Avcı Architects kurucusu ve ÇEDBİK (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mimar Selçuk Avcı, dünya Meteoroloji Ajansı’nın verilerine göre, atmosferdeki karbondioksit oranının endişe verici bir eşiği geçtiğini ve insanlık tarihinde kaydedilen en yüksek seviyeye ulaştığı şu günlerde binaların ve yerleşimlerin karbon salınımının %40’ından sorumlu olduğunu dile getirdi. Avcı, küresel ısınmayla mücadelede mimarlara, mühendislere, şehir plancılarına ve en önemlisi de yönetmelikleri belirleyen devlet yetkililerine büyük sorumluluklar düştüğünü vurguladı.
“Gayrimenkul yatırımlarında gelecekteki senaryoları da hesaba katılmalı…”
Bina ve yerleşimlerin çevreye olan etkilerinin salgıladıkları CO2 gazıyla sınırlı olmadığını, aynı zamanda su tüketiminin yaklaşık %12’sinden, atıkların %65’inden ve elektrik tüketiminin de %71’inden sorumlu olduklarını dile getiren Selçuk Avcı, Türkiye’de güncel yapı stoğunun önemli bir kısmını oluşturan gayrımenkul yatırımlarının günümüz şartları ile sınırlı kalmadan, gelecekteki senaryoları da hesaba katarak ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek yapılması gerektiğini belirtti. Avcı, şunları söyledi:
“Yapılarda sürdürülebilirlik üç ana eksende değerlendirilmeli: Etik, ekolojik ve ekonomik… Sürdürülebilir bir ürünün ortaya çıkması ilk andan itibaren bu üç faktörün sürece dahil edilmesine bağlı. Ekolojik eksenin ne olduğu ve bunu yönlendiren etkenlerin neler olduğu artık yaygın olarak biliniyor. Sürdürülebilirliğin ekonomik boyutunu hayal etmek de zor değil: bir yapıya biçilen ekonomik değer günün şartları ile sınırlı kalmadan gelecek senaryolarını da hesaba katar ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da düşünerek yapılırsa sürdürülebilir olur. Dolayısı ile gayrimenkul yatırımlarının uzun soluklu yatırımlar olduğunu iyi anlamak gerekir.”
“Sürdürülebilirliğin ekonomik boyutunda tarihi yapılar örnek alınmalı…”
Selçuk Avcı bu noktada İstanbul’da işlevini yitirmeden yaşamını sürdüren tarihi yapılardan önemli dersler çıkarılması gerektiğini şöyle vurguluyor:
“Örneğin, günümüzde işlevlerini yitirmemiş pek çok tarihi yapı mevcut. Tarihi yapılar hayatları boyunca tadilatlardan geçerek bugüne kadar kullanılıyor ve muhtemelen daha yıllarca kullanılma potansiyeli taşıyorlar. Bu demektir ki, o zamanın yatırımcıları, mimarları ve inşaatçıları büyük ihtimalle dönemin daha uzun vadeli kalite anlayışına uygun olarak yaptıkları bu yapılar bugünün koşullarına da ayak uyduruyor. Bu kararların en önemlileri yapıların bir yandan estetiği, öte yandan da esneklikleri ile ilgili. Dolayısıyla sürdürülebilirliğin ekonomik boyutundan bahsederken sadece harcanan paranın miktarından bahsetmemek gerekiyor. “
“Yapılarda sürdürülebilirlik sadece geçici bir 'trend' değil, kaçınılmaz bir sonuç…”
Sürdürülebilirliğin etik boyutunun ise bir yapının kent yaşamına, sahiplerine ve kullanıcılarına yaşam döngüsü boyunca sağlayacağı sosyolojik ve psikolojik etkenler olduğunu ifade eden Mimar Selçuk Avcı, sürdürülebilirliğin birçok kişi tarafından güncel ve geçici bir moda ya da trend olarak algılanmasını tehlikeli bulduğunu söyledi. Avcı, “Sürdürülebilirliği geçici bir trend olarak algılayan mimar ve mühendisler olduğunu biliyoruz. Bu algı ne yazık ki işverenleri de yanlış yönlendiriyor. Sürdürülebilir düşünce tarzı tabii ki bir trend değil, kaçınılmaz bir sonuç. Bununla bu gün başa çıkamazsak yarın, artık çok geç olsa bile, mecburen başa çıkmamız gerekecek. Bu kitlesel eğitimimiz ve anlayışımızla ilgili bir şey.” dedi.