Yesemek 3 Bin Yıl Sonra Canlandı



Hititlerden kalma Yesemek açık hava heykel atölyesinde yeniden çekiç sesleri duyuluyor. Yesemek'in dünyaya tanıtımı için gerçekleştirilen projeye katılan genç heykeltıraşlar, 3 bin yıl önceki meslektaşlarının işlediği bazalt taşlarından heykeller üretiyor.

Ünlü Alman arkeolog Karl Humann 5 Nisan 1888'de, İskenderun Limanı'na 20 kazma, 12 tırmık, bunlar için 100 adet yedek kazma sapı, 55 kürek, 12 el arabası, 57 toprak taşıma sepeti, iki demir kaldıraç, iki ağır çekiç, üç halat ve bir makaralı pranga, çelik dingili ağır bir arabayla indi. Amacı Genç Keyhüsrev'in, Büyük İskender'in, Haçlı Ordularının izlediği yoldan geçerek; Sarımazı Yaylası, Amik Ovası üzerinden İslâhiye'deki ünlü Hitit kenti Zincirli'ye varmaktı.

Humann, at sırtında üç günde ulaştı İslâhiye'ye. Günümüzden yaklaşık 120 yıl öncesinin İslâhiye'si Humann'a göre 'sağlığa aykırı elli kadar pis kulübeden meydana gelmiş bir kasaba'ydı.

8 Nisan 1888 Pazar günü 13 kişiyle İslâhiye'den Zincirli Köyü'ne doğru yola çıktı Humann, ancak köyde gördükleri de hiç iç açıcı değildi. Zincirli Köyü'nü "Burada korkunç derecede pis insanlar, Kürtler ve Ensariler oturmaktaydı. Köyün her yanı ıslak çamur içindeydi" diye anlatır. Tarihin derinliklerine doğru ilk kazma vurulur. Ortaya çıkacak olan ilk tunç çağından Roma dönemine kadar uzanan bir yerleşme alanıdır. Kentin içinde geleneksel Hitit üslubunda, sakalsız, atlı ya da avcı figürleri vardır. Taş kabartmalardan da anlaşılır ki, yerleşme alanı Neo-Hitit döneminin küçük krallıklarından birinin başkentidir.
Bugün Zincirli'ye gidenler, Humann'ın vurduğu ilk kazmanın izini hâlâ görürler. Çünkü topraktan çıkarılıp İskenderun üzerinden yurtdışına kaçırılan tarihi eserlerin oyukları hâlâ durmaktadır.

En büyük açık hava müzesi
Humann'ın, Berlin Prusya Kraliyet Müzeleri adına yaptığı kazıyı yöneten Felix von Luschan da boş durmamış, Zincirli kentindeki kabartmaların asıl kaynağı, Yesemek heykel atölyesini bulmuştu. Burası 3 bin yıldır keşfedilmeyi bekleyen Hititlere ait bir heykel atölyesiydi. Ancak o anda Luschan, yalnızca antik Anadolu'nun değil, Mezopotamya ve bütün Akdeniz havzasının da en büyük açık hava heykel atölyesini bulduğunu bilmiyordu.

1893 yılında Berlin'de yayımlanan kazı raporlarının birinci cildine "Taşocağı ve çok sayıda aslan tasviriyle işçilikleri tamamlanmamış heykellerin bulunduğu yer" diye girerek ilk kez arkeoloji yazınındaki yerini alacaktı Yesemek.

Sonra yine uzun bir sessizliğe gömülür; ta ki 1955 yılında Pof. Dr. Bahadır Alkım başkanlığında ilk bilimsel kazı ve araştırmalar başlayıncaya dek. İkinci kazı dönemi 1989 yılında arkeolog İlhan Temizsoy tarafından başlatılmış, yatık heykeller ayağa kaldırılmış ve antik atölye bir açıkhava müzesine dönüştürülmüş. Geçen yıl da tuvaletleriyle, açılmayı bekleyen kafeteryasıyla, gezi ve dinlenme alanlarıyla Yesemek görkeminin hak ettiği bir müze haline getirilmiş.

3 bin yıl sonra çekiç sesleri
1987'den beri geçirdiği bütün aşamaları adım adım izlediğimiz Yesemek Açık Hava Müzesi'ne gitmek için bir kez daha yollardayız. Ama bu kez 250'si ayağa kaldırılan, toprak altında da bin civarında heykel taslağının bulunduğu tahmin edilen atölyeyi ya da köylülerin deyimiyle 'heykel tarlası'nı görmeye değil, dinlemeye gidiyoruz. Çünkü 3 bin yıl aradan sonra ilk kez çekiç ve keski sesleri geliyor Yesemek'ten. 3 bin yıl önceki meslektaşlarının işlediği taşlara modern heykeller yapıyor genç heykeltıraşlar.

Binlerce yıl sonra Yesemek'te heykel yapılmasının nedeni, GAP Kültürel Mirası Geliştirme Programı kapsamında Yesemek Tarihi Açıkhava Heykel Atölyesi'nin tanıtımı projesi. Gaziantep Gazeteciler Derneği liderliğinde İslâhiye Kültür ve Sosyal Dayanışma Derneği, Gaziantep Kültür ve Eğitim Derneği ortaklığındaki projeyi AB Komisyonu finanse ediyor.

