Tarih boyunca bir “dünya kenti” olan İstanbul, günümüzde
yeni dünya düzeni açısından içerdiği küresel potansiyel de sürekli övülerek
dünya medyasının gündeminden düşmüyor. Bölgesel, hatta küresel bir merkez olma
yönünde geliştirilen kentimizi verimli bir biçimde “değerlendirmeye”
çalışanların ilgisi bu.
Bu topraklar küresel örgütlenme içinde kendisine önerilen görevleri yerine
getirmek uğruna, yakında çok daha büyük uluslararası yatırımlara, dudak
uçuklatacak dönüşümlere, tıkanıklıklara, kutuplaşmalara, gerilimlere sahne
olacak. Ama artık planlı bir metropoldeyiz: İstanbul metropoliten alanının,
geleceğe değin tüm ana kararları belirleyen bir mastır planı var. Bu plana
mimarlar, şehir plancıları farklı gerekçeler ileri sürerek itiraz ettiler.
1980’lerden bu yana gelişmekte olan “endüstri sonrası” toplumu belirleyen
sürecin ana bileşkesi “üretim temelli sermaye birikimi ve büyümeden, finans
temelli sermaye birikimi ve büyümeye” dönüşümdür (Bakınız: Yeni Dünya Düzeni,
Neoliberal Monetarist Politikalar, Thatcher’izm, Özalizm…). Günümüzde bu sürece
uygun olarak küresel ölçekte örgütlenen yeni tür bir metropoller ağı ile karşı
karşıyayız. Bu ağda yer alan kentler “küresel metropol” olarak tanımlanmakta. Bu
tür kentlerde artık bildiğimiz anlamda sanayi yer almıyor.
Sanayi üretimini merkez dışında gerçekleştirmek daha kârlı: Daha ucuz emek,
daha ucuz arazi, daha çok teşvik, daha esnek kurallar, daha rahat bir çevre
tüketimi. Kenti terk eden sanayinin yerini, yüksek teknolojinin,
medya-iletişimin, uluslararası ticaretin ve finansın yönetiminin yapıldığı
firmalar alıyor. Bilgi ve yüksek teknoloji devrimleri ile yeniden biçimlenen
küresel metropollerde iletişim, finans, ticaret, yüksek teknoloji yöneticileri
ve uzman toplulukları yani beyaz yakalılar dışındakilere ise gerek yok,
dolayısıyla yer de yok.
Sisteme destek verenler
Ancak onlara yakın hizmet ve destek verecek kesimlere de ihtiyaç var. Bunlar:
Sisteme destek veren, işyeri lojistiğini sağlayan kişiler; örneğin kargo,
sekreterya, altyapı, telekomünikasyon, teknolojik tamir, koruma, temizlik
elemanları... Metropolde kalanlara, aile-ev-konut desteği verecek kişiler;
örneğin temizlikçi, çocuk bakıcısı, market elemanları... İş dışı diğer
etkinliklere destek verecek olanlar; sanat, eğlence, spor, moda, restoran,
turizm sektörleri ve elemanları... Büyük çapta özelleşmiş sağlık, eğitim (çünkü
artık bu sektörlerde, metropolde devlet desteğine de, sosyalizasyona da ihtiyaç
duyan kalmayacak) gibi alanlara değin uzman elemanlar... Görülebileceği gibi,
küresel metropolde yeni işbölümü bağlamında; düz sanayi işçisine (bu işçiler,
yeni Anadolu Kaplanı kentlere doğru yola çıkabilirler), emekliye (emekliler
Bodrum’a, Marmaris’e doğru yola çıkabilirler), orta sınıflara, klasik tanımıyla
“burjuva”ya gerek kalmıyor. “Özal dönemi” diye adlandırılan yıllarda, makro
politikaların “orta sınıfı yok ettiği” savı aslında gerçek ama kasıtsız olan bu
dinamiğe dayanır.
Geleneksel-modern çatışması
Yalnızca yönetici sistemlere, kimliklere, davranışlara ve onların hizmet
sektörüne, en üst ve en alt katmanlarına indirgenmiş; burjuvazisinden
arındırılmış, bir anlamda safralarını atmış bir kentin varlığını nasıl
sürdür(ebil)eceği ise, ancak kentsoylu aydınlar tarafından endişe-tartışma
konusu edilebilecektir.
Bu olgu, basit biçimde burjuvazinin “taşıdığı” klasik mahalle bakkalının
sahneyi terk etmesi üzerinden de örneklenebilir. Hâlâ “süpermarkete karşı”
durmaya çalışan bakkal aslında “kahraman” değil, olsa olsa çağdışıdır. Çünkü,
aynı gereksinmeyi, toplumsal kutuplaşmanın iki ucuna hizmet eden pazaryerleri
ile alışveriş merkezi-süpermarketler karşılayacaktır. Pazar yerinde enflasyon ve
işsizlik konuşulurken, alışveriş merkezinde, Apple, Starbucks, Lacoste, Wagamama
gibi küresel markalar görülecek; Hedge fon’lar, Callcenter’ler, Outsourcing
sorunları konuşulacaktır. Bu karşıtlığın geleneksel-modern çatışmasıyla ilgisi
yoktur, “modern mahrem”in bu yeni piyasaya kolayca entegre olması da bunun net
bir göstergesidir. Önümüzdeki dönemde, bu tür (küresel) metropollerde, toplumu
oluşturan taraflar arasındaki varlık-güç-anlayış-inanç-duruş-talep ve gelir
dağılımı uçurumunun da giderek artacağını tahmin etmek güç değil. Yeni türden
sosyal kutuplaşmalar sonucunda yeni türden gerilimler bekliyor kent mekânını. Bu
süreçlerin mekânsal yansıması ise asla, homojen ve düzenli bir kentsel doku
biçiminde olmayacaktır.
Yeni kentsel yapılanma farklılaşmış dokuların birbiri ile düzensiz
geçişimlerinden oluşacaktır. 1950-1980 döneminde yükselen orta sınıfın yerleşim
biçimleri; yani apartmanlar, villalar, yazlıklar günümüzde hızla değer yitiriyor
(Bakınız: Lüks göstergesi olarak “Şişli’de bir apartman”ın, Levent’in, Tuzla’nın
son durumları...). Kentte yeni bir yerleşme biçiminden, “rezidans kültürü”nden
söz edilebiliyor. “Rezidans”lar, genelde üst düzey yöneticilerinin veya
uluslararası uzmanların hizmetindedir. Bir banka genel müdürü, bir medya
“anchor-man”i Boğaz korularındaki korumalı bir sitede yerleşebiliyor veya konuk
uzman Japonlar Kanyon’da, Metrosite’de oturuyorlar. Kentsel dönüşüm ile
“mutenalaştırılmış-seçkinleştirilmiş” eski kent parçalarında yaşamak moda
oluyor. Daha az gelirli entelektüel beyaz yakalılar, “bobo”lar (bohem
burjuvalar) İstanbul’a gelmiş olan İngilizce hocası veya Türk reklam ajansı
yöneticisi, dönüştürülmüş Tarlabaşı’na, Cihangir’e yerleşiyor.
Güç yapısının sonsuz çatışma-çekişme-pazarlık ve denge arakesitlerinde
biçimlenen kentsel mekânda yeni yaratılmış konfor adacıkları ile “ötekilere”
kalan çürüme ve “slum”laşmanın süreceği derin ıstırap adaları yan yana yer
alacaktır.
Sonuç olarak yaşamaya mecbur ve mahkûm olduğumuz yeni küresel İstanbul’un
yeni sosyal-fiziksel mekânında; tarih, coğrafya ve kültürün oluşturduğu bir
altlık üzerinde sosyal aktörlerin oyunları ile yepyeni kıvrımlanma, büklümlenme,
saçaklanmalar kentsel mekânda bir arada yer alacaktır. Yeni İstanbul
Metropoliten Planı’nın tüm önermeleri, işte bu (ve benzer) yaklaşımlar ile
toplumsal-mekânsal hedefleri açısından yeniden okunmalıdır:
İstanbul’un yeni planı; politikaları ve hedefleri, yapısındaki makro öneriler
yanı sıra; yukarıda anlatılmaya çalışılan süreçleri destekleyecek; “kent dışı
çekim merkezleri, kentsel dönüşüm bölgeleri, kent dışına taşınan sanayi,
sağlıklandırılacak sanayi alanları, kent çeperlerinde toplu konutlar, merkeze
yoğun erişim altyapısı, teknoloji geliştirme parkları, fuar alanları, lojistik
bölgeler, kültür endüstrisi gelişme alanı, yeni merkezi iş alanları, finans
merkezleri” gibi bir dizi “yeni” kavram ve öğe ile donatılmıştır.