ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Yönetim Kurulu eski Başkan Yardımcısı Mimar Selçuk Avcı, yeşil bir binanın temel olarak hangi özelliklere sahip olması gerektiğini şu sözlerle açıklıyor:
“Çoğu kişi yeşil bina deyince tam anlamıyla yeşillerle kaplı bir bina hayal eder.Hatta yeşile boyanmış bir bina bile düşünenler olabilir. Ama tabii ki yeşil bina bunlardan hiçbiri değil. Yeşil bir bina, yani çevreye duyarlı bir bina doğadan öğrenir ya da doğayı taklit eder.Aslında yakın zaman öncesine kadar geleneksel mimari tam olarak bunu yapıyordu.”
Doğaya yakından bakıldığında alınabilecek birçok ders bulunacağını düşünen Selçuk Avcı bir doğa harikası olan Afrika karıncalarının yuvalarından örnek veriyor: “Afrika karıncalarının gece ısının 2 dereceye düşüp, gündüz 40 dereceye yükseldiği iklim koşullarında inşa ettiği tepeleri ele alabiliriz.Karınca yuvaları, karıncalar için optimum ısı olan 30 Co’yi muhafaza etmek için inşa edilmiştir. Bu tip doğa gözlemleri tasarıma şekil verip onları daha yerel hale getirebilir. Turkiye’nin güney doğusunda, Urfa yakınlarında bulunan Harran bölgesinin sakinleri, yüzyıllardır kerpiç evlerde yaz kış zorlu hava koşullarına karşı herhangi bir karmaşık iklimlendirme cihazına başvurmadan yaşamayı belki de doğanın bu tip mucizelerine öykünerek başarmışlardır.”
Türkiye’de yüzyıllar geçtikçe doğadan öğrenme geleneğinin unutulduğunu dile getiren Selçuk Avcı sözlerine şöyle devam ediyor: “Mardin ve İstanbul’da birbirinin aynı olan yapılar bu tavır ve bakış açısıyla inşa edildi. Birbirinin aynı olan ve hiçbir çevre ve iklim koşuluna cevap vermeyen betonarme yapılar... Burada kesinlike bir yanlışlık var!”
‘Yeşil bina’ tanımının yüzyıllardır süregelen, doğadan ve geleneklerden öğrenilen bir bina anlayışı geliştirdiğini, bunların tam olarak anlaşılabilmesi için ise mimarların bilimsel bir temele sahip olmalarının zorunlu olduğunu dile getiren Avcı, ülkemizde verilen mimarlık eğitiminin bu açıdan yeterli olmadığını da sözlerine ekliyor:
“Mimarinin estetik ve şekilcilikten ibaret olduğunu düşünmeyi bırakıp sofistike ve karmaşık bir form bilimi olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Dolayısıyla, bu bilimi mimarlık eğitimi sürecine entegre etmeliyiz ki, mimarlar iş hayatlarında dünyaya açıldıklarında yüzyıllık bu bilgilerle donanmış olsunlar.”