Kurucuları arasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD), Yapı Araştırma Derneği (YAD) gibi kuruluşların bulunduğu bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan İnşaat Teknik Değerlendirme ve Bilimsel Araştırma Kurumu (İTB Araştırma Kurumu); ürününüzü veya sisteminizi belgelendirmekle kalmayıp, size ürün veya sisteminizin standart üzeri özelliklerini kazandırmak için 'ar-ge modelleme' ve 'ürün geliştirme' gibi teknik danışmanlık hizmetleri de sunuyor. Avrupa Teknik Değerlendirme Kuruluşları Birliği'nin (European Organisation for Technical Assessment - EOTA) Türkiye'den tek üyesi olan İTB Araştırma Kurumu, aynı zamanda Türkiye adına ülke sözcüsü.
İTB Araştırma Kurumu Genel Müdürü A. Sinan Somer ile Avrupa Teknik Değerlendirme Belgesi'ni (European Technical Assessment - ETA) ve yapı malzemeleri sektörü için ne anlama geldiğini konuştuk.
A. Sinan Somer'Teknik değerlendirme kuruluşları'nın oluşturulmasıyla sonuçlanan süreç nasıl gelişti, Türkiye buna nasıl dahil oldu?
Avrupa'da çok radikal bir değişiklik var. Kısaca CPR dediğimiz Construction Products Regulation’un (Yapı Malzemeleri Yönetmeliği) 1 Temmuz 2013’te Avrupa Birliği’nde (AB) yürürlüğe girmesiyle, piyasada yapı malzemelerinde kullanılabilecek belgeleme sistemi bire indirildi. Bu da CE belgesi. Artık başka hiçbir belgenin geçerliliği yok ve belgesiz ürün satmak da suç. Dolayısıyla örneğin PVC doğramalar, aluminyum cephe profilleri, çelik dübeller gibi standardı olmadığı için CE belgesi alamayan ürün grupları için bir çözüm bulunması adına her ülkede bir ‘teknik onay ve değerlendirme kuruluşu' oluşturulması gündeme geldi. Bu kuruluşlar, yenilikçi, inovatif ürünlerin testlerini yapıyor, istenen performans kriterlerini karşılayanları onaylayıp belgeliyorlar. Biz de ülke olarak AB yapı malzemeleri müktesebatına yüzde 100 uyacağımızı taahhüt ettiğimiz için, gerçek bir AB üyesi ülkeymişiz gibi ‘Avrupa Teknik Değerlendirme Kuruluşları’ sistemine de üye olmuş olduk. Ekim 2014’te yapılan genel kurulda Alman, Fransız, Hollandalı, Portekiz temsilcilerle yan yanaydık; bu, sektör için çok önemli. Çünkü o kuruldan çıkan teknik kararlar AB’de yapı malzemeleri mevzuatı oluyor.
Bu belgelemenin Türkiyeki yapı malzemeleri sektörü açısından getirileri nedir?
Bizim verdiğimiz ETA belgesi, Avrupa’nın 28 ülkesinde geçiyor. Ayrıca imzalanan karşılıklı anlaşmalarla yapı malzemeleri regulasyonlarını AB ile uyumlaştırmış ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda, İsviçre, Japonya gibi ülkelerde de kabul ediliyor. Dolayısıyla bu belgeyi alan üreticimiz, başka hiçbir test ya da belgeye ihtiyacı olmadan, istediği AB ülkesine doğrudan malını gönderebiliyor. Bu, kurumsal, ürün geliştirmeye önem veren, Ar-Ge’ye bütçe ayıran, yenilikçi ürünler geliştirmeye çalışan, ufku açık üreticilerin ihracatları için inanılmaz bir fırsat. Daha AB’ye kabul edilmeden, bu konuda tam bir Avrupalıyız.
Burada çok enteresan bir durum var; aslında malzeme standartları, geçmiş 10 yılı kapsayan bir teknik dökümdür. Ancak bizim verdiğimiz teknik onay belgeleri ise sonraki 5 yıla göre düzenleniyor. Amacımız, mümkün olduğunca çok teknik belge vererek, sektörü daha rekabetçi ve yenilikçi ürünler geliştirmeye teşvik etmek ve toplam kalitenin yükselmesine katkıda bulunmak.
Hazırladığınız broşürlerde bir 'inovasyon' vurgusu var...
Yapı malzemeleri sektörü, inovasyona çok uygun bir alan. Dünyadaki genel trend, inovasyonun bir tercih olmaktan çıkması ve bir zorunluluk olması yönünde. Artık tüketicinin de bilinçlenmesiyle, en alt standartta üretimle, fiyat kırarak rekabet şansı yok. Bunu göremeyen kurumların 3 – 5 yıl sonrasında ayakta kalması mümkün değil. Ayrıca çevre, sürdürülebilirlik gibi ulvi meseleler de var. Geliştirdiğiniz inovasyonu ticarileştirmenin yolu da belgelendirmeden geçiyor.
Bizim AB’de belgeyi yayınlayabilmemiz için ortak bir veri tabanımız, haberleşme sistemimiz var. Çalışmaya başlarken ve belgeyi bitirdiğimizde, incelemeleri için tüm üye ülkelerin bilgisine sunuyoruz. 30 günlük bir süre veriliyor; varsa itirazlar dile getiriliyor. Özellikle AB veritabanına ulaşabiliyor olmamız, hiçbir üreticinin parasıyla bile elde edemeyeceği bir imkan. Bahsettiğim veritabanından, geliştirilmek istenen ürünlerle ilgili çalışmaları izleyebiliyoruz. Bu anlamda bizim en çok arzu ettiğimiz şey, üreticilerin ürün geliştirme aşamasında bize başvurmaları. Böylece onları yönlendirerek, ürünü birlikte de geliştirebiliriz.