Genç heykeltıraşlar yerel taş ustalarıyla buluşturulmuş ilk aşamada. Heykellerin yapımı sürüyor. Sonra uluslararası bir 'Yesemek Bienali' yapılacak. 10 uluslararası heykel sanatçısı atölye ortamında bir ay süreyle çalışıp yaratacakları çağdaş heykeller aracılığıyla bölgenin kültürel mirasına katkıda bulunacaklar. Atölye çalışmalarında yapılan heykeller Gaziantep ve İslâhiye'de gerçekleştirilecek dört ayrı sergiyle kamuoyuna sunulacak.
Atölye, Açıkhava Müzesi'nin tam karşısındaki tepeye kurulmuş. 3 bin yıl arayla kurulan iki atölyeyi görüp, birinden gelen çekiç seslerini duymak heyecan verici.

Genç heykeltıraşlar Tuğçe Turan, Fulya Asyalı, Meysem Samsun, Ergün Akgül, Emre Karaca, Şule Töre, Kemal Deniz Erol ve İdris Yavuz karşılarında duran Hitit heykellerine baka baka aynı taşa bu kez modern bir şekil veriyorlar.

Uluslararası Yesemek Bienali'nin küratörlüğünü yapacak heykel sanatçısı Kemal Tufan, ilk kez gördüğü Yesemek'in hayat bulmasının heyecanını yaşıyor:

"Dünyanın dört bir yanından gelecek uluslararası heykel sanatçıları, dünyanın en önemli açık hava heykel atölyelerinden Yesemek'te tekrar çalışmaya başlayarak binlerce yıldır süregelen suskunluğa ve unutulmuşluğa son verecekler. Pek çok farklı kültürün bir araya gelişini, 3 bin yıl önceki ustalarımızla günümüz sanatçılarının buluşmalarına ve Yesemek'te sanatın yeniden doğuşuna tanıklık ediyoruz."

Belgesel çekilecek
Proje çerçevesinde Işıl Özgentürk de, Yesemek'le ilgili bir belgesel çekecek. Filmde, müze kurulduğundan beri burada bekçilik yapan Ali Çiçek'in yaşamı da yer alacak. Işıl Özgentürk de düşlerini gerçekleştirmenin sevincinde.

"Bir sonbahar günü yolum Yesemek'e düştü. Sanki farklı bir yaşam parçasının içine düşmüştüm ve yüzlerce heykelin kılavuzluğunda sır dolu bir yolculuk yapıyordum. Sonra Yesemek'in bekçisi Ali Çiçek'le oğlu yanıma gelip, elimden tuttular ve sırları çözmeme yardım ettiler. O gün hayal kurdum, bölgeden ve dünyanın her yerinden gelmiş heykeltıraşların, burada bazalt taşını oyarak heykel yaptıklarını düşündüm, çekiçlerin seslerini duydum ve Ali Çiçek'le oğlunun hayatını anlatmak için bir film yapmayı düşündüm. Şimdi bu hayal gerçek oluyor."

Belgesele konu olacak bekçi Ali Çiçek 1964'te, heykel atölyesinin hemen dibindeki toprak evde doğmuş. İlk kazı başladığında babası Ömer Çiçek 50 kuruş gündelikle işçilik yapmış Prof. Dr. Alkım'ın yanında. Hatta kimsenin ayağa kaldıramadığı 'Ayı Maskeli Adam' heykelini bir kaldıraçla ayakları üzerine diktiği için 2,5 lira ödül almış. 1989'da ikinci kazı yapılırken de oğul Ali Çiçek arkeolog İlhan Temizsoy'un yanında soğuk demirci olarak başlamış işe. İlhan hocayı o kadar sevmiş ki Ali Çiçek, şimdi 16 yaşında olan oğluna onun adını vermiş. 17 yıldır da burada bekçilik yapıyor Ali. "Bütün bu gördüğün ağaçları, çiçekleri ben diktim" diyor övünçle, "Çamları, narları, dutları, çınarları, gülleri, kayısıları, incirleri..."

14 bin ziyaretçi
Ali'nin anlattığına göre 1990'larda 300-500 kişi gelir gezermiş atölyeyi. Çoğu da yabancı. 2000'lerde bu sayı 10 bine çıkmış. Geçen yıl 14 bin olmuş.
Binlerce yıl öncesinden kalma heykel atölyesindeki 'Ayı maskeli tapınak bekçisi', 'dağ tanrısı', 'kadın başlı, aslan gövdeli yaratık', 'iki tekerlekli savaş arabası', 'kapı aslanları', 'Kargamış Krallığı'nın tanrıçası Kubaba' heykelleri 3 bin yıl sonra duydukları çekiç seslerine "Demek ki sanatçılarımız ölmemiş, sadece kısa bir süreliğine bizi terk etmişler, şimdi de geri döndüler" diye seviniyorlar.