TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından gerçekleştirilen
Konut Sempozyumu, İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Eyüp Muhçu’nun açılış
konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasını takiben Prof. Dr. Ruşen Keleş’in
yaptığı tematik sunuşta konut hakkı, uluslararası boyutta kronolojik olarak
irdelendi.
Keleş, konut hakkının ülke iç hukukları tarafından
bağlayıcı olması için ancak devletin taraf olmasına bağlı olduğunu belirterek,
uluslararası bildirgelerin tek başına bağlayıcılığının bulunmadığını vurguladı
ve konutun bir insan hakkı olduğunu algılamadaki aşamaları aktardı. Son olarak,
konut hakkı ihlallerinde devletin nasıl bir mekanizma (barınma hakkında
ayrımcılık nedeniyle tazminat istemi; sağlıksız koşullarda yaşayan kiracının ev
sahibinden şikayetçi olması vb) ile izlenmesi gerektiğine değinerek konuşmasını
sonlandırdı.
Tematik
sunumun ardından, Yapı-Endüstri Merkezi (YEM) Yönetim Kurulu Başkanı Doğan
Hasol’un başkanlığında gerçekleşen ilk oturumun konuşmacıları Prof. Dr. Betül
Çotuksöken, Mimarlar Odası Yönetim Kurulu Üyesi Cengiz Bektaş ve Prof. Dr.
Şengül Öymen Gür idi.
Varlıkça uzantımız,
evimiz
Prof. Dr. Betül Çotuksöken, ‘Ev Nedir?’ başlıklı
konuşmasında, insan-konut bağlantısının en sağlıklı şekilde nasıl
kurulabileceğini felsefi bir düzlemde tartıştı. ‘Antropontoloji’yi
(insanvarlıkbilgisi) temel çıkış noktası olarak benimseyen Çotuksöken,
Heidegger’e göndermede bulunarak, insanın ancak evin içinde kendisi gibi
olduğunu vurguladı. Dış dünya belirsiz ve anlamsız olduğundan, eve yerleşmeyen
şey anlamlı değildir, dolayısıyla var değildir çıkarımında bulundu. Evin bizim
varlıkça bir uzantımız olduğunu ifade eden Çotuksöken, “Ev, yazılı kültürün
varoluş nedenidir. Deneyimle yoğrulmuş kültürün ürünüdür. Kültürel olanla
birlikte gider. Bir evde yaşamakla evi yaşamak farklı şeylerdir” dedi ve bu
noktada TOKİ evlerine atıfta bulundu. Evi bir tüketim nesnesi olarak gören
günümüzün aşırı akılcılaşmış ve teknolojileşmiş kültürünün, insanla doğa
arasında perde oluşturduğuna ve insan varlığını hiçe saydığına dikkat çekerek
konuşmasını “Ev, en temelde, insana duyulan saygıdır” sözleriyle
sonlandırdı.
Cengiz Bektaş ise ‘Yaşam Kültürünün Konut Planlamasına
Etkisi’ başlıklı sunumunda yaşama biçiminin konutu etkilemesinden doğal bir
durum olamayacağının altını çizdi. 45 yıldır Anadolu kentlerini incelediğini
belirten Bektaş; Edirne, Denizli, Bergama gibi kentlerde yapılan çalışmalarda
karşılaştıkları konut içi kullanım durumları ve yaşam kültürünün bu kullanımdaki
etkisi ile ilgili örnekleri aktardı.
Evlerimizde ‘göstermelik’
yaşıyoruz
“Tarım
toplumunun bazı alışkanlıkları unutulmuş değil. Örneğin bahçede sebze
yetiştirmek istiyoruz. Bu noktada insanların isteklerini ve gereksinimlerini göz
ardı edemeyiz. Ev, tüm kültürel donanımıyla birlikte ele alınmalı. Evi tek
başına bir olgu olarak ele almak yanlış. Bunun sonucunu TOKİ uygulamalarında
görüyoruz. 10 kişiye ev yapmakla 500 kişiye ev yapmak aynı şey değil. Bu
çağımızın sorunu. Sitelerde kararlar nasıl alınacak, bu yeni çerçevede demokrasi
nasıl işleyecek? Kayseri’de ve Kars’ta aynı yapıyı yapan paradan başka bir şey
düşünmüyor ve karşısındakini de önemsemiyor demektir. Cihat Fındıkoğlu’nun da
dediği gibi köy monografisi yapılmadan nasıl bir yapı yapılacağına karar
verilemez” diyen Bektaş konuşmasını, Anadolu’da yapılmış olan evlerin demokratik
bakımdan Avrupa’da bile görülmeyen bir katılımcılığa sahne olduğunu vurguladı:
“Kendi ölçümüze uymayan yapılarda yaşıyoruz. Bizde ‘modulor’un 1.83’lük veya
Neufert’in 1.75’lik insan ölçeği temel alınıyor, oysa Türkiye’nin boy ortalaması
1.66. Yaşam kültürümüzle bağdaşmayacak şekilde ‘göstermelik’ yaşıyoruz. Ev mi
konut mu belli değil. Araştırdığımız kentlerde birinci kuşağın kendisiyle daha
barışık yaşadığını gördük. Tasarım kullanıcının kendisinden başlıyor. Çözüme
içten dışa bir yöntemle ulaşılıyor. Hem yapımda hem kullanımda daha akılcı ve
esnekler. Bugün Avrupa’da bile böyle bir katılımcılık örneği yok. Fakat ikinci
kuşağa geçildiğinde ev alanın neredeyse yarısının kullanılmadığını (oturma
odası, misafir odası vs), küvet gibi bazı donatılara ise kullanmaktan ziyade
‘sosyal prestij’ için yer verildiğini görüyoruz.”
Son konuşmacı Prof. Dr.
Şengül Öymen Gür, ‘Sosyal Toplu Konut Bir Rüya Mıydı?’ başlıklı sunumunda Doğu
Karadeniz bölgesinde incelediği evlerden ve bu inceleme sonucunda oluşturduğu
konut tipolojilerinden bahsetti. İncelemesinde öncelikli olarak evlerin
sentaksına, modüllerinin olup olmadığına baktığını belirten Gür, evin yaşama
biçimini yapının gramerinden çıkardığını aktardı. Fin evlerinde herhangi bir
standartın olmadığına, her evin kendine gör biçimlendiğine dikkat çekerek Doğu
Karadeniz evlerinde ise modülasyonun söz konusu olduğunu söyledi. Değişik
etnisitelerden bireylere ait, geniş alanlı, farklı malzemelerin ve tekniklerin
kullanıldığı, yaratıcı evler olarak nitelediği Doğu Karadeniz evlerine has
‘özgür oda’ ve ‘karnıyarık’ gibi ayrıntılardan örnekler verdi. Toplu konutun
komşuluk ilişkilerinde zorluk oluşturduğunu vurgulayan Gür, sunumunu, ‘Konut
tasarımında nitelik ilkeleri’ başlığı altında topladığı 20 ilke ile
sonlandırırken, bu ilkeleri TOKİ’ye de tebliğ etmeyi düşündüğünü belirtti.
Oturum soru-cevap bölümü ile son buldu.