tanımlanmasında kullanılan “şiddet” kavramı, çoğu kez yanlış bir biçimde depremin fiziksel büyüklüğü ile, başka bir deyişle deprem sonucunda ortaya çıkan enerjinin ölçümü ile karıştırılmaktadır. Yine halkımıza anlatılamayan konulardan biri de yapılarda kullanılan inşaat malzemelerinin deprem yönünden irdelenmesiyle ilgili sorunlardır. Örneğin, kerpiç depreme dayanaksız, betonarme dayanıklı gibi... Bu tür bir değerlendirmenin yanlış olduğu, önemli olanın malzemelerin “doğru” bir biçimde kullanılması ve taşıyıcı sistem kurgusunun yine “doğru” bir biçimde gerçekleşmesinin sağlanmasıdır. Her tür malzemeyle depreme dayanıklı yapı inşa edilebilir, önemli olan “mühendisliğin” gereğinin yapılmasıdır. Böyle bir olgu da, ancak eğitimle sağlanır.

Önerim, zaman kaybetmeden yukarıda özet olarak saydığım sorunlara ciddi bir biçimde eğilmek ve uzun vadeli programlarla sorunun çözümünü sağlamaktır. Başta inşaat mühendislerine ve mimarlara büyük görevler düşmektedir. Özellikle, üniversitelerimize ve meslek odalarımıza sesleniyorum!.. İnsan canından daha kutsal hiçbir şey olmadığı gibi, ülkemizde çağdaş toplumcu ve kamu yararına en yüksek düzeyde arka çıkmanın yöntemlerinden biri de deprem sorununa bütün boyutlarıyla sahip çıkmak olmalıdır. Depremler olmadan, daha fazla insanımız ölmeden depreme karşı gerekli önlemleri almamız için, meslek odalarımız önderlik yapmalıdır. Gerekirse hukuk savaşıyla, gerekirse eğitimle, gerekirse meslek politikalarıyla, “depremle yaşama” söyleminin altı meslek odaları tarafından doldurulmalı, başka deyişle bu söylemin ne anlama geldiği ortaya konmalıdır.

Ülkemizin en önemli sorunu insanımızı depremden korumaktır. Göz göre göre insanlarımızı ölüme terk etmek insanlık suçudur.