Yereli Olmayan Yerel Seçimler



29 Mart 2009’da yapılacak yerel seçimlere hızla yaklaşıyoruz. Siyasi parti liderleri artık yaptıkları mitinglerin sayısını günde ikiye çıkartıyorlar. Başkan adayları kendilerini ve programlarını seçmenlere tanıtmak için aktif propaganda yapıyorlar. İstanbul, İzmir, Ankara, Eskişehir, Diyarbakır vb. büyük ve kilit şehirlerden daha küçük ölçeklere kadar uzanan geniş bir yelpazede, yerel seçimler siyasi gündemin odak noktası olmaya doğru hızla ilerliyor.

Yerel seçimler niçin önemli?

29 Mart 2009 yerel seçimlerinin, en azından iki nedenle çok önemli olduğunu ve siyasette kırılma yaratabileceğini düşünüyorum. Birinci neden, dünyanın içinden geçtiği ve mali kriz, durgunluk ve işsizlik gibi üç ciddi sorunu eşzamanlı içeren küresel ekonomik krizin Türkiye üzerinde olumsuz etkilerinin yaşanacağı ana mekân yerel ölçek, yani kentlerimizdir. Özellikle son yıllarda Anadolu’nun içinden geçtiği dinamik değişim sürecinin motor gücü olan, ekonomide reel sektörü oluşturan, KOBİ’ler olarak adlandırdığımız, orta ve küçük işletmelerden oluşan, ekonomik yaşamın ana mekanı olan kentleri kaybetmek, sadece kentlere ve Anadolu’ya değil, tüm Türkiye’ye ekonomik, siyasi ve kültürel anlamda ciddi zarar verecektir. 1990’larda Anadolu kaplanları dediğimiz, sayıları giderek artan İzmir, Kayseri, Eskişehir, Konya, Çorum, Denizli, Gaziantep vb. kentlerimiz, bugün ekonomik krizden çok ciddi anlamda olumsuz etkilenme riskini, korkusunu ve endişesini taşıyor.

Bu kentler son yıllarda küreselleşme ve AB süreci temelinde yaşanan Avrupalılaşma süreçlerine kendilerini iyi hazırlayarak, Anadolu’nun dinamik değişimini ortaya çıkardılar. Aynı zamanda da, Türkiye ekonomisine önemli katkıda bulundular. Ama bugün bu kentlerimiz tedirginlik ve korku içinde, reel ekonomi olarak küresel ekonomik krizden çok ciddi zarar görebilirler. Bu nedenle de, kentlerimiz siyasi partilerin yerel yönetim seçimlerine küresel ekonomik krize çözüm politikaları temelinde yaklaşmalarını istiyor. Siyasi partilerden de kavga değil, aksine çözüm, politika, vizyon ve yerele sahip çıkmalarını talep ediyorlar.

Kentlerini kaybetmiş ve kentlerinde dinamizm değil korku yaşayan bir Türkiye, sadece ekonomik olarak değil, siyasi ve kültürel olarak da hızla istikrarsızlığa ve kutuplaşmaya gidecek ve geleceğe karşı ciddi güven eksikliği sorunu yaşayan bir Türkiye olacaktır. Buna karşın, kentsel dönüşümü ciddiye alan, kentlerini küresel ekonomik krize karşı güçlendirecek politikalar ve reform sürecini yaşama sokan bir Türkiye ise, daha istikrarlı ve daha güçlü bir Türkiye olacak. Bu nedenle, 29 Mart 2009 yerel seçimleri önemlidir. Bu seçimlerin kentlerde nasıl yaşandığına ve adayların propagandalarına baktığımız zaman, başta ekonomi olmak yerel/kentsel sorunlara çözüm arama ve bulma çabasının seçim rekabetinin odak noktası olduğunu görüyoruz.

Yerel seçimlerin önemli olmasının ikinci nedeniyse şu önemli siyasi gerçek. Yerel yönetim seçimlerinde başarı ve seçim sonrası yerel yönetimde başarılı olmak, Türkiye’de giderek genel seçimlerde başarının ve iktidara gelmenin önkoşulu oluyor. 1994-1997 döneminde Refah Partisi’nin, bugünse AKP’nin yaşadığı seçim başarıları, iktidara gelmek. AKP özelindeyse hegemonik olma düzeyinde güçlü çoğunluk hükümeti kurma ve toplumsal desteğe sahip olma kapasitesinin temel kaynağının, yerel yönetimlerde bu partilerin yaşadıkları başarı olduğunu biliyoruz. Gerçekten de, bugün AKP’nin gücü ve hegemonyasını anlamak, bu partinin yerelle ilişkisini ve yerelin son yıllarda geçirdiği değişim ve dönüşümü anlamadan mümkün değildir. Dinamik Anadolu, kentleşen Anadolu yeni orta sınıf, ‘Anadolu’nun yükselen yıldızları, tüm bu nitelemeler; bir taraftan Anadolu’da son yıllarda yaşanan kentleşme sürecini ve kentsel dönüşümü sembolize ederken, diğer taraftan da, AKP’nin yükselen güç ve iktidarının önemli bir kurucu ayağını oluşturan süreçleri ve gelişmeleri anlamlandırıyor. Bu nedenle, 2009 yerel seçimlerinde AKP’nin tekrardan başarı kazanması sadece bir seçim başarısı olmayacak, aynı zamanda, 2011 genel seçimlerine gidiş yolunda bu partinin gücünün pekişmesi anlamına gelecek. Bu nedenle de, 2009 yerel seçimleri, sonuçları açısından, 2011 genel seçimlerinin ilk yarısının oynanması demek.

Yerel seçimlerde yerel nerede?

Bununla birlikte, yerel seçimler öncesi, siyasi partiler AKP, CHP, MHP ve DTP, aralarındaki farklılıklara rağmen hep birlikte, Türkiye’yi bir ikileme götürüyorlar. Bu ikilem Türkiye’de 2009 yılının, gerek küresel ekonomik krizin olumsuz etkilerini giderek artırdığı, gerekse de ülke içi yaşadığımız istikrarsızlık ve kutuplaşma sorunlarının derinleştiği bir yıl olmasına neden olabilir. Aralarındaki ideolojik ve siyasal kimlik farklılıklarına rağmen, tüm siyasi partiler, yerel yönetim seçimlerine sanki genel seçimlermiş gibi, yereli unutarak, kendi parti çıkar ve gereksinimlerini önplana alarak ve toplumsal sorunlara odaklaşmak yerine, kavga, retorik ve birbirlerini karalamaya dönük bir hareket tarzı içinde yaklaşıyorlar. Türkiye çok ciddi bir ekonomik krizden geçiyor. Durgunluk ve işsizlik her gün biraz daha artıyor. Dolar son dönemlerin en yüksek seviyesine çıkıyor. Böyle bir ortamda yerel yönetim seçimleri yapılıyor. Siyasi parti liderlerini dinlediğimiz miting sayısı günde ikiye çıkıyor. Ama liderlerden duyduğumuz ekonomi değil, durgunluğa ve işsizliğe çözüm politikaları değil, kentlerimizin sorunları değil. Tüm dünya küresel ekonomik krizden çıkış sürecinin 2009’da değil, ancak 2010 yılı içinde başlayabileceğini, bunun da iyimser bir senaryo olduğunu konuşurken, yerel seçim mitinglerinde liderlerden böyle bir konuşma duyamıyoruz.

Duyduğumuz, mahkemelere kadar giden karalamalar, bugünün Türkiye’si ile ilgisi olmayan nitelemeler ve sataşmalar. Duymadığımızsa, geçen yıllarda Anadolu’da yükselen yıldız olarak nitelediğimiz kentlerin bugün yaşadığı korkulara, endişelere, güvensizliklere çare olabilecek bir söylem, “iyi, adaletli, demokratik yerel yönetim” üzerine vurgu ve böyle bir yönetime katkıda bulunma iradesinin seslendirilmesi.

Kayseri korku içinde, Konya tedirgin, Eskişehir endişeli, Çorum, Denizli geleceğe karşı güvensiz. Bu duygular içinde olan kentlerimizin sayılarını rahatlıkla artırabiliriz ve tüm bu olumsuz duyguların kentlerimiz tarafından yüksek sesle dillendirildiğini biliyoruz. Bu da çok doğal, çünkü küresel ekonomik kriz bu kentlerimizin çok çalıştığı ve başardığı kentsel dönüşüm ve ekonomik büyümeyi bir anda onların elinden alabilir. Kentler yereli konuşuyor, yereli seslendiriyor, yerelin sorunlarına çözüm için katkıyı siyasi partilerden talep ediyor.

Buna karşın, AKP yerel seçimleri bir “referandum” olarak görüp, “Türkiye’yi yöneten tek, en güçlü ve alternatifsiz parti olma imajı”nı yenilemek istiyor. CHP ve Deniz Baykal, yüzde 20 bandında yer alan parti oylarında küçük de olsa bir artış sağlayarak, hem anamuhalefet partisi olma hem de parti içi liderlik konumunu korumaya çalışıyor. MHP, ben “bir ideoloji değil, kitle partisiyim ve AKP’ye alternatif olabilirim” iddiasını güçlendirmek istiyor. DTP ise, başta Diyarbakır olmak üzere Güney ve Doğu Anadolu’daki belediye başkanlıklarını ve oy oranlarını koruyarak, “Kürt sorunun baş aktörü benim” iddiasını sürdürmek istiyor.

Bu iddiaların hepsinin ve hiçbirinin küresel ekonomik kriz ve etkileriyle, yerel sorunlarla ve taleplerle ilgisi yok, daha doğrusu yerel seçimler zamanı yerel ile hiçbir ilişkisi yok. Yereli olmayan bir yerel seçim yaşıyor Türkiye. Bize de, şaşkınlık içinde, birbirlerine bağıran liderleri, üzülerek ve hayretle izlemek kalıyor.

E. Fuat Keyman / Koç Üniversitesi