Yedikule Bostanları Yaşatılabilir!



Yedikule Bostanları, 2013 yılı Temmuz ayında “Yedikule Kapı ile Belgrad Kapı Arasında Kara Surları İç Koruma Rekreasyon Projesi” inşaatı ile Fatih Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ait iş makinelerinin henüz hasadı yapılmamış mahsullerin üzerine moloz yığdığı kareler ile gündeme gelmişti. 1500 yıldan uzun süredir kentsel tarım alanı olan Yedikule Bostanları ahşap bostan evi, ahırı, kuyusu, su havuzu ve su kanalları ile Osmanlı ve Bizans’tan kalan kent içi tarım alanı mirasının günümüze ulaşabilmiş tek örneği olarak nitelendiriliyor (1).

Marmaray’ın açılışı, Kara Surları’nın restorasyonu, Yenikapı miting alanı inşaatı, Karayolu Tüp Geçiş inşaatı gibi büyük projelerin gündeme gelişi, bostanlara ayrıca dikkat çekmiş olmalı. Proje, Fatih Belediyesi tarafından basına park olarak ilan edilse de, İstanbul 2. Numaralı Koruma Kurulu’ndan geçirilen avan projede bölge imara açılmış ve 2-3 katlı konutlar eklenmiş, belediyenin inşaat alanına astığı tabeladaki uygulama planında ise bir bölüm boş bırakılmış. Projedeki bu boş alan kuruldan geçen projede konut alanı olarak görünüyor.

Molozla kaplanan bostanın hemen arkasında yükselen ve Yedikule Konakları olarak bilinen alan, birkaç yıl öncesine kadar bostan olarak kullanılıyormuş. 2006 yılında bölge Yenileme Alanı ilan edilmiş ve 2010 yılında konakların yapımı tamamlanmış.

Yedikule Bostanları Koruma Girişimi “Bütünlüğü ile korunmuş, surla ve Suriçi ile bağlantısı açısından tekil bir kent mirası olan bu tarihi alanı muhafaza etmek muazzam bir fırsattır. Bu mirası hatırlamak, korumak, bostanı tarihi ve bugünkü kullanımı ile mahallenin ve şehrin gündelik hayatı içerisinde yaşatmak istiyoruz” diyerek Yedikule Bostanları’nın parkla birlikte iç içe yaşatılabileceğini savunuyor. Yedikule Bostanları’nı, süreci yakından izleyen Yedikule Bostanları Koruma Girişimi’nden Suna Kafadar, Y. Mimar-Sanatçı Ali Taptık ve Arkeolog Yiğit Ozar ile görüştük.

Foto: Cem Avcı

Aysun Koca: Yedikule Bostanları, yazın yapılan müdahaleden sonra çok daha fazla kişinin dikkatini çeker oldu. Yedikule Bostanları’nın dönüştürülmesi hakkında ne düşünüyorsunuz, yapılan müdahale karşısında bostanlara bakış nasıl oldu?

Suna Kafadar: Dönüştürme projesi bostanların tümünü değil, sur içindeki 60 dönümlük bir alanı kapsıyor. Bu alana park projesi yaptılar. Bu proje, bostanları geçiyorum, su kuyuları, 19. yy’dan kalma ahşap yapı, ahır, teraslama sistemi, vb. gibi (yani surların çevresindeki) hiçbir yapı gözetilmeden hazırlanmış. Plana baktığımızda bu bölgenin tarihsel değerine dair hiçbir şey görmüyoruz. Yalnızca surlar var, surlar da zaten UNESCO tarafından korunuyor. Biz de bu dönüşüm projesinde şöyle bir itirazda bulunduk; burasının elbette düzenlenmeye gereksinimi var, ama tarihi ve kültürel dokusu, ekolojik yapısı göz önünde bulundurularak bir plan yapılsın.

AK: Yedikule Bostanları’nın tarihsel değeri ve bugünkü önemi nedir?