Şu ana kadar kaç başvuru aldınız?
Çok yeni bir süreç bu; Ağustos ayında Avrupa Komisyonu’nda duyurulduk. Ekim ayında da Türkiye’de Resmi Gazete’de bir tebliğ yayınlandı. Yaklaşık 1,5 ayda 9 ayrı Türkiyeli üreticiden ETA Belgesi için başvuru aldık. Çok enteresan birkaç olay da yaşadık. Eskiden beri ürünle ilgili önemli belgeler Avrupa’dan alınır; sektörün büyük oyuncularından bazıları da Almanya’daki muadilimiz olan kuruluşa gitmişler. Türkiye’de de bir partnerleri olduğunu ve bu işi Ankara’da yaptırabileceklerini onlardan öğrenmişler. Birkaç üretici bu şekilde bize geldi. Öte taraftan Alman üreticilerden de 2 başvuru aldık; çünkü Almanya’daki kuruluşun inanılmaz bir iş yoğunluğu var, üreticinin hedef pazarının da Türkiye olduğunu öğrenince bize yönlendirmişler. Şu an en çok belgeleme yaptığımız alan, kagir birim dediğimiz duvar elemanları.
Türkiye’de hangi ürün gruplarının standardı yok; siz hangilerine ulaşabildiniz?
Elbette ulaşamadığımız bazı sektörler var; ama bunun sebebi bizim sesimizi duyuramamamız değil, onların yenilikçi ürünler konusunda yavaş olmaları. Bu konuda en aktif grup, kagir birim dediğimiz briket, tuğla, gazbeton elemanları üreticileri. Boya sanayi çok aktif ve buna da mecburlar. Göreceksiniz, önümüzdeki birkaç yılda en yenilikçi ürünler boya sektöründen gelecek. Biliyorsunuz inşaatta zaman ve maliyet çok önemli; bu anlamda cephe kaplama malzemeleri, cephe boyalarına göre daha efektif bir alternatif olmaya başladı. Öte taraftan boya imalatı da son derece pahalı, zahmetli ve riskli bir süreç; zor bir yatırım. Sadece iç mekan tüketimi ekonomik olmamaya başladı. Dolayısıyla inovasyona yönelmek durumundalar. Renklendirmenin dışında yeni fonksiyonlar bulmaları, geliştirmeleri gerek. Ve tabi bu yeni özelliklerin hiçbirinin standardı yok. Bu nedenle onlardan ciddi bir atak göreceğimizi düşünüyorum. Mantolama malzemeleri de enterasan bir grup. Çimento sektöründe yenilikçi birkaç ürünümüz var; birinin belgesini verdik, ikisi üzerinde çalışmalarımız devam ediyor. Çelik dübel üreticilerinden çok müracat var. Alçı sektörü diğer bir odak noktamız. İstanbul’da faaliyete başlayacak bir sismik izolatör üreticisi de bize başvurdu; çok teknolojik bir ürün ve dünyada bu işi yapan dördüncü firma olacaklar. Şimdi onun testlerine başlıyoruz.
Nasıl bir pazar büyüklüğü bekliyorsunuz?
Avrupa Teknik Değerlendirme Kuruluşları Birliği (EOTA) yılda 1000 civarında belge üretiyor. Biz de sanırım Ocak ayından itibaren belgelerimizi vermeye başlayacağız. EOTA verileriyle orantılı bir hedef vermek gerekirse, 2015 için 30 civarı bir belgelemeden bahsedebiliriz. Türkiye’de çok aktif, hırslı, yenilikçi bir üretici yapısı var. Bunların çok önemli bir bölümü de AB’ye ihracat yapmayı hedefliyor. Ayaklarına gelen bu hizmetten faydalanacaklarını düşünüyorum.
Belgelendirme, üreticiler için hem ekonomik hem de zaman anlamında ciddi bir yük anlamına geliyor. ETA belgesi, bu anlamda ne gibi kolaylıklar sunuyor?
Biz Yapı Araştırma Derneği’nin bir iktisadi işletmesiyiz; kar amacı olmayan bir sivil toplum kuruluşuyuz. Bize gelen para, laboratuar, uzman vs olarak yine sektöre dönüyor. Belgelendirmede en büyük gider, ürüne göre değişen deney masrafları. Öyle deneyler var ki, 5 – 6 ay sürebiliyor; bazıları henüz Türkiye’de yapılamıyor. Bu anlamda ODTÜ ve İTÜ’yle işbirliği içindeyiz ve Türkiye’de olmayan deney setlerinin buralara kazandırılması yönünde de epey yol aldık. Elbette bizim de belge başına istediğimiz bir ücret var; bu da yapılan akademik çalışmanın bedeli. Çünkü akademisyenlerin, endüstri temsilcilerinin içinde olduğu yaklaşık 60 kişiden oluşan bir danışman havuzumuz var; her başvuruda bir grup kuruyoruz. Bunun da bir bedeli oluyor. Ancak aldığımız bilgilere göre, her koşulda Avrupa fiyatlarının epey bir altındayız. Bugüne kadar uyguladığımız maksimum belge ücreti 30 bin TL civarında oldu; bu da 10 bin euronun altında bir değer ki, Avrupa’da müracat aşamasında talep ediliyor.
Sektör açısından 2015'i nasıl görüyorsunuz?
Türkiye’de çok dinamik bir sektör var; 2015’ten çok umutluyuz. İnşaat sektörü, zaman zaman yaşanan olumsuzluklara rağmen, çok iyi gidiyor. Denetleme vs için yapı malzemesi fabrikalarına oldukça sık gidiyoruz; büyük bir çoğunluğu 7 gün 24 saat çalışıyorlar. Hiçbir üreticide dağlar gibi birikmiş bir stok yok.