“Bu yarışma sadece, ‘bir yarımadanın geleceğini tasarlama’nın yol göstericisi olmakla kalmıyor; Türk planlama birikimine hakaret olan şu pergel yasasına karşı da aklın ve bilimin dersini veriyor...” Prof. Dr. Sezai Göksu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce düzenlenen “Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası Ulusal Fikir Yarışması”nın 20 Aralık 2008 tarihinde düzenlenen “kolokyum”unda söyledi bunları.
Bir belediye, yasadaki sınırlarını “aşan” bir sorumluluğa neden girer? Doğrudan kendine bağlı alanlarla yetinmeyip, daha geniş bir bölgenin geleceğini neden “dert” edinir? Sorunun yanıtı aslında yarışmanın gerekçesinde vardı. Son yasa, büyükşehirlerin sınırını “valilik merkezli 50 km’lik yarıçaplı daire”yle belirlemişti.
Bir kent yönetimi için sorumluluk sınırlarının doğal, kültürel, toplumsal özellikler hiçe sayılarak “metre”yle saptanması, hemen her kenti bin yılların birikimini taşıyan bir ülkenin nasıl “şehircilik kuralı” olabilirdi? Özellikle İzmir gibi hızla büyüyen anakentlerin (metropol) kentsel gelişmesinde önem kazanan alanlar ise asla “pergel”le değil, “etkileme ve etkilenme” içindeki tüm coğrafyayı kucaklayacak bir “planlama”yla belirlenebilirdi.
Bu nedenle özellikle Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası’nın 50 km’yi aşan tüm büyüklüğüyle birlikte, “geleceği”ni İzmir’le bir bütün olarak düşünmek, her ikisinin de “ortak geleceği” için fikirler üretmek, Büyükşehir Belediyesi için “yasalar üstü uygarlığın göstergesi” değil miydi?
Dahası aynı bölge için kapalı kapılar ardında ve rant peşindeki yatırımcılarla planlama hedefleri belirlemek yerine, ülkenin tüm mimarlarına, plancılarına, peyzajcılarına, tarım ve ormancılık uzmanlarına, ekonomistlerine, toplum bilimcilerine, doğa bilimcilerine ve ilgili her meslek ve bilim kesimine açık bir “fikir yarışması”yla kolları sıvamak da Türkiye’ye örnek bir kamusal duyarlılığın ürünüydü.
Türkiye'ye örnek...
Prof. Göksu, “Pergel yasasına ders verildi” derken düşündüm:
Örneğin İstanbul’da da belediye sınırlarının il sınırlarına dayanması üzerine başlanan yeni planlama çalışmalarından önce böyle bir fikir yarışması açılabilirdi. Sözgelimi şu 3. köprü tartışmasına da ışık tutacak şekilde, “köprü yapılırsa ne olur, yapılmazsa ne olur?” sorusuyla bile plancılar, kent bilimcileri, tüm uzmanlar düşünce ve öneri geliştirmeye çağrılabilirlerdi. Böylece “3. köprünün yer seçimine Başbakan karar verecek...” gibisinden insanı acı acı gülümseten talihsiz açıklamalar da belki yapılmazdı.
Benzer şekilde, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın el koymaya çalıştığı Bodrum Yarımadası için de bir fikir yarışması ne kadar anlamlı olurdu. Böylece, planlarına sürekli dava açılan “mahkemelik” bir yarımada olmaktan kurtulur; doğal ve kültürel kimliğiyle yaşayabilmesi için, kim bilir ne kadar zengin fikirler yarışırdı... Bu özlem, sadece yarımadalarımız için değil, kuşkusuz tüm kentlerimiz için geçerli. Yerel yöneticilerimizin, ülkenin akıl ve bilim gücünü, bilgi ve birikim zenginliğini harekete geçirerek, geleceği kurgulayacak planlamaları başlatmaları, dünyaya örnek bir şehircilik dersi olmaz mı?
Ödül alan fikirler
Urla-Çeşme-Karaburun Yarımadası için düzenlenen fikir yarışmasının amacı özetle şöyleydi: “Yarımada, İzmir metropoliten gelişmesinin baskısı altındadır. Ayrıca, turizm planlamalarıyla yeni yoğunluklara açılmak istenmektedir. İzmir ve İzmirliler yarımadanın tüm değerleriyle birlikte, kuşaktan kuşağa doğayla ve kültürle buluşulan bir yaşam alanı olarak geleceğe aktarılmasını istemektedir. Fikir yarışması, işte bu hedef için öngörülecek koruma, kullanma ve yaşatma ilkeleri ile aynı amaca dönük mastır planlamaya esas en iyi önerileri elde etmeye yöneliktir...”
20 projenin katıldığı yarışmada seçici kurul, Doç. Dr. Semahat Özdemir başkanlığında Prof. Dr. Uygun Aksoy, Doç. Dr. Renan Funda Barbaros, Prof. Dr. Orcan Gündüz, Prof. Dr. Belgin Hoşsu, Prof. Dr. Mehmet Bülent Özkan ve Prof. Dr. Alp Timur’dan oluştu.
Birinciliği, Şehir Plancısı ekip temsilcisi Koray Velibeyoğlu ile Şehir Plancıları Rabia Bolposta, Ahmet Kıvanç Kutluca, Uğur Bozkurt, Gülnur Vuruşkan ve Murat Çevikkayak (Mimar), Arzu Uçal Şengel (Peyzaj Mimarı), Sema Ertuğrul (Ziraat Mühendisi), Hasibe Velibeyoğlu (danışman, Ş.P.), Gökhan Çam (Danışman, İhracat Uzmanı) ve Hamidreza Yezdani’den (yardımcı-Ş.P. Öğrencisi) oluşan ekip kazandı.
Mimar Pınar Gökbayrak’ın grubu ikinciliği; Mimar Öget Nevin Cöcen’in temsil ettiği ekip de üçüncülüğü alırken, 5 projeye de mansiyon verildi.
Seçici kurulun birinci için ödül gerekçesi ise özetle şöyle; “Önerilen öngörü (vizyon) ve buna uygun stratejik amaçların geliştirilmiş olması; farklı sektörlere ilişkin yapıcı öneriler; yerel nüfusta farkındalık yaratmaya yönelik etkinlikler (aktivite); yerel kaynakların, halkın bilgi ve becerisinde değerlendirilmesi; yerel mutfağın sürdürülmesi için önerilerin geliştirilmiş olması; jeotermal enerji, rüzgâr enerjisinden yararlanma, sakız üretimi ve sağlık sektörünün gelişimiyle birlikte Dünyadaki ‘Yavaş Şehir’ hareketine gönderme yapılması...”
İstanbul 2010 için...
Kolokyumda bunları dinlerken, gözümün önüne İstanbul’un “Tarihi Yarımada”sı geldi. Yıllardır yapılan tüm planları ya Koruma Kurulu’ndan dönüyor, ya Mimarlar Odası dava ediyor, ya da UNESCO beğenmiyor... Çünkü bu dünya mirası kent dokusunun sözde koruma planları hep “cin fikirli beklentiler”i içeriyor. Oysa sadece kültürü ve yaşamı hedefleyen fikirler öne çıksa, tüm planlamalar da o fikirlere dayansa, 2010’daki Avrupa Kültür Başkenti unvanı için de en büyük armağan olmaz mı?
Gecikmiş bir öneri mi bilemiyorum ama 2010’da sergisini de açmak üzere ulusal katılımlı bir “İstanbul Tarihi Yarımada Fikir Yarışması” düzenlenmesi Avrupa Kültür Başkenti’ne çok yakışır...