Yerel Yönetimler ve Eğitim



Yerel yönetimlerle ilgili bu seçim sürecinde de icraat, söz ve vaatlerin havada uçuştuğunu görüyoruz. Öyle ki hızını alamayan bazı adaylar, yoksulluğun da kökünü kazıyacaklarını ilan ettiler. Anakent belediye başkan adaylarından tutun, mahalle muhtar adaylarına kadar her aday, yoksulun yüzünü güldüreceğini, halka hizmet etme aşkıyla yanıp tutuştuğunu, seçim arenasında ilan etme yarışı içinde. Yurdumuzda her seçimde olduğu gibi bu dönemde de sorunlar ve sıkıntılar yeniden hatırlandı. Halkımız bu sorunların niçin bunca zamandır çözülmediğini sorma gereği bile duymadan, bu adayların verdikleri sözleri ve vaatleri dinleyerek, istemeye istemeye birini seçecek, sonra da seçtikleri tarafından unutulacaktır. (Kömür ve makarna alan şanslılar dışında...)

Yerel yönetimlere aday olanların bu derece kıran kırana yarışmasının bir nedeni var tabii ki; belediyelerin önemli bir gelir kaynağı ve rant olanaklarına sahip olması. Türkiye’de gün yok ki bir belediyede yolsuzluk, suiistimal, adam kayırma, kıyakçılık vs. yaşanmasın. Ne yazık ki belediyelerin bu olanaklarına sahip olmak isteyen bazı kişiler, vatan-millet sevgisi, son olarak da maneviyatları gereği(!), yoksul emekçilere sadaka dağıtma anlayışı ile bu amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar.

Yerel yönetimlerin demokratik bir yapıya sahip olmaması, halkın yönetime doğrudan katılamamasıdır. Adayların büyük bölümünün, halk meclislerinden, halkın denetim mekanizmalarından söz etmemesi de tesadüf değil. Yerel yönetimleri çok önemli sorumluluk ve görevler ve halka yönelik kamu hizmetleri bekliyor. Çözülmesi gereken birçok sorun var. Çevrenin düzenlenmesi, altyapı, ulaşım, çöp, temiz su kaynakları, atık arıtım tesisleri, sosyal-kültürel tesisler vs... Bu konular ve yerel yönetim anlayışları, bu yazının kapsamını aşmaktadır. Bir eğitimci olarak, yerel yönetimlerin eğitimle ilişkisini irdelemek doğru olacaktır.

Öncelikle eğitim, devletin asli sosyal görevlerinden biridir. Bu nedenle kamu hizmeti yapan belediyelere de önemli görevler düşüyor. Son yıllarda Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi büyükşehirlerde gecekondu mahalleleri kentsel dönüşüm adı altında inşaat şirketlerine, müteahhitlere peşkeş çekilmiştir. En küçük arazi parçasını dahi rant olarak gören anlayışlar, belediyenin imar planlarına yansımıştır. Arsalar apartman ve sitelere dönüştürülürken, okullar unutulmuş ya da çok dar bir alan okul yapımına ayrılmıştır. 1 milyona yakın nüfusa sahip olan Keçiören’de okul yapımı için arsa bulunamıyor. Yeni okullar yapılamadığından, Keçiören’de hemen bütün okullar ikili eğitim yapıyor. Sınıf mevcutları ortalama 35-40 kişi. Bu sınıf mevcutları ile öğrenci merkezli ders işleme yöntemlerini öğretmenlere dayatmak, abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir. Eski okulların bahçelerine baktığımızda ‘‘Bu okulun bahçe düzenlemesi … belediyesince yapılmıştır’’ tabelalarını görürüz. Kamu hizmetini reklam aracı olarak gören anlayıştan sanırım şunları beklememiz hayal olacaktır: Okullara suların parasız verilmesi, okul çevresinin temizlenmesi, badana boyalarının yapılması, okul çevresine trafik ışıkları konması, alt ve üst geçitlerin yapılması, en azından okul çevresindeki kaldırımların genişletilmesi, okul çevresindeki gıda satan yerlerin, kahvehanelerin denetlenmesi, kültür evlerinin açılması, çeşitli kursların yaygınlaştırılması, vs...

Son dönemlerde tartışılmaya başlanan konulardan biri de okulların yerel yönetimlere bırakılması. Bu politika, dünyanın en borçlu, kendi alanındaki hizmetlerini dahi yerine getiremeyen belediyelere, yeni bir rant kaynağı yaratmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu yerel yönetim anlayışından başka tabii ki farklı yerel yönetim anlayışları da var. Özelleştirmeye, taşeronlaşmaya karşı halkın denetimine açık, halk için demokratik belediyecilik anlayışı ile tüm bu sıkıntıların ve sorunların çözümü mümkün.

Eğitim Sen Ankara 3 No’lu Şube Örgütlenme Sekreteri