Yavaşlıkta Kim Birinci?



Seferihisar’ın “yavaş şehir” olarak ilan edilmesi üzerine övgüler içeren çok sayıda yazı yazıldı. Bir kente “yavaş” denmesi iyi güzel de, bunun çok yeni bir kavram gibi sunulmasına itirazım var. Çünkü “yavaş olmak” zaten şehir olarak İzmir’in çok da yabancısı olmadığı bir özelliktir. İzmirlilerin kalender ve telaşsız yapıları nedeniyle bence İzmir, Seferihisar’dan çok daha önce yavaş şehir olma hakkı elde etmeliydi.

Kaygısız...

Bu şehre özellikle İstanbul ve Ankara’dan gelenlerin en çok sözünü ettikleri konu, İzmirlilerin kaygısız ve sakin yapıda olmalarıdır. Aslında sakin ve kaygısız olmaları, gerektiğinde kararlı ve inatçı olmadıkları anlamına gelmez ki, bunu İzmir’de yaşayanlar, gerek yerel seçimlerde gerekse de son olarak Tekel işçilerine destek grevine tam katılımlarıyla göstermişlerdir. İzmirliler, “Yavaş atın tekmesi pek olur’’ atasözüne uygun olarak, siyasilerin seçim öncesinde “Bizi seçmezseniz hizmet alamazsınız” biçimindeki tehdit ve korkutmalarına pabuç bırakmamışlardır. Hayatın sakin ve telaşsız yaşanması gerektiğine olan inançları, neden bilmem zaman zaman İzmirlileri eleştiri konusu olmaktan kurtaramaz.

Örneğin, vapurun iskeleye yanaştığını ve yolcuların hala oturduklarını gören birisini şöyle derken hatırlıyorum: “İstanbul’da olsa insanlar, henüz yanaşmasına bir metre kala iskeleye atlamaya başlarlardı. Burada herkesin vapurun iskeleye değinceye kadar oturduğuna inanamıyorum.”

İzmirliler böyledir işte. Biraz ikliminden biraz da esnaf kenti olmasından mıdır bilmem, burada biraz “ekabir” denebilecek bir hayat tarzı geçerlidir. İnsanlar, hava güneşliyse deniz kenarındaki kahvelerde oturup kahvaltılarını yapmadan çalışmaya başlamazlar. Kemeraltı’nda sabah saat 10 olmadan dükkanını açan esnaf bulamazsınız. Henüz pazartesiden hafta sonu planları yapılır; Çeşme, Karaburun, Foça, Ayvalık’a kaçılır. Hiçbir şey yapılamazsa Kordon’da bira içmeden eve gidilmez. Eğlenmek, İzmir’de yaşamın ayrılmaz bir parçasıdır ve bu yaşam tarzının korunması konusunda İzmirliler pek hassastırlar.

İzmir’e yavaş şehir demek için başka nedenler de bulabilirsiniz. Burada kimse karşıdan karşıya koşarak geçmez mesela. Hele genç kızlar koşunca çirkin ve komik göründüklerini düşündüklerinden olsa gerek kırmızı ışık yansa bile istifini bozmaz ve havalı yürüyüşlerini kaldırıma ulaşıncaya kadar sürdürürler. Yollarda da aheste yürünür.

Trafikte de öyle; İstanbul plakalıaraçlar dışında İzmir’in, trafik kurallarına en fazla uyulan kent olduğu söylenir. Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nda trafiğin yavaş akışını gören yabancı plakalı araç sürücülerinin bu yavaşlıktan ötürü kriz geçirdiklerine eminim. Zig zaglarla kendilerine yol bulup hızla bulvarın sonuna yaklaştıklarında ve polis tarafından kenara çekildiklerinde İzmir’le ilgili acı bir ders aldıklarına bir çok kez kendi gözlerimle tanık olmuşumdur. Bu kentin yavaşlığına uyum sağlamak gerektiğinin bir başka örneğidir bu.

İzmirlilerin sakinliğine dair anlatılan bir başka öykü de yine araç sahiplerinin arabalarını tam yol ortasında bırakıp yakınlardaki dükkanlarda işlerini görmesidir. Bu eleştirinin yine bir İstanbullu’dan geldiğini söylememe gerek yok sanırım. Bu eleştiriyi yapanın en büyük şaşkınlığı da, arkada biriken araçların kornalarına basmadan sabırla yol ortasındaki aracın sahibinin gelmesini beklemeleriydi. Aslında daha da beteri, İzmirli araç sürücülerinin yan yana gelip araçlarının camlarını açarak yol ortasında muhabbet etmeleriydi ama bunu dile getirmenin bir anlamı yoktu; nasılsa İstanbullu arkadaşlarım buna da günü gelince tanık olacaklardı.

Yöneticilerin hızı

İzmir’deki bu yavaşlık her konuda sürüp gider. Örneğin metro bir türlü tamamlanamaz; altyapı hizmetlerinin getirilmesi yıllar alır; tarihi eserlerin korunması ve onarılması konusunda yetkililer bir kaplumbağa hızıyla hareket eder; kısacası İzmir, halkıyla ve yöneticileriyle yavaşlık konusunda birbirleriyle yarış ederler. İzmirliler, dertlerinden yakınma konusunda bile yavaştırlar ve kendilerine hizmet getirmede “yavaş’’ kalan yöneticilerini bir kez daha başlarına getirmekte tereddüt etmezler.

Bu nedenler göz önüne alındığında Seferihisar’ın yavaş şehir unvanı alması haksızlıktır. İzmir daha uzun bir süredir ve üstelik Seferihisar’dan daha da “yavaş’’ bir şehirdir. Bu unvan öncelikle bize verilmelidir.