SK: Bugün bu çapta bir metropolde yaşayan ve tarihi bu kadar eskiye giden son örneklerdendir, belki de tek. 18. yy’dan kalmış haritalarda bahçeler isimleriyle duruyorlar, İsmail Paşa Bahçesi, Bayrampaşa Bahçesi gibi... Padişahlara yakın kimseler tarafından işletildiğini biliyoruz. Şehrin dönüştürülmesinin yanında gıda güvenliği, tohumların geleceği, kırsal ve kentsel politikaların ayrıştırılması gibi konuları da tartışır olduk. Bu anlamda da burası daha fazla önem kazanıyor. Tarihi, kültürel ve ekolojik boyutunun yanında günümüz tarım, kent ve kırsalı ilgilendiren politikalara karşı varlığıyla simgesel bir direniş gösteren biricik topraklar bunlar.

Ali Taptık: Yedikule Bostanları’nın 7. yy’dan beri kentsel tarım alanı olarak kullanıldığı biliniyor. 1950’lere kadar da İstanbul’un birçok yerinde bostanlar var. Özellikle Tarihi Yarımada’da UNESCO ile birlikte yürütülen çalışmalarda bu bostanların korunmamasının yanlış kararlar olduğu yazılmıştı. Bostancılık kendi içinde bir miras ve bunun da korunması gerekli. İşletme sistemi ile birlikte düşünülerek çözümlenecek bir alanken, onun yerine her yerde gördüğümüz geometrik şekillerden oluşan bir park projesi karşımızda. En büyük derdimiz Anıtlar Kurulu’na bostanları anıt olarak tescilletmek, kültürel varlık olarak kabul ettirmek. Çünkü bostanlar el emeği ile oluşturulmuş bir peyzaj ve üretim alanı. Burada teraslama duvarları, sulama kanalları var, burası herhangi bir çayır değil. Bostancılığı da yıllar boyunca topraktan bilgisi alınmış bir tasarım pratiği olarak görmek gerekli. Böylesi fazla potansiyel biriktirmiş bir yerde, üstünü, sulamayı olanaksız kılacak biçimde molozla, toprakla doldurmak, kot yükseltmek yapılabilecek en kötü şeydi. Doç. Dr. Yıldız Salman böyle alanlarda koruma bandı olduğu için burasının bütün olarak korunması gerektiğini söylemişti. Buradaki her türlü ağaç Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın değil, Anıtlar Kurulu’nun görev alanında, ama onlar bunun farkında değiller.

AK: Bostanların dönüştürülmesi hakkında çevrede yaşayan mahalleli ne düşünüyor?

SK: Sur dibinde bir güvenlik ve temizlik sorunu var. Projenin yapılacağı alanın tam ortası 1998 yılına kadar bostanken, bir mezbaha ve depoya dönüştürülerek betonlaştırılıyor. Her kurban bayramında oradaki kokudan ve görüntüden insanlar çok rahatsız. Burada şimdiye kadar hiçbir aydınlatma ve temizlik çalışması yapılmamış. Muhtar, 10 yıldır dilekçeler yazdığını ama yanıt alamadığını anlattı. “Sonunda buraya bir park yapılacak, burası düzenlenecek siz de gelmişsiniz çomak sokuyorsunuz,” diye serzenişte bulundu. Çok anlaşılır bir şikâyet bu elbette. Belediye burada bir düzenleme yapmak istiyorsa, buranın temizlik ve güvenlik sorunu çok rahat çözülebilir. Mahalleliden bu nedenle karşı çıkanlar oldu, “buraya sonunda dikkat çekildi, burası ile ilgilenmeye karar verdiler, lütfen bozmayın”, dediler. Dediğim gibi biz zaten çevre düzenlemesine Yedikule’nin güzelleştirilmesine karşı değiliz. İnsanlar neler istediklerini biliyorlar, ama kimse onlara sormamış! Projeyi dahi görmemişler. Bostanın girişine astıkları tabela doğru projeyi göstermiyor, üzerinde açıklayıcı hiçbir bilgi de yok. Radikal gazetesinin ulaştığı projeye göre (2), Yedikule konutları gibi lüks konutlar yapacaklar, bundan mahallelinin haberi yok. Sur dibini imara açıyorsun, bu bilgiyi nasıl saklıyorsun? Bariz bir kötü niyet ve insanları suistimal etme örneği...

Reklam Goruntulenme Bolumu

AK: Bostan’ın “bostan” kullanımıyla kalması mı, yoksa belediyenin planlarında ilan ettikleri “park” kullanımı mı kamusallığı temsil eder? Bostanlar özelinde kamusallığı nasıl değerlendirirsiniz?

AT: Bostan belediyeye ait bir alan, kiralanarak bostancılara işletmeleri için verilmiş. Böyle bir yapıda tümüyle bir kamusallıktan söz edemeyiz. Bostanları istediğiniz gibi gezebilirsiniz, ancak bu ürünlerin nasıl adil bir biçimde dağıtılacağı hakkında farklı işletme modelleri geliştirilebilir. Mimari tasarım yalnızca biçimler oluşturma pratiği değil, artık sistemleri de tasarlamak gerekiyor. Bunun tartışılması için de bu bostan önemli bir noktada duruyor. Buradaki bostanın ürünleri burada yaşayan kişilere en fazla nasıl kazanç getirebilir, bunlar üzerine düşünülmeli. Yarı kamusal bir çay bahçesinden farklı bir işletme modeli geliştirmek gerektiğini hayal etmemiz gerekli.

AK: Yedikule Bostanları’ndan geçim sağlayan aileler ne durumda?

SK: En az dört aile azaldı. İnsanlar ürünlerini toplamaya çalışırken molozları, toplamaya çalıştıkları ürünlerin üzerine döktüler.

AK: Yedikule Bostanları’nın dönüştürülmesi sürecinde hukuki olarak hangi aşamadasınız?

SK: Davamız devam ediyor. Şehir Plancıları Odası, Mimarlar Odası ve Ziraat Mühendisleri Odası’na sunumlar yaptık. Ziraat Mühendisleri Odası süreci sahiplendi ve üstlendi. Gümüşdere’deki kazanımı sağlayanlar da onlardı (3). Dilekçeler gönderildi, onlardan yanıt bekliyoruz. Anıtlar Kurulu’na bir iki kez sunum yaptık. Alanda inceleme yapılmasına karar verildi ama hâlâ haber yok. Neyi bekliyorlar, bilmiyorum. 2. Yenileme Anıtlar Kurulu’na, “bostanlar da bizim tarihimizin çok önemli bir parçası, surların çevresini bostanlarla birlikte olduğu gibi tarihsel alan olarak almanız ve korumanız gerekli” dedik. “Çok absürt bir fikir bu” diyen oldu. Yalnızca kuyu, teraslama duvarı ve havuzları korumaya alıyorlar. Yani taş olacak. Ama o taş bağlamı olmadan, öyküsü, çevresindeki yaşantı olmadan hiçbir şey ifade etmiyor ki. “Absürt” kelimesi çınlıyor kulağımda hâlâ. Bizim bütün mücadelemiz bunun üzerine kurulu aslında. Burada bostanların yıkımı sırasında surlara zarar verdiler, Arkeologlar Derneği suç duyurusunda bulundu. Ayrıca arkadaşlarımıza Fatih Belediyesi Basın Danışmanı tehditler savurdu, bizzat takip ve taciz etti. Bununla ilgili de suç duyurusunda bulunduk.

AK: Yedikule Bostan Okulu’nun (4) etkinlikleri ile birlikte kentin bu tür kullanım-üretim alanlarına da ilgi arttı gibi gözlemliyoruz. Buraya gelenler, neler bekliyor, neyle karşılaşıyor?

AT: Etkinlikleri merak ediyorlar. Böyle bir yerde bir okul olsa gelecekler. Bugün yaptığımız (8 Aralık) Toprak Ana günü etkinliğinin kalabalığını görüyorsunuz. Yedikule Bostan Okulu’nun bir parçası olan ve iki haftada bir düzenlediğimiz atölyeler düzenliyoruz. Arkeobotani, tarihi bitki koruma yöntemleri, ekim, tohum-takas atölyeleri yaptık. Akademisyenler gelip kendi konuları hakkında bilgi veriyorlar.

AK: Arkeolojik değerler açısından bostanlar ne anlama geliyor ve Yedikule Bostanları özelinde değerlendirmeleriniz neler?

Yiğit Ozar: Bostanlar Theodosius kara surları çevresinde Bizans devrinden beri var olan tarım alanları. Nitekim bazı Bizans kaynaklarında surların alt katlarındaki odaların çiftçilerin tarım aletlerini depolamaları için ayrıldığına yönelik ifadeler var. Tarihçi Aleksandr Şopov ve Ayhan Han’ın araştırmaları ile gördük ki; Osmanlı dönemi haritalarında ve vakfiyelerde bostanlar ad ad karşımıza çıkıyor. Bayram Paşa’nın bostanı, İsmail Paşa’nın bostanı gibi. Üstelik bu bilgilerin mimari kalıntılarını da bostanlarda görebiliyoruz. Çapları 5 metreyi bulan su kuyuları, sarnıçlar, müştemilatlar... Hepsi tarih boyunca surlarla birlikte bir arada bir kentsel tarım alanının kanıtı. Osmanlı tarım teknolojisinin anlaşılabilmesi için birer veri kaynağı. Bostanların varlıklarını sürdürebilmesi, surların tarihsel peyzajı ile birlikte korunması anlamına geliyor ki bu İstanbul gibi yoğun yapılaşma ve sürekli değişim içindeki kentler için az bulunur bir şanstır. Bu açıdan son dönemde gündeme gelen Diyarbakır’ın Hevsel bahçelerine de benziyor. Ayrıca, hep söylüyoruz İstanbul gibi bir kentte kent içinde arkeolojik kazı yapma şansımız çok az, çünkü her yer yapılaşmış. Bu nedenle üzerinde yapı stoku olmadan kalmış bu tip alanlar gelecekteki arkeolojik araştırmalar için de birer rezerv alanı aslında. Burası tarih boyunca bostan olduğu için aşağıdaki arkeolojik dolgu yapılaşma ile tahrip edilmemiş. Bunun en somut örneği yakın zamanda tarih bilgimizi alt üst eden Marmaray’ın Yenikapı istasyonu inşaatı sırasında elde edilen bulgular oldu. Bu nedenle bostanların tahrip edilmesi sürecinde sur dibinde ve bostanlar da iş makineleri ile yapılan kazıları Arkeologlar Derneği olarak hazırladığımız raporlarla birlikte ilgili koruma kuruluna sunduk, süreci takip ediyoruz ancak kurul hâlâ bu konuda yeterli bir girişimde bulunmadı.

 Notlar:

1.Arkeologlar Derneği İstanbul Şubesi Bülteni, Eylül-Kasım 2013, Sayı:01.

2.http://www.radikal.com.tr/turkiye/bostandan_3_plan_cikti-1146869

3.Sarıyer Gümüşdere Köyü’nde Maliye mülkiyetindeki tarım arazisinin bir kısmına İSKİ tarafından İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi yapılmak istenmesi üzerine Gümüşdere köylüleri ile Ziraat Mühendisleri Odası itirazda bulundular. Kasım ayı içerisinde Bakanlık yetkililerince incelenen alan “Sulu Özel Ürün Arazisi” olarak nitelendirilip tarım dışı kullanım kararı iptal edildi.

4.Yedikule Bostan Okulu ile ilgili ayrıntılı bilgi yedikulebostanlari.tumblr.com adresinden edinilebilir. Yedikule Bostan Okulu, Tarihi Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi tarafından iki haftada bir bostan içinde etkinliklerin organize edildiği bir oluşum.

Reklam Goruntulenme Bolumu