Temeli 1946'da Lütfü Kırdar'ın belediye başkanlığı döneminde atılan, çeşitli politik nedenlerle yapımı ancak 23 yılda tamamlanarak 1969'da açılan Kültür Sarayı, Kasım 1970'te çıkan yangında kullanılmaz hale geldi ki, yangın ve sonraki gelişmeler başlı başına bir inceleme konusudur aslında. Yıllar sonra, binanın yapımında da çalışmış olan dünyaca ünlü mimar Hayati Tabanlıoğlu'nun önderliğinde, bina yeniden inşa edildi ve 1978 yılında Atatürk Kültür Merkezi (AKM) adı altında İstanbul'un sanat yaşamındaki önemli yerini aldı.
AKM; 1300 kişilik opera, 500 kişilik konser salonu, 250 kişilik Oda Tiyatrosu ve sinema, sergi salonlarıyla (150 kişilik Aziz Nesin Sahnesi de bu bütünün bir parçasıdır bence) büyük bir boşluğu dolduruyor. Her kesimden ve yaştan insanın buluştuğu bir sanat merkezi olarak İstanbul'a canlılık katıyor, onunla özdeşleşiyor.
Zaten bu tür binalar değil midir bir şehrin sanat yaşamını canlandıran? Londra, Paris, Viyana, Stockholm... Hepsi de en azından 100 yıllık opera ve tiyatro binalarıyla bezenmiş olmanın keyfini çıkartıyorlar. Biz ise eskidiği gerekçesiyle elimizdekini yıkmaya hazırlanıyoruz!
Neden yıkılıyor?
Evet, şu günlerde AKM'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yıkımı söz konusu. Bilindiği gibi, 1997'de dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay, AKM'nin "kültür varlığı" olduğunu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu'na tescil ettirmişti. Bugün, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu tescili kaldırmak için girişimde bulunduğunu öğrenmek şaşırtıcı.
Neden bu yıkım isteği? Neden onarım değil de yıkım? Arsanın ve yanındaki büyük oto-park alanının sağlayacağı rant mı bu kararın alınmasında etken? Her ne kadar İstanbul 2 No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan "Israrla üzerinde durmak istediğim, burada mutlaka Atatürk Kültür Merkezi olacak. Burada başka bir şey yapılamaz" diyorsa da, böyle bir yıkımın ardından yaşanacakları tahmin etmek hiç zor değil.
Ayrıca da elde mevcut bir proje var mı? Nedir yıkılıp da yapılmak istenen? Sanat çevreleri bu ciddi sorunun üzerine hassasiyetle gidecektir kuşkusuz. Kendi akışına bırakılmaması gereken bir durum. Bunu sorgulamak da, her ne kadar Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Atilla Koç, yıkıma karşı çıkışı "gericilik" olarak nitelendirse de, İstanbullu sanatseverlerin en tabii hakkı.
Sanatsal kalkınma
İstanbul, özenle koruyamasak da, kültürel ve tarihi zenginlikleri, doğal güzellikleriyle dünyanın sayılı şehirlerinden biri. Sanatsal anlamda da aynı konumda olmak zorunda, çünkü çağdaşlık çizgisini yakalamanın gereklerinden biri de bu. Sanatsal kalkınmada, bir kentin, sanatın her türünün icra edilebileceği mekânlarla zenginleştirilmesi, yeni alanlar yaratılması kaçınılmaz. Bu açıdan bakıldığında yıkmak yerine yapmak temel hareket noktası olmalı. Ne yazık ki yıllardır bunun tersi bir durumla iç içe yaşamaktayız.
Ayrıca, İstanbul gibi bir büyük kente tek bir opera salonu, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda konser salonu yeterli mi? Bale ve dans toplulukları için donanımlı salonlarımız neden yok? Tiyatro salonları neden bu kadar az? Toplum olarak birlikte yaşamaya alıştığımız, kanıksadığımız sorunlar bunlar. Sorgulamıyor, kabulleniyoruz. Belki de bugüne kadar sorgulamadan kabullendiğimiz için, AKM'nin yıkımı bir kez daha gündemde. Hem de İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti seçildiği 2010 yılına çok az bir zaman kala...
Ya Şan Tiyatrosu?
Alışveriş merkezlerine meraklı bir toplumuz. Sağımız solumuz alışveriş merkezi. Nişantaşı-Levent arası bir nefeste beş tane sayabilirim. Yıllar önce Kuveyt'te şahit olduğum furyayı anımsatıyor bana son yıllarda yaşadıklarımız. Aramızdaki fark; onlar çölün ortasına dikiyordu binaları, biz bir şeyleri yıkıp başka bir şeyler yapıyoruz...
Şu günlerde, 1987'de yanan, daha doğrusu yakılan Şan Tiyatrosu'na yönelik rivayetler de dolaşıyor ortada... Büyük bir alışveriş merkezi için görüşmeler yapıldığı söyleniyor. Şan da Beyoğlu'ndaki Saray Sineması gibi kocaman bir binanın sütunları arasına sıkışıp kalacak mı acaba bu gidişle? Halbuki birkaç dokunuşla orası Paris'in Atelier Berthier Sahnesi'nden daha mükemmel bir gösteri mekânı olabilir. İstanbul'a sanatsal bir renk katabilir, diğerinin Paris'e kattığı gibi...
Hep birlikte, bu mekânlarla ilgili gelişmelerin takipçisi olmalıyız.