Londra'da açılan 'Melek Yüzlü Yabancı' sergisine dokuzu Türkiye'den toplam 12 sanatçı katılıyor. Sergi, göçmenlerin yoğun olduğu Hackney'deki Space Gallery'de.
Mare Caddesi 129 Numara Hackney. 'Melek Yüzlü Yabancı' sergisinin açıldığı Space Gallery'nin adresi bu. Hackney, Londra'nın kıyısında yaşayanları ağırlayan bir yer, göçmenlerin semti. Kentin merkezinde olup da aslında son derece kenarında duran bir bölge burası. Metronun bile etrafından dolaşıp da nedense uğramadığı bu yerde Türk sanatçıların yer aldıkları 'Melek Yüzlü Yabancı' isimli bir sergi gayet anlamlı ve etkili duruyor.
Space Gallery sanatsal üretimi, ortak çalışmaları desteklemeyi amaçlayan bir vakfa bağlı. Dışı sprey boya izleri taşıyan mütevazı, eski yapıda 60 sanatçı atölyesi, sanatçıların ortak çalışma alanları ve sergi salonları var. Bu serginin küratörü Levent Çalıkoğlu iki yıl kadar önce galeri yöneticileriyle temasa geçmiş ve bu sergi için çalışmaya başlamışlar. İngiltere'deki neredeyse tüm sanat etkinliklerinin hamisi Arts Council'ın da desteğiyle sergi gerçekleşmiş.
Rekabetçi bir sergi değil
Londra sayısız müzenin, serginin ve dünyanın en ünlü, en pahalı sanatçılarının birbiriyle rekabet ettiği bir kent. Bu hareketli, baş döndürücü sanat ortamıyla rekabet eden bir sergi değil 'Melek Yüzlü Yabancı.' Mesela Londra Time Out'taki tanıtımı şu kadar: '12 sanatçı yabancı kavramını araştırıyor.' Alternatif bir sanat mekânının kendi izleyici çevresiyle, sanatçılarıyla iletişime geçen bir sergi bu. Nitekim ilk akşam, İstanbul'daki çağdaş sanat sergilerinin açılışlarında olduğu gibi tamamen genç bir izleyici kitlesi doldurdu galeriyi.
Levent Çalıkoğlu, Türkiye'de çağdaş sanat ortamının en parlak isimleri arasından seçmiş sanatçılarını: Ali Demirel, Denizhan Özer, Gül Ilgaz, Neriman Polat, Pınar Yolaçan, Serkan Özkaya, Erkan Özgen, Şener Özmen ve Seza Paker. Hepsi de bugüne kadar yaptıkları en iyi işleriyle yer alıyorlar sergide. Yani Türkiyeli sanat izleyicisinin çok iyi bildiği çalışmalar bunlar. İzleyici kapıdan girer girmez zeminine yayılan, Serkan Özkaya'nın o meşhur 'kırmızı, süngerden, proleter heykelcikleri' ile karşılaşıyor.
Basmakla basmamak arasındaki o tereddütlü birkaç saniye, proletaryanın aleyhine bir kararla sonuçlanıyor ve sergiyi gezmeye başlıyorsunuz. Denizhan Özer'in etkileyici temizlik fabrikası slaytlarını, Erkan Özgen ve Şener Özmen'in artık neredeyse kült mertebesine ulaşan 'Tate Modern'e Giden Yol' adlı videosunu, Seza Paker'in askeri malzemeler toplayan travesti Sophie'yi anlatan sarsıcı dokümanterini, Gül Ilgaz'ın anne-bebek fotoğrafını, Ali Demirel'in çok eğlenceli '100$' video klibini, Neriman Polat'ın tuvalete yerleştirdiği dürüstlüğü ve açık sözlülüğü ile tedirgin edici olabilen banyo fotoğraflarını görüyorsunuz. Pınar Yolaçan'ın daha önce Türkiye'de hiç sergilenmemiş fotoğrafları, belki de benim için çok yeni olmalarının da verdiği avantajla serginin en ilgi çekici işleri arasında birinci sırada yer alıyor. Yolaçan bu fotoğraflarında beyaz Anglosakson, yaşlı kadınlara sakatatlardan diktiği çocuk giysilerini giydirmiş; ikinci birer deri gibi...
Serginin İngiliz sanatçıları da Türkiye'den gelenler kadar başarılı isimler. Tate gibi galerilerde sergiler açmış, Venedik gibi bienallere katılmışlar; yani CV'leri hiç de fena değil. Nitekim işleri de öyle. Danimarka doğumlu Shana Illingworth, hüzünlü bir dokümanter video hazırlamış. Simon Faithfull, '13' adlı nefis bir animasyonla bir kentin sabahın ilk saatlerinden gece uykuya dalışına kadarki trafiğini anlatmış; son derece yalın ve estetik. Dyden Goodwin de çok ilginç bir video hazırlamış: Bir sokak ressamının çizdiği portrenin oluşumunu izlerken portresi yapılan orta sınıftan genç adamın, ressamla sohbetini dinliyorsunuz. Ses, resmin belki de eksik bırakabileceği hikâyeleri tamamlıyor...
Semtle uygun
Küratör Levent Çalıkoğlu, bu sergide 'yabancı' kavramını özellikle vurguluyor. Çünkü bu kavram serginin içinde bulunduğu çevreyle, Hackney semtiyle doğrudan bir iletişime geçmesine ya da en azından böyle bir iletişimin yolunu açmasına yarıyor. 'Melek Yüzlü Yabancı' kavramının İngilizce çevirisi 'Strangers with Angelic Faces'; Türkçesi kadar çağrışımlı bir söz değil. Çünkü yüzüyle ruhu hiç de birbirinin aynı olmayanlar için kullanılır 'melek yüzlü' tabiri. Sanatçının yabancı olma hali kadar şeytani yanına, oyunbozanlığına, rahatsız ediciliğine işaret etmesi bakımından gayet iyi bir buluş. Nitekim sergideki işler de sanatçılar da bu kavramın içini kolaylıkla, tereddütsüz dolduruyorlar. Sergi tüm yapıtlarla birlikte biraz alaycı, biraz tedirgin edici, hatta zaman zaman hüzünlü ama muhakkak ki huzursuz edici bir bütün oluşturuyor.
Türkiyeli sanatçılar Londra'ya çıkarma yapmış değiller, zaten müzelerinde tek bir Türk'ün yer almadığı kolladığı sanat tarihinde hiçbir şekilde yer almadığımız bu kente çıkarma yapmak kolay değil. Ama kentin kültür sanat atmosferinde Türkiye'den güçlü renkler var şimdi. Bu renkler 8 Nisan'a kadar varlığını sürdürecek. Ardından sergi, Türk sanatçıların yeni işleri ve daha çok sayıda İngiliz sanatçı ile 17 Mayıs'ta İstanbul'a taşınacak...