Yerel için Stratejik Düşünmek



Had safhadaki uluslararası mali kriz elbette ki yerel düzeyde/yönetimlerde siyaset üretiminin yeniden şekillendirilmesi üzerine düşünmeyi hızlandırmaktadır. Devleti kendi düzen ve güvenlik işleviyle sınırlandırmayı ve sosyal hizmetlerin yaygınlaşmasına sadece marjinal izin vermeyi isteyen muhafazakar ve pazar dogmatik iktidar, bu istikrarsız iktisadi şartlarda dahi, kendinden olmayanı ötelemeyi kendine bir şiar edinmiş gibi gözükmektedir. İktidardaki partinin ve hükümetin bu olumsuz, bencil diyebileceğimiz çıkışlarına rağmen, her şeyden önce şunu belirtmeliyiz ki, yurttaş toplumu seçmen derneğinden daha fazla bir şeydir. Yurttaş toplumsal ağı, siyasi işlerin tümünü “sürece göre demokratik meşruluk kazanmış” merkezi hükümete devredemez ve sadece seçimden seçime nöbetleşe oy vermeyle etkin olunabileceğini düşünemez. İktidar tarafından propagandası yapılan “oy pusulası üzerine kurgulu millet iradesi”nden öte, yurttaş toplumunun eksikliklere (karşı) tepki gösterme gibi bir yetisi vardır. Zaten düzenleme ve eşgüdüm gibi sorunlarla karşı karşıya kalan merkezi hükümetlere nazaran/göre, toplumsal ağlar, yerinden diyalog ile oluşan sorunların giderilmesine daha eğilimliler.

Merkezi yönetimin “ben merkezli” anlayışına karşı, yurttaş toplumsal edimcilerin, modern ve sosyal gelişme için gerekli olan siyasi müdahaleler için demokratik sorumluluk ile yurttaş katılımını içerseyici yeni stratejik siyasi ağlar biçimlerini geliştirmek istemesi olağandır. Burada ilke, kendi sorunlarının çözümüne kendi başına karar vermesi ve toplumsal sorunlarda da gerekli etkinliği göstermesidir. Bunun için yurttaşlar eylem yetilerini nasıl daha da arttırılıp elde edileceği üzerine kafa yormalıdırlar.

Aslında böylesi sivil toplumsal yerel müdahale biçimleri, merkezi hükümetin birçok alandaki yerine getiremediği görevleri de yerine getirebilecektir. Fakat görülen o ki, merkezi hükümet yerel yönetimlerde kendinden farklı siyasi yapılanmaya sahip yönetimlere tahammüllü olmayacaklarını sürekli dile getirmektedirler. Sosyal politikaları “kendi kendine yardım” üzerine kurgulamış gibi gözükmektedir. Sosyal belediyeciliği ise yardım olarak algılamaktadır. Toplumda ki, yaşam şanslarının ve kaynakların çok eşitsiz bir şekilde dağılması üzerine pek kaygılı olmadıkları görülmektedir.

Yerel politikayı bir mühendislik işlemi gibi gördüğü izlenimi bırakan hükümet ve iktidar partisi yetkilileri, iktidarı başkalarıyla paylaşmama eğilimi içerisinde olduğu görülmektedir. İktidarın bu tutumuna karşı, başka bir değişle, hükümetin “kendinden olmayanı seçmeyin” anlayışına karşı, sivil toplumun harekete geçmesi ve sivil toplumun bütün kesimlerini kapsayıcı bir örgütlenme içerisine girmesi kaçınılmazdır. Sadece muhalefet liderlerinin tepkilerinden çok, her şeyden önce toplumsal tepkinin yerinden olması eşyanın doğasında yatar. Seçim sürecinde, merkezi iktidara rağmen, toplumsal edimcileri/aktörler konut çevre eğitim istihdam vs alanlarında siyaset üretilebileceğini pragmatik olarak ortaya koymak durumundadır. Bütün toplumsal aktörlerin birlikte yönetime katılmasıyla ve içersenmesiyle, yerel yönetim ve siyasette demokrasinin çıtasının yükseleceğini artık kanıksamak durumundayız.

Stratejik Siyasi Ağların Önemliliği

Uluslar arası mali kriz ve hükümetin bu krize karşı gerekli önlemleri alamaması karşısında ağlar, günümüzde bir seçenek olarak siyaset açısından yüksek bir konjonktüre sahiptir. Zira bu koşullara kişisel ve örgütsel edimciler arasındaki ilişkinin farklı biçimleri ile, katılımcıların hedeflenen sonuçlara nasıl etkili olunabileceği sorusu da ilginin merkezinde her zaman duracaktır. Elbette bu ağların olumlu yanları olsa dahi, toplumu daha da muhafazakarlaştıran ve onları cemaatleştiren olumsuz yönleri de vardır. Tabii burada kavramı olumsuzlaştıran yolsuzlukla beslenen çıkar gruplarını, mafya ya da paramilitarist vs gibi ağ tipi yapılanmalarını da unutmamak gerekir.

Sivil toplumun etkisi temel olarak ağlar üzerinden olmaktadır. Gerek Radikal 2 de gerekse başka makale ve çalışmalar da ağlar üzerine birçok yazılar okumuşuzdur. Burada adı geçen ağlar devletsel karar alıcı mekanları ile toplumsal gruplar arasında ilişki örgüsü oluşturan hiyerarşik yapılardır. Her ne kadar cemaatsel ve konsey tipi yapılanmalar bize literatürde yataymış gibi aksettirilse dahi, bu ağ örgütlenmeleri bilgi, uzman raporlamaları, meşrutiyet ve güven gibi siyasi kaynakların değiş tokuşunda merkeziyetçi zihniyet ve karaktere sahiptir ve pazarın görünmez elini kollama niteliğindedir. Birçok kentimizde gördüğümüz ağ benzeri örgütlenmeler, literatürde daha çok clusters ya da industry districts (organize sanayi bölgeleri) olarak anılmaktadır. Oysa ki, bizim önermemiz hakçalık temelinde yerel alandaki yatay ağlarla daha çok ilgilenmektedir. Bu bağlamda ağlar, birlik üyeleri, milletvekilleri, parti yöneticileri, yönetim teknokratları, bilim insanları ve etkin yurttaşlar arasında herhangi bir birliktelik değildir; aksine konut, iş/istihdam, iktisat politikaları, çevre ve sosyal alanlarda yerel düzeyde önemli yenilikler ve toplumsal gelişmeleri gerçekleştirmektir. Burada temel tezimiz tek tek aktörlerin etkinliliğin arttırılmasının yanı sıra, ağlarda ve ağlar aracılığıyla sistemin demokrasi uyuşkanlığını/dayanıklılığını da yükseltmektir.

Ağları belli kısa dönemli projelerin gerçekleşmesiymiş gibi algılanması yanılsamadan başka bir şey değildir. Kaldı ki, günümüz iktidarının yurttaşlara yönelik yerel yönetimler de kendi adaylarını seçtirmek için santaj yapması ve bununla onları kendi istemlerine aykırı davrandıklarında genel gelir dağılımından mahkum bırakacaklarını dile getirmeleri bir yapısal mantık hatasıdır. Kamu faydası için önlemler ve oyun alanlarının teşviki ve engellenmesi yasal bağlantılarla ilişkilendirilsede; yerel de, emek sermaye çatışmasını aşmış, sermayenin bilginin ve siyasetin birlikte oluşturacağı ağla ve ağ aracılığıyla siyaset üretilmesini hiçbir hükmedici güç engelleyemez.

Savaş İkiz / Mersin Üniversitesi