Büyüme danışmanlığı ve araştırma kuruluşlarından Frost &
Sullivan'ın küresel çapta gerçekleştirdiği araştırmaya göre,
önümüzdeki 10 yıl içinde yenilenebilir enerji pazarında hızlı bir
büyüme bekleniyor. Hidroelektrik dışında rüzgar, güneş,
biyokütle ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının 2010
yılında yüzde 3,6 olan küresel payının 2020 yılında yüzde 7,7'ye, 2030 yılında
ise yüzde 12,6'ya yükselmesi öngörülüyor.
Avrupa, Kuzey Amerika, Çin, Hindistan ve Türkiye'de rüzgar enerjisi, güneş
enerjisi, hidroelektrik, biyokütle ve jeotermal enerji pazarlarının önümüzdeki
10 yılını analiz eden Frost & Sullivan, çeşitli sonuçlara ulaştı.
Frost & Sullivan'ın küresel çapta gerçekleştirdiği araştırmaya göre;
önümüzdeki 10 yıl içinde yenilenebilir enerji pazarında hızlı bir büyüme
bekleniyor. Araştırmaya göre, fosil yakıtların emisyonunu azaltmaya kararlı
hükümet politikaları, uluslararası anlaşmaların getirdiği zorunluluklar ve yeşil
ekonomiye dayalı yeni endüstrilere destek olma eğiliminin güçlenmesi gibi
nedenlerden dolayı yenilenebilir enerjiye olan yatırımlar önümüzdeki dönemde
ivme kazanacak.
Frost & Sullivan'a göre hidroelektrik dışında rüzgar, güneş, biyokütle ve
jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının 2010 yılında yüzde 3,6 olan
küresel payının 2020 yılında yüzde 7,7'ye, 2030 yılında ise yüzde 12,6'ya
yükselmesi öngörülüyor.
Araştırmanın Türkiye sorumlusu Özge Özeke, Türkiye'de enerji üreticilerinin
büyük ölçüde doğalgaz ithalatına bağlı bulunduğunu ve enerji ihtiyacının
neredeyse yarısının bu yoldan karşılandığına dikkati çekerken, bu durumun büyük
yatırımcıları alternatif üretim yollarına yönelttiği, nitekim Türkiye'de rüzgar,
güneş, biyokütle ve jeotermal gibi tüm yenilenebilir enerji alanlarına büyük bir
ilgi gösterildiğini kaydetti.
Araştırmaya göre, Türkiye'de yenilenebilir enerji pazarının kısa
sayılabilecek geçmişine rağmen, 2023 yılı itibariyle pazarda gözle görülür bir
artış kaydedilecek. Gelecek yıllarda Türkiye'de enerji ihtiyacının yüzde 6 ile 8
arası artış göstermesine paralel olarak, siyasetçilerin ülkenin kendi
kaynaklarından elde edebilecekleri büyük potansiyele kayıtsız kalmayacakları
vurgulandı.
Türkiye güneş enerjisi alanında yeni ülkeler arasında
Frost & Sullivan'a göre, Türkiye güneş enerjisi alanında ise yeni ülkeler
arasında gösteriliyor. Düzenlemelerle ilgili eksiklerin yıl içinde tamamlanması
ve prosedürlerle teknik detayların da bitirilmesiyle birlikte güneş enerjisi
yatırımlarının hız kazanacağına kesin gözüyle bakılırken, bu alanda Türkiye'nin
sahip olduğu büyük potansiyel pazarı her açıdan cazip kıldığı ifade
ediliyor.
Araştırmada, Türkiye'de diğer yenilenebilir kaynaklara kıyasla rüzgar
enerjisi pazarının 2010 yılı itibariyle 1266 MW'lık kapasiteye sahip olmasının,
pazarın gelişmiş bir düzeyde olduğunu işaret ettiği vurgulanırken, bu alanda
endüstrinin karşılaştığı temel zorluğun, uzun süren lisanslandırma süresi ve
buna bağlı olarak uygulamadaki projelerde yapılan değişiklikler olarak
gösterildi.
2023 yılını hedefleyen stratejik çalışmaya göre Türkiye'de rüzgar enerjisinde
20 bin MW'lık kapasiteye ulaşılması arzusunun, bürokratik çevrelerde oldukça
iyimser bir hedef olarak değerlendirildiği belirtilen araştırmada, şunlar
kaydedildi:
''Öte yandan, jeotermal enerjide 600 MW'lık elektrik üretim potansiyeli olan
Türkiye, bu alanda AB ülkeleri arasında birinci, dünya ülkeleri arasında yedinci
sırada bulunuyor. 2010 yılında yenilenebilir enerjiler için açıklanan
tarifelerdeki dönüşle son kanunun çıkmasıyla birlikte, jeotermal enerjinin
parlak bir gelecek vaat ettiği ileri sürülüyor. Sürekli bir güç üretim türü
olmasından dolayı talebin sadece yüksek maliyet ve kaynağın küçüklüğü yüzünden
zorluk yaşayabileceği tahmin ediliyor. 2023 yılı itibariyle devletin hedefi ise
Türkiye'nin tüm jeotermal enerji potansiyelini tam kapasiteyle değerlendirmeye
almaya odaklanıyor.''
Rüzgar yatırımı dünya genelinde gelişme gösterecek
Araştırmada, rüzgar enerjisine yatırımın dünya genelinde önemli gelişme
göstereceğine işaret edilirken, Frost & Sullivan'ın öngörüsüne göre bu
yükseliş yalnızca Çin'in 10 yıl içinde kurulu rüzgar enerjisi gücünü neredeyse
üç katına çıkarmasından değil, Hindistan ve Avrupa'daki altyapı yatırımlarının
katkısıyla da sağlanacak.
Kuzey Amerika pazarının ise düzenlemelerle ilgili canlılık yaşasa da kriz
döngüsünü aşamayacağı, Avrupa'daki rüzgar enerjisi üreticilerinin ise Asya'dan
gelecek rekabetçi baskıyı hissedeceği ve sektörün yapısının önümüzdeki beş yılda
şirket birleşmeleriyle önemli bir değişim geçireceği ifade edildi.
Frost & Sullivan'a göre sermaye ve ekipman maliyetleri 2009 ve 2010
yıllarında düşmüş olsa da projelerin karmaşık yapısından dolayı maliyetler yine
de yüksek olmaya devam edecek.
Güneş enerjisi pazarının ise uzun dönemde iyi bir büyüme yakaladığı ancak
Batılı üreticiler için temel sorunun Avrupa ve Kuzey Amerika pazarını hedefleyen
Çinli üreticilerin artan egemenliği olarak gösterildiği anımsatılan araştırmada,
silikon bazlı güneş enerjisi teknolojisinin artık standart bir teknoloji olarak
görüldüğü ve yatırım marjlarının sürekli düştüğü, maliyet açısından geleneksel
enerji teknolojileri ile güneş enerjisi arasındaki mesafe hızla kapandığı ifade
edildi.
Halihazırda Çin'de 200'den fazla güneş enerjisi ekipmanı üreten firma
bulunduğu, önümüzdeki 10 yılda Çinli üreticilerin Avrupa ve Kuzey Amerika
pazarlarını da hedefleyeceğinin tahmin edildiği belirtilen araştırmada,
''Nitekim Çin firmaları bugün dünya çapında satılan modüllerin neredeyse
yarısına sahip bulunuyor ve gözlerini denizaşırı bölgelere çevirmiş durumdalar''
denildi.
Hidroelektrik santraller çekiciliğini yitiriyor
Frost & Sullivan'ın araştırmasında, hidroelektrik santrallerin sermaye
yoğun olmaları ve geri ödeme süresinin uzunluğu nedeniyle yatırım açısından
çekici olmadıklarının altı çizilirken, şunlar ifade edildi:
''Daha çok kamu teşekküllerinin yatırım planlarına giren hidroelektrik
santraller, kimi zaman kamu açısından da çekiciliğini yitiriyor. Çünkü özellikle
Avrupa ve Kuzey Amerika'da söz konusu teşekküllerin hissedarlarının yoğun
baskısıyla karşı karşıya kalıyorlar. Frost & Sullivan'a göre önümüzdeki 10
yıl içinde bu alanda gelişim görece düşük olacak. Bunun en önemli nedenlerinden
biri de en verimli kullanım alanlarının zaten hizmette olmasından
kaynaklanıyor.
Avrupa ve Kuzey Amerika'da birçok hidroelektrik santrali kullanım ömrünün
sonuna gelmiş bulunuyor. Yeniden yapılandırılmadıkları takdirde kapatılmak
zorunda kalacaklar. Pek çok santralin ise gelişimi, kapasite artırımı ve
çevresel etkilerinin en aza indirilmesi için elden geçirilip seviyeleri
yükseltilmiş durumda. Büyük hidroelektrik santraller sebep oldukları büyük
zararlar yüzünden çevreci kuruluşların tepkileriyle karşılaşmaya devam ediyor.
Önümüzdeki 10 yılda çevreci muhalefetin artarak sürmesine ve çevreci bilincin
küresel çapta daha da yaygınlık kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor.''
Hidroelektrik alanında Çin'in kurulu düzeninin 10 yılda ikiye katlanacağı ve
pazara Çin ekipman üreticileri hakim olacağı belirtilirken, Avrupa'da ise
Portekiz ve Avusturya'nın yeni hidroelektrik santraller için en iyi fırsatları
sunacağı, yeniden yapılandırma alanında Fransa ve Norveç'in öne çıkarken, bu
ülkeleri İsveç ve Avusturya takip edeceği bildirildi.
Araştırmaya göre biyokütle projeler sermaye yoğun yapıları nedeniyle 2009 ve
2010 yıllarını zorlu geçirirken, az sayıda fondan yararlanabildi.
Avrupa ve Kuzey Amerika'da 2012 ve 2013 yıllarında işlemeye başlayacak
santrallerin sayısının az olacağı, ancak bu pazarın temellerinin sağlam
olduğunu, sağlanan teşvikler gözönüne alındığında pazarın 2011 yılından itibaren
gelişmeye başlayacağı ifade edildi.