TMMOB Mimarlar Odasının düzenlediği “Yerel Yönetimler Kentleşme ve Demokrasi Sempozyumu”nun ikinci günü (24 Ocak) gerçekleştirilen “Kent, Kültür, Demokrasi”başlıklı son oturumunu Dr. Y. Mimar Doğan Hasol yönetti. Oturumda, Karikatürist Behiç Ak ve Mimar İsmail Erten birer konuşma yaptı.
Düşeyde de arsa üretiliyor
Y. Mimar Doğan Hasol, kentlerin demokrasinin beşiği olduğuna dikkat çekti ve bugün kentlerimizi kimin yönettiğini sordu: “Kentlerimizi kim yönetiyor? ‘İstanbul’u Kim Yönetiyor?’ başlıklı bir sempozyum yapılmıştı. Bu sempozyumdan, ‘İstanbul’u sermaye yönetiyor’ şeklinde bir sonuç çıktı. Zaten başka alanlarda pek üretim olmadığı için şu anda tek üretilen şey toprak. Toprak üretilmeyen tek metadır diye öğrenmiştik. Ama herhalde bize öğretilen bu bilgi yanlışmış. Bugün toprak üretiliyor; yapılaşma için üretiliyor, yeşil alanlar yapılaşmaya açılıyor, arsalara kat hakları veriliyor. Yeni verilen haklarla düşeyde arsa üretmiş oluyoruz. Arsa sadece yatayda üretilmiş olmuyor, düşeyde de üretilmiş oluyor”. Kültür anlayışımızda da bazı terslikler olduğuna ve getirilen yasaklara dikkat çeken Hasol, “1968’in sloganı ‘yasaklamak yasaktır’ idi. Bugün Taksim Meydanı’na çıkmak bile yasak. Garip bir dönemden geçiyoruz ama bir şeyler değişecek. Bu böyle gitmez” dedi.
Modernleşmenin en önemli kazanımı
Karikatürist Behiç Ak; devletin kamuyu çok ihlal ettiğini vurgulayarak şunları söyledi: “Bugün yaşanan devletle özelin el ele verip kamuyu ihlalinden başka hiçbir şey değildir. O yüzden kent, kültür ve demokrasi kavramlarını doğru kullanmak gerektiğini düşünüyorum. Bu kavramları kullanabilmek için de bugün kamuyu oluşturmak zorundayız. Yerel yönetimler kamuya ait, kamuya daha yakın bir kavram olduğu için demokrasiyle çok özdeş. Aslında sanatın da kültürün de öyle bir yanı var. Sanat da bir yandan özerk bir kurum ve o yüzden sanatı bir yandan da yüceltiyoruz. Kültür sanat sipariş üzerine yapılsaydı ya da birtakım devlet adamalarının, şirketlerin eliyle yapılsaydı o zaman buna sanat demezdik ve o kadar yüceltmezdik. Sanatın özerkleşmesi, yaklaşık 15. yüzyıldan beri verilen bir mücadele. Modernleşmenin başlangıcından beri; 15, 16, 17. yüzyıllarda sanat yavaş yavaş bir şekilde özerkleşiyor; din kurumundan ve aristokrasiden kopuyor, sanat biyografileri, sanatla ilgili müzeler, kişisel müzeler ortaya çıkıyor. Birtakım kültür faaliyetleri içinde sanat da görece özerkleşiyor. Modernleşmenin en önemli kazanımlarından biri de sanatın özerkleşmesidir”.
Sanat ve yerel yönetimler özerkliğini kaybetti
Ak, sanatın ve yerel yönetimlerin özerkliğini kaybettiğinin altını çizdi: Bugün yaşananlara bakacak olursak; sürekli sanattan, yerel yönetimden ve demokrasiden bahsediyoruz. Sanat, kültür, çok kültürlülük gibi kavramları o kadar çok duyuyoruz ki neredeyse dünyayı çok kültürlülük yönetiyor gibi bir izlenime kapılıyoruz. Yerel yönetimlerden çok bahsediliyor; yerinden yönetim, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, demokrasi; darbelere karşı yerel yönetimler güçleniyor, merkezi otorite kırılıyor gibi laflar bol bol kullanılıyor. Fakat işin gerçeğine baktığımızda bugün yaşadığımız en büyük problem sanatın ve yerel yönetimlerin özerkliğini kaybetmesi, bir vesayet sistemi içine girmesi. Yerel yönetimler tamamen bir vesayet sisteminin egemenliği altına girmiş durumdalar ve neredeyse yok gibiler. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni düşünün, bütün kararlar Ankara’dan alınıyor. Kültür ve sanat içinde aynı şeyleri söyleyebiliriz. Modernitenin getirdiği sanatla ilgili kazanımlar çok kısa bir süre içerisinde, geçtiğimiz 20 yıl içerisinde yavaş yavaş çöpe atıldı. Nasıl yapıldı? Finans sektörü ve büyük şirketler sanat alanına girdiler ve sanatı aşırı derecede paralılaştırdılar, speküle ettiler. Bu spekülasyon sonucunda tablolar, heykeller gereğinden fazla değer yapmaya başladı. Sanat bir spekülasyon aracı olmaya başladı ve tamamen bireyin kendini ifade etmesi, özgürlük vs. gibi kavramların dışına çıkarak bir şekilde metalaştı. Global ekonominin oluşturduğu o köpüğün içinde bir işlev kazanmaya başladı. Dolayısıyla finans sektörü tarafından denetlenebilir olmaya başladı. Tasarım, sanat gibi algılanmaya başladı ve sanat, endüstriyel bir ürüne dönüştü adeta”.
Mimar İsmail Erten, “Yerel Kültür Politikaları ve Çanakkale Deneyimi” başlıklı sunumunda Çanakkale özelinde pratiği kapsayan bir kültür çalışmasıyla ilgili bilgi paylaşımında bulundu. Erten, yerel kültür politikaları ve stratejiler üzerine konuştu